Ali Gültekin

9 Ocak 2013 Çarşamba

Devlet olma!



Almanya’nın Darmstat kentinde bir kadın, kendisini sürekli takip eden güvercin yüzünden karakola başvurdu. Şikâyetçi olan kadın, söz konusu güvercinin evinin teras ya da bahçesine dadandığını, kapı veya pencereyi açtığında ise evin içine girmeye çalıştığını söyledi. 
Kuştan bir türlü kurtulamayan mağdur kadın, son çare olarak polisten yardım istedi. 
Polis, evi kirleten kuşa karşı önlem alamayınca, söz konusu kadının balkonuna plastikten bir karga koyarak güvercini uzaklaştırmayı başardı.
Vatandaşlık Hakkı!
Buraya kadar okuduğunuz Almanya’da 20 Aralık 2012 tarihli gazete kısa haberi. Kısa çıkması içeriğinin önemsiz olmasından dolayı değil. Vatandaşın Polis ’ten böylesine bir konuda yardım istemesinin olağan olmasından.
Hizmet alma
Kadın komşu çocuğuna çağırıp “şu Güvercin’e iki taş at” demiyor. Kadın yeme Fare Zehir’i koyarak Güvercin’i öldürmüyor… Vergi ödediği devletinden vatandaş olarak hizmet istiyor.
Vatandaşlık hakkını kullanıyor.
Bize garip gelen ne?
Polis’ in, “çek git be kadın! Koskoca devletin Polisi senin kapına gelen güvercin ile mi uğraşacak. Başka işimiz mi yok“ dememesi.
Bizde ne olur?
Karakola sağlam giren vatandaşların kameraların önünde onlarca polisten dayak yiyerek yaralı çıktığı şu günlerde Allah kimseyi karakolluk etmesin mi desem…

Hadi hayırlısı…

„Manisa Basını Ramboları”


Manisa yerel gazetelerini okurken Mahmut Aslan’ın, ‘Gazetecilere savunma eğitimi’ haberini gördüğümde kanım dondu.
…Manisalı gazetecilere kendilerini korumak için yakın savunma tekniği öğretecek… Bıçaktan, silahtan, yumruktan veya sopadan savunma tekniklerini…
… Basın mensuplarını görevini ifa ederken gelebilecek her türlü saldırı ve olumsuz mukavemette kolluk kuvvetleri olay yerine gelene kadar kendilerini savunabilecek tekniksel eğitimin verilmesi…
"Umarım ilk derse kapoeira ile başlarlar". Basın mensuplarının görevlerini, devletin sorumluluklarını yazarak, savunma eğitiminin zararlı olup yapılmaması kokusunda ikna etmeye kalkarak çokbilmişlik yapmayacağım. Tırnak içerisinde kullandığım başlık konusunda meslektaşlarımdan özür diliyorumSonuçta,  savunmada dövüştürür. Bunu yapmak isteyen çıkabilir. Yakın dövüş yeteneği olmayan, dövüşmeyi ret eden, bedenen özürlü olan basın mensuplarının hali ne olacak?
Yeni modeli basın iş başvurusu!
Ne kadar yaralı, ne kadar ölü ona göre işe girme şansın yükselecek. Fiziğin yakın dövüşmeye elverişli mi? Yakın savunma sertifikanın derecesi ne? Bu güne kadar kaç kol, bacak, burun kırdın, kaç kaş patlattın? Savunma amaçlı yaralılarından, komada yatan, sakat kalan, ölen oldu mu?
İş güvenliği
Basın mensubu iş kazası raporunu iş yerine veri. Yetkili: Ne raporu? Ne iş kazası? Sana yakın dövüş eğitimi aldırdık. Kendini korusaydın. Murat; kamerasını, mikrofonunu, fotoğraf makinesini bırakıp, kendine saldırana karşı savunma yaparak, kaşını patlatıp, burnunu kırdığı eylemciyi tutup buraya getirdi. Emniyete teslim edeceğiz. Ben haberci diye Muerat’a derim… Çekil karşımdan pısırık. Dediğinde ne olacak?
Devlet geliyor, sen kendini savun
Güvenlik kuvvetleri: (basın mensuplarını arıyor) Olay yerine intikal ettiniz mi?
Basın mensupları: devrem, gelmenize gerek yok. Biz yakın savunma sertifikalı üç muhabir gelip olayı bastırdık. Siz’de bize telsiz konuşmalarını toparlayıp haber yapıp mail atarsanız seviniriz.
Manisa pilot bölge! Şiddete karşı yakın savunma!
Doktorlar hastanede, Avukatlar mahkemelerde, Öğretmenler okullarda, kadınlar sokakta, evde… Saldırıya uğruyorlar. Çözüm, bunlar yakın savunma tekniği öğrenmesi mi?
Cengâver muhabirler görev başında
Halise Yumrukaya’nın affına sığınarak bir kurgu yapalım: ETV tesislerinde Halise Yumrukaya basın mensupları ile sabah haber toplantısı yapıyor.
Halisa Yumrukaya: Nakinata kullanma sertifikası olanl Belediye meclisi toplantısını, kamayari kullanan, Celal Bayar üniversitesini, Kılıç, kalkan sertifikalılar Dış Mahalle gecekondu yıkımını, Memur eylemlerini nunchaku sertifikalı muhabirler izlesin. Çaldığı doğa eylemcileri direnişine tai-chi sertifikası olan iki gönüllü muhabir istiyorum. Sancaklı Bozköy kiraz üretici eylemelerine, muhabir sipahilerin en iyi at binip, mızrak kullananlar izlesin.
Özel haberci birlikleri
Yumrukaya: Vali Halil İbrahim Daşöz’ ün altın, Belediye Başkanı Cengiz Ergün’ün gümüş madalya ile ödüllendirdikleri savunma eğitimi alan muhabirlerin birinci ve ikincisi bizim personelimiz. Bu arkadaşlarımız, Pembe bereli muhabirlerimizin elinden kaçırdığı “40 surat” olarak bilinen çete başını polis aldı. Polis ifadesini almadan biz bu kişi ile söyleşi yapmalıyız. Karakola nasıl girersiniz, çıkarırsınız bilemem. Bu söyleşi yarın gazetemizde çıkacak.
Haber operasyonları
Yumrukaya: Önemli bir haber operasyonu var. Bugün ilimize gelecek Bakan Süreyya parkına geldiğinde özel nokta operasyonu eğitim alan muhabir timlerimizce korumalar etkisiz hale getirerek alınacak. Bakan ETV’nin canlı yayın programına katılacak. Yakın savunma dövüşü için hangi tehcizatlar gerekiyorsa cephane müdürümüz, size depodan verecek.
Yaralanarak, yakınarak karşıma çıkmayınız.
Kazanız mübarek olsun.

Hadi hayırlısı…

7 Ocak 2013 Pazartesi

TÜRKIYE'DE KADIN OLMAK

 
Türkiye'de Doğu ve Batısı arasında; Eğitim, iş, milli gelir dağılımı, yatırımlar, kültürel-sosyal alanlarda dengesizlik en çok kadınları etkilemekte. Kadınlar erkekler ile ortak sorunların üzerinden birlikte etkilenirken ayrıca pozitif ayrımcılıktan nasiplerine düşeni almaktalar. Doğu'da her şey kötü, Batı'da her şey yolunda sonucunu çıkarmama konusunda uyarı yapmak istiyorum. Bu tespitimi, gözlemlerim ve veriler üzerinden yapıyorum.

Hak verme!
Kadınlara bu hak verildi, şu hak verilecek... Bu sözleri kim hangi mantıkla kullanır? Hayır beyler! Kadınlar merhamet mi dileniyor? Kadınlara; 1934 yılında seçme ve seçilme hakkı ve-ril-me-di. Kurtuluş savaşı kahramanları; Halide Edip, Nene Hatun, Şerife Bacı, Tarsuslu Kara Fatma ve diğerlerine seçme seçilme hakkı vermek kimin haddine? Erkeklerin entrikalarına rağmen kadınlar haklarını aldılar. Bugün aynı kararlılıkla mücadele eden kadınlar yarınlarını özgürleştirmeye devam edecekler.
Kadınların ilk seçme seçilme hakkı elde ettiği ülkeler
Finlandiya, 1906-Rusya, 1917 -İngiltere, Kanada, Azerbaycan, 1918 -Almanya ve Avusturya, 1919-
ABD ve Macaristan, 1920′de kadınlara oy hakkı tanımıştır. Türk kadını seçme seçilme hakkına 74 yıl önce 1934 yılında kavuştu. Ancak 1935′ten 2009′a kadar Meclis'e 8 bin 794 erkek vekile karşılık sadece 236 kadın girebildi. Bu oranı, bizden önce veya sonra seçme ve seçilme haklarını alan kadınların yaşadığı batılı ülkeler ile karşılaştırarak altında ezilmek istemiyorum.
Bizde kadınlara erkek övgüsü
Benim namusum
Evimin direği
Ekmeğimi önüme koyan
Kahrımı çeken kadın
Bir kaşık su veren
Bana karşı gelmeyen
Beni kadınım yerini bilir...
Bu türden söylemler ile kadının sadece ailenin bir parçası veya anne olarak kabul ederek, bir birey olarak görülmüyor. Kadınlara 'itibarlar' anne ve itaat eden kadın olmalarından dolayı verilerek ‘zavallılaştırılıyorlar'.
Kadın sığınma evleri"
Sığınma evi, sığıntı çağrışımı yapmakta. Neden sığıntı? Kime sığınıyor? Devlet vatandaşına hizmet etmek için var. Kadınlar neden kendi ülkesinde sığıntı durumuna düşsünler. Kadın o evlerde boynunu bükerek neden kaderini beklesin? Neden yaşam evleri değil?
Sığıntı' olarak bile kalacakları yerleri yok
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye'nin nüfusu 2011 sonu itibariyle 74 724 269 kişidir. Buna göre, kadınlara ‘sığınma evlerinde' sağlanması gereken kalacak yer kapasitesi 7472 olmalıdır. Daha açılması gereken kalacak yer sayısı 5613'tür. Her 10 bin kişiye düşen kadın kalacak yer sayısı 0,25'tir. Bir başka deyişle Türkiye'de sığınma evlerinde 40.196 nüfusa bir kalacak yer düşmektedir.
 
Kadın hakları, hala kâğıt üzerinde
Çalışma, doğum izni, boşanma, aile konutu hakkı, seçme ve seçilme, Aile içi şiddet, toplumsal ve kültürel baskı uygulanması, eğitim-öğretim imkânları, kadın ve erkek çalışanların gelir adaletsizliği devam ediyor.
Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayımlanan 2009 Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi'nde, 134 ülke arasında 129. sırada yer almıştır. İlk ‘Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi', 1989 yılında İstanbul Üniversitesi'nde kuruldu. Bugün üniversiteler bünyesinde kurulan bu merkezlerin sayısı ancak 13′e ulaşabildi...
Nazım Hikmet ne der?
...korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avratımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ...
Hadi hayırlısı...