Ali Gültekin

27 Nisan 2016 Çarşamba

“MANİSA'NIN ÜZERİNE TAŞ YAĞIYOR


21 Nisan 2016, 13:57
Ali GÜLTEKİN
 Manisa, doğası, sanayisi, tarımı, turizmi, tarihi ile marka kent olma yolunda.
Manisa, dünyaca ünlü şirketlerin yatırım merkezi olan sanayi şehri. Manisa, bereketli ovası ile tarım şehri. Manisa, eski uygarlıklara ait kalıntılar ve şehzadeleri ile tarih şehri.
 Manisa, Spil’e sırtını dayayıp, ovasının içinden salınarak akan Gediz ile “cennetten bir köşe”. Manisa'nın organik tarım için gecesini gündüzüne katan Valisi, Kaymakamları, Tarım İl Müdürü var. Manisa’yı marka kent yapmak isteyen Belediye Başkanları var. Manisa’da ürettikleri ürünleri dünyaya pazarlayan sanayicileri var. Manisalıya hizmet veren esnafları var. Manisa’da, sanayisi, tarımı, doğası, hayvancılığı, tarihi değerleri ile insanca yaşanılan bir şehir olarak korumak isteyen Manisalılar var.
…Manisa’da görüntü ve gürültü kirliliği yaratan taş ocakları da var. Yoğurtçu Kalesi’ni tehlikeye sokan, …Çobanisa, Emlakdere, Kayapınar, Gürle’de evlerin, tarım alanlarım üzerine toz bulutu yayan TAŞ OCAKLARI’ DA var. 
MANİSA’DA TAŞ OCAKLARI TEHLİKE SAÇIYOR.
Şüphesiz her ülke kum, mıcır  gibi ihtiyaçlarını gidermek için devletler ilgili kurumları oluştururlar.  Kum, mıcır ihtiyacı nedir?  Kum, mıcır nereden temin edilir? Bu kurumlar bilimsel çalışma yaparlar. Yerleşim, tarım, orman alanları ve doğa dikkate alınır. Ocaklarının sonlanmasından sonra doğa ile uyumlu hale getirilmesi bir zorunluluktur.
YOĞURTÇU KALESİ GİTTİ GİDİYOR
Manisa tarihi yerlerinden biri olan 900 yıllık Yoğurtçu Kalesi yanı başındaki taş ocağı çalışması ile tehlikeye sokuluyor. 
Manisa’da; Çobanisa, Emlakdere, Kayapınar, Gürle’de tarım arazilerinin, evlerin, ormanlık alanın üstüne taş ocaklarından “toz yağıyor”.
Manisa doğamızın dengesini, görüntüsünü bozan, tarım ve yerleşim alanlarımıza zarar veren taş ocaklarından ivedilikle kurtulmalıdır.
DOĞA VE DUA
İnsanlar ilk inançlarını, “ilk tanrılarını” doğa ve ağaçlardan seçtiler. İlk insanlar faydalandıkları doğa ve bitkilere saygı göstererek, “kutsal sayarak”, koruyarak birlikte yaşama gerekliliğine inandılar.
İNANARAK YAŞAMA
Orta Afrika ormanlarında yaşayan Mbuti Pigmeler, avcılık, bitki ve hayvanlarıyla beslendikleri orman, bizim hayatımızdaki “Tanrı” derler. Pigmeler, ormanı hoşnut etmeye dönük festival düzenler.
“Orman ana ve babadır, çünkü o verir bize muhtaç olduğumuz her şeyi... Yiyecek, giyecek, barınak, sıcaklık ve şefkat... Ormanın çocuklarıyız biz. O ölürse biz de ölürüz” (D.G. Bates-E.M. Fratkin, “Cultural Anthropology”, 1999, s. 388).
Mbuti Pigmeler; Kültürel, ahlaki bir tutum içinde bugün de insan gibi yaşamlarını sürdürüyorlar.
ORMANA TAPAN İLK İNSANDAN ORMAN YAKAN İNSANA
Kuran’da ağacın ilahi lütuf ve kudretin eseri olarak yaratıldığı belirtilerek birçok canlının ağaç olmaksızın yaşayamayacağı gerçeğine dikkat çekiyor. İslam inancına göre Müslüman ülkelerde doğaya saygı ve çevreye duyarlılık ne durumda? Biliyorum ki, Bunun cevabını ararken duyarlı insanlarımızın içi sızılıyor.  
İnsanlıktan çıkmış, elindeki sermayesini güç olarak gören, doğaya hükmeden anlayış insanlığı felakete sürüklüyor.
DOĞA VE İNANÇLAR
Tüm inançlara göre; … Hurma, nar, üzüm, incir, zeytin ve çam ağaçları korunması gereken kutsal değerlerdir.
İnsanlığın var oluşundan bu güne tüm inançların ortak özellikleri doğa ile bütünleşerek birlikte yaşamaya inanmalarıdır. Yer, gök, su, ağaç bir bütün olarak doğaya saygıları ve bağlılıkları aynıdır.
Günümüzde bazı uluslar ülkelerinde bilimsel öğretileri temelinde, bazıları inançları gereği doğa ile uyum içinde yaşamaya devam etmekteler.
İSLAM VE DOĞA
Kuran bir hadisinde en iyi sadakanın canlıya su vermek olduğunu belirtmiş. Su ve ağacın önemine dikkat çeken İslam inancının müminleri olarak Türkiye’nin doğasını ne hale getirdiğimizi birlikte düşünelim mi?
İnançlara bağlılık, insan- doğa ilişkileri, doğa inancı, çevresel değerler insan ahlakı temelinde ele alınmalıdır.
O nedenle Pigmelerin yaşamlarını bir kez daha hatırlayalım. Doğanın bir parçası olduğumuza inanmalıyız. Doğaya tapmak değilse de onu taparcasına sevmedikçe insanlığın gelecekte varlığını sürdürme şansı olur mu?
Hadi hayırlısı…

GERİ KABUL ANLAŞMASI POLİTİK PAZARLIK MI?


07 Nisan 2016
Ali GÜLTEKİN
Siz uyurken bizler, sahillere vuran, deniz dalgalarında kaybolan cesetleri, gözyaşları yüzlerinde donmuş anaları, sesiz ağıt yakan babaları gördük. Şimdi sizler, kapılarınıza dayanan mültecilerin, mülteciler üzerinden paranın sesini duyarak uykularınızdan uyanıyorsunuz.
AB’NİN ORTA OYUNU
Savaş, baskı ve ağır ekonomik şartlardan dolayı, mültecilerin, iltica hakkını ortadan kaldıran Türkiye ile Avrupa Birliği ülkeleri arasındaki GKA 4 Nisanda uygulanmaya başlandı.  Dikili'ye Midilli'deki Moria ve Karatepe kamplarından her mülteciye bir polis eşlik ederek zorla getirildiler. İnsan hakları ihlal edilerek AB’nin pazarlık haline getirdiği Geri Kabul Anlaşması vebalini kim taşıyacak?  Türkiye, “3 milyar Euro, AB ülkelerinde vizesiz serbest dolaşım… pazarlıkları üzerinden yürütülen GKA sorumluluğunu nasıl taşıyacak?
GKA’YA ULUSLAR ARASI TEPKİ
Uluslararası Af Örgütü Avrupa ve Orta Asya Direktörü John Dalhuisen:  Zorla geri göndermeler Türk hukuku, AB hukuku ve uluslararası hukuka göre yasadışıdır. Kendi sınırlarını tamamen kapatmanın derdinde olan AB liderleri en basit gerçeği kasten görmezden geldi. Bu ancak taşlaşmış kalplerle ve uluslararası hukukun gamsız bir şekilde yok sayılmasıyla uygulanabilecek bir anlaşmadır.
BEYİNLERLE YAPILAN AYIBI BARANDA İLE ÖRTME
Beyinler ile yapılan ayıp branda çekilerek nasıl örtüle bilinir? Maden bu anlaşmayı insanlık için yaptınız, insanlardan neden gizliyorsunuz? Maden anlaşmanız şeffaf neden ulusal ve uluslar arası gözlemciler, basın, STK temsilcileri ile paylaşmıyorsunuz?
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GÖREV ALMADI
BM, GKA’yı hukuka aykırı bulduğu için süreç içerinde yer almadı. Süreç Türkiye'de Göç İdaresi ve Yunanistan'da polislerce yürütüldü. 
Hem Türkiye'de hem de Yunanistan'da gerekli tedbirler alınmadan anlaşmanın yürürlüğe sokulmasına BM sözcüsü Boris Çeşirkov “Plan ham, aceleye getirildi”  diyerek tepki vermesi düşündürücü değil mi?
GERİ GÖNDERMEYE İNSANİ TEPKİ
Madem anlaşma İnsani; Mülteci Der, Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği, Halkların Köprüsü Derneği ve çok sayıda uluslararası insan hakları izleme örgütünün temsilcileri tarafından, 'Geri Göndermeleri Durdurun’. ‘Sınırları Açın' yazılı pankartlarını neden açtılar?
Madem anlaşma yasal; Halkların Köprüsü üyeleri de Türkçe ve İngilizce 'Türkiye-AB Arasındaki Anlaşma Resmi İnsan Kaçakçılığıdır’. ‘Anlaşma İptal Edilsin’, 'Mülteciler Hoş geldiniz. ‘Bu ülke de Sizin Evinizdir' pankartını açma gereğini neden duyuyorlar?
CENEVRE SÖZLEŞMESİ HİÇE SAYILIYOR
Bugün, Cenevre Sözleşmesi’ni ülkelerin tanımayışına şahitlik ediyoruz. Avrupa'nın mültecileri nasıl sınırdaşı ettiğini görüyoruz.
Bugün, 1951 Mülteci Sözleşmesi ile 1967 New York Ek Protokolünün hiçe sayıldığını görüyoruz. Bugün, hiçbir hukuki dayanağı olmamasına rağmen mültecilerin zorla gönderilmesine tanıklık ediyoruz. Bugün, Suriyeli mülteciler üzerinden insan hakları dışında her türlü çirkin politik pazarlıkların sürdüğünü görüyoruz.
‘CEHENNEM AZABI’
Ülkesini, evini, işini, yakınlarını, sevdiklerini geride bırakarak ülkesini terk eden ve çocuğunu, eşini, kardeşini, annesini, babasını… göç yolunda deniz dalgalarına kurban verdiler. “Cehennemden” kaçarak Cennete yaşayacaklarını sanan mülteciler tekneler adalara yanaştığında yanı başlarında “Zebanileri” gördüler. Mülteciler “kaçtıkları cehenneme” daha çok “azap çekmeleri” için zorla geri gönderiliyorlar. 
YUNANİSTAN GÖÇMENLERİN İADESİNİ DURDURDU
Türkiye ulusal basını gündemimize taşımamış olsa da AB ülkelerinde AB ile Türkiye arasındaki Geri Kabul Anlaşması’na İnsan hakları örgütleri her alanda tepki göstererek bu anlaşmanın durdurulmasını istiyorlar. Avrupa Birliği ülkeleri ve Türkiye arasında imzalanan 15 Mart’taki Geri Kabul Anlaşması sonra ilk göçmen kafilesini 4 Nisan günü Midilli’den Dikili’ye gönderenden Yunanistan sonraki günlerde geri göndermeleri durdurduğunu açıkladı.
SONUÇ OLARAK
Türkiye AB ile imzaladığı Geri Kabul Anlaşmasından vaz geçmeli. GKA gereği öne sürülen 72 madde, açılacak müzakere fasılları "tehditler"i …  AB’nin orta oyunu sahnesinde Türkiye’ye neden yer alıyor? Bu pazarlıklar üzerinden Türkiye’nin alacağı para bu kadar insan vebaline değer mi?
Hadi hayırlısı…

"KAYSERİ PAZARLIĞI"


24 Mart 2016, 11:36
Ali GÜLTEKİN
 Suruç, Ankara, Paris, İstanbul ve Bürüksel  terör eylemleri üzerinden  tüm dünya halkları kendini bir kez daha sorgulayarak saflarını belirlemesi gerekiyor.
 Bir tarafta: İnsanlıktan çıkmış caninelerin barbarca eylemlerini destekleyen, köstekleyen, sessiz kalan, başka ülkelere yapıldığında ohh çekerek onlardan olanlar. Diğer tarafta: İnsani değerlere sahip çıkarak insanca yaşam için direnenler.
PAZARLIK KİMLER ÜZERİNDEN YÜRÜTÜLÜYOR?
Ege denizinde kaybolan, organ mafyasının kurbanı,  tecavüz maduru, dolandırıcı tuzzakları, insan ticaretinin “uluslar arası sermayesi”... ile inim inim inleyen mülteciler üzerinden pazarlıklar yürütülüyor. Bu sorununu çözmek yerine AB kendi güvenliğini gerekçe göstererek  son 12 ay içerisinde 9 kez olağan ya da olağanüstü  zirveler düzenliyor.  Türkiye ile AB arasında “ Kayseri pazarlığı" yürütülüyor. Tam da bu süreçte; Paris, İstanbul, AB’nin kalbi Bürüksel’de bombalar patlıyor.
LANETLEMEK YETMEZ. TERÖRE KARŞI DİRENİLMELİ
Savaştayız ve savaş özel önlemleri gerektirir. Gelin, bu savaşı birlikte yürütelim. Teröristlerle ve toplumu tahrip etmek için bir dini suiistimal eden fanatiklerle savaşıyoruz. Aynı zamanda hür ve barışçı bir dünya için de savaş veriyoruz. Oraya götüren yol ne kadar dikenli de olsa, bu hedeften şaşmamalıyız. Bu çağırıyı yapan  Gazet van Antwerpen’in  kararlılığı tüm insanlığın  kararlılığı olmalı.
AB KAPISINA DAYANAN MÜLTECİLER ORTADOĞULU
Evet, bu mülteciler Ortadoğulu. AB, Ortadoğu ülkelerinden sınırlarına dayanan mültecilerin görüntülerini yayınlıyor. Televizyon ekranlarında perişan halde gösterilen yığınlarca mülteci  AB ülkelerindeki ırkçı partilere malzeme yapılıyor. Bu yöntem ile AB ülkelerinde ırkçılık ve İslamofobi geliştiriliyor.   Mülteciler, İslam ve  terör yan yana anılıyor.  Londra, Paris, Bürüksel katlimlarını düzenleyen teröristler ile mülteciler haberlerde terör zanlıları ile yan yana veriliyor.
ORTADOĞU’DA PATLAYAN SİLAHLAR KİMİN?
 AB sınırlarına dayanan mülteciler içerisinden kendi standartlarına göre  bir kısmını seçip alarak  diğerlerini Geri Kabul Anlaşması ile Türkiye'ye vermeyi hedefliyor. AB kapılarına dayanan mültecilerin görüntülerini ekranlara taşıyarak "felaket seneryoları yazılıyor." Evet, AB kapılarına dayanan mülteciler Ortadoğulu. Peki, Ortadoğu kapılarından girerek ülkeyi kan gölüne çeviren silahlar kimin? Ülkelerde üst kuran işgal orduları kimin? Havadan bomba yağdıran savaş uçakları kimin? Yüreginiz yetiyor ise;  O silahları  üreten satan ülkeleri de ekranlara taşıyarak haber yapsanıza? Mülteciler için gider hesabı yapanlar savaş ganimetlerinden elde ettiğniz  gelirinizin hesabını da yayınlayacak mısınız? 
" KAYSERİ PAZARLIĞI"
Türkiye Avrupa’ya gelen sığınmacı yolu üzerinde önemli bir geçiş güzergahı. AB ve Türkiye arasındaki mülteci pazarlığı derinleşiyor.   Masaya 3 Milyar Euro konuldu. Türk vatandaşlarının AB ülkelerine vizesiz seyhati vaad ediliyor. Karşılığında  GKA anlaşması. Dahası 72 maddelik yaptırımlar.Açılacak fasıllar… Başbakan Davutoğlu’nun “Kayseri pazarlığı yaptık” dediği maddelerin önemli bir kısmının yasal zemin ve süre açısından yerine getirilmesinin mümkün olmadığı AB ülkelerince tartışılıyor.
SIRAT KÖPRÜSÜ
Mülteci Eylem Planı maddelerinin çoğunun sorunlu olduğu tartışmalar ilk tepkiler ertesi günü çıktı..
Frankfurter Rundschau gazetesi: Politik ve hukuksal olarak tartışmalı pazarlık.
Focus dergisinin internet sitesi: Sığınmacıların halen resmi olarak “güvenli ülke” kabu edilmeyen Türkiye’ye gönderilmesinin AB ve uluslararası hukuk açısından çok sorunlu.
Spiegel Online:  Sığınmacı pazarlığının detayları üzerinde sert mücadele. 
KAZANIM MI?
 “Büyük kazanım” olarak haberleştirilen Mülteci Eylem Planına göre daha önce belirtilen 72 şartın yerine getirilmesi gerekiyor. Bir çok AB ülkesinin kısa zamanda Türkiye vatandaşlarına vizede kolaylığın tanınmasından yana olmadığı açıkça ortada. Açılacak fasıllar, fasılları veto edebilecek ülkeler göz önüne alındığında Mülteci Eylem Planı anlaşması zor gözüküyor.
 Almanya Başbakanı Angela Merkel de önceki gün pazarlık konusunda meclise bilgi verirken vize kolaylığı için ‘Türkiye’den garantiler isteyeceğiz” demesi buna kendisinin bile inanamaması olmuyor mu?
Türkiye büyük kazanımı vize serbestliği  olarak hanesine yazarken Almanya ve diğer AB ülkeleri açısından bu “büyük kazanım” Türkiye üzerinden hiç bir sığınmacıya Avrupa’ya ulaşmaması. Ulaşırsa da geri gönderilmesi olarak not düşüyor.
SONUÇ OLARAK
AB kapılarına dayanan perişan haldeki mültecileri sürekli ekranlara taşıyarak, Paris, Bürüksel terör eylemleri ile yan yana gösterilmesi ile Avrupa’da ırkçı-faşist partiler ve İslamofobiyi güçlendiriyor. AB ülkeleri ard ardına yabancılara yönelik baskıcı yasalar çıkarıyorlar. İslam inancı ile terör daha çok yan yana getiriliyor. AB ülkelerinde Ortadoğu ülkesi olarak anılmaya başlanan Türkiye “kazanımları” ve “kayıpları” konusunda daha çok dikkatli olmalı.
Hadi hayırlısı…

ÖLÜMLERİ DURDURUN!


10 Mart 2016
Ali GÜLTEKİN
Cizre'de hendeklerinde ölüm saçan  bombanın patlaması ile  asker elinde silahı ile  düşerken Rize'nin çay tarlasında bir ana çığlığı Kaçkarlara yükseliyor.
"Sınıfından alınan çocuk askeri cemse ile evine götürülürken korkulu gözleri ile etrafı izliyor."
Baba 40 yıllık dostları ile muhabbet ettiği kahvede 13.00 ajansını izlerken masaya yığıldı. Çatışmaların sürmesinden dolayı  babasının doğduğundan beri  göremediği üç aylık Barış annesinin memesini iştahla  emerken aniden bırakıp çığlık attı.  Anne kalbine ok saplanmış Ceylan gibi  Yunan köylerini balkondan gören Edirne'deki evinde sırt üstü düştü  ilmeklerini tek tek göz nuru ile atıp çeyizinde getirdiği el dokuması  halının üzerine.
Ölümleri durdurun!
BARIŞ! HEMEN ŞİMDİ
Şehirlerin karanlığında canilerin sinsi planı işliyor. Baba kızı ile barbi bebek  almak için sokakta. Mahallenin üç güler yüzlü kızı ve  yaramazı kıvırcık Ali kitapları elinde okula gidiyorlar. Yeni atanan Ayşe öğretmenin görevinde ilk haftası. Fatma ana yastık altı bileziklerini 60 yaşında ev sahibi olmak için kuyumcuya bozdurmaya getirdi. Mahmut amca 30 yıldır ekmek teknesi boyacı sandığında  ayakkabı boyuyor... Canilerin Türkiye aydınlığını karartmak, kardeşliğini düşmanlaştırmak, halkların birliğini ayrıştırmak için tuzaklanmış bombalarını patlatılıyor.
Malatya'da  kayısı çiçekleri bahar güneşine küskün açtı. Manisa'da kiraz çiçeklerini doğudan esen yel döküyor. Isparta'da gülleri yükselen  acı feryatlara dayanamayarak soluyor. Artvin'de dereler çağlamadan sesiz akıyor. Erzurum'da ağıtların dalga dalga yayılışından çığ düştü, Antalya'da deniz insan ayağının değdiği  sahillerinden  çekiliyor...
Kürtler
Türkler
Ermeniler
Rumlar
Lazlar
Çerkezler
Araplar...
Türkiye ağlıyor.
AĞITLARI DURDURUN
Silopi'de keskin nişancı ateşi ile yavuklusunun resmini koyduğu göğsünün üzerinden vuruldu iki yıllık Polis. Dicle, Fırat durgun akıyor.  Gediz küskün, Seyhan'da balıklar karaya vurdu, Kızıl ırmak siyah...
 Ağrı dağının eteklerinden yükselen kürtçe ağıtlara Toroslardan Türkmen gelini Türkçe ağıt katıyor. Erciyes'in yamaç köyünden yükselen çerkez kızının ağıtlarına Spil'den yörük kadın ses kattı. Kaçkarlardan Akdeniz'e yayılan Lazca ağıtlara Çukurova'dan Arapça, Ermenice, Ege'den Rumca  ağıtlar katılıyor.
Türkçe
Kürtçe
Arapça
Lazca
Gürcüce
Rumca
Ermenice
Zazaca... ağıtlar birleşerek insanlık ağlıyor. Anadolu ağlıyor.
ÇATIŞMALARI DURDURUN!
Berfin geçen  yıl mevsimlik işçi olarak  pamuk toplayarak  alın teri ile Adana'dan aldığı kırmızı çizmesini  kışın giymek için özenle annesinin çeyiz sandığına saklamıştı. Berfin dört aydır giremediği Sur'da ki evine  yaşamında ilk defa sahip olduğu kırmızı çizmesine kavuşmak için koştu. Berfin, kurşunlar, bombalarla ile yıkılan, yakılan evinin enkazını küçücük elleri ile ayıklayarak  kırmızı çizmesini arıyor.
Çatışmalarda mavi bisikletinin üzerindeyken kafasından vurulan 9 yaşındaki çocuğun kanlı bisikleti ile atılan el bombası ile yanan zırhlı polis aracı  gözlerinden oluşan damlacıkların sisi ile netleştirmeye çalışarak fotoğrafladı gazeteci.
Tarihimiz yok oluyor.
Tarihsel değerlerimiz yok oluyor.
Tarihsel derinliklerden gelen kardeşliğimiz yok oluyor.
Evlerimiz,
Sokaklarımız,
Mahallelerimiz,
Şehirlerimiz... enkaz! Yaşam yok oluyor.
İnsanlık  ölüyor... İNSANLIK!

Çatışmalara, savaşa hayır!
Barışa, kardeşliğe, birlikte yaşama el uzatalım. 
Biz  farklılıklarımıza harmanlayıp ülkemizi  kültürel zenginliklerimizle birlikte yaşayan Türkiye halklarıyız.
Hadi hayırlısı...

EMEKÇİ KADINLAR KALELERİNİ SAVUNUYOR.


03 Mart 2016
Ali GÜLTEKİN
Emperyalistler ortaya çıkardığı yeni yetme ideologları aracılığı ile 8 Mart dünya emekçi kadınlar gününü ortadan kaldırmayı hedefliyor. 
Uluslar arası sermaye,  Feminist kadın, yeni kadın, modern kadın... Misyonları yüklenilerek kadın mücadelesinin inşa ettiği 8 Mart   dünya emekçi kadınlar gününü yavrusunu yiyen kedi gibi, emekçi kadınların gücünü bölüyor.
8 MART TARİHÇESİ
Amerika’nın New York kentinde 1857 yılında tekstil alanında çalışan yüzlerce kadın, düşük ücret, fazla çalışma saatleri ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek için greve başladı. Erkek işçilerle eşit koşullara sahip olmak isteyen kadınlara polis saldırarak iş yerine kilitledi. Kadınların kapatıldığı iş yerinde çıkan yangında çoğunluğu kadın 129 işçi yaşamını yitirdi. 
Bu olaydan 52 yıl sonra Danimarka’nın Kopenhag kentinde Sosyalist Kadın Enternasyonali toplandı. 26-27 Ağustos’ta düzenlenen toplantıda Alman Sosyal Demokrat Parti öncülerinden Clara Zetkin, tekstil fabrikasında yaşamını yetiren kadınların anısına 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak kabul edilmesini istedi. Öneri oybirliği ile kabul edildi. İlk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı fakat her zaman ilkbaharda anılıyordu. 1921’de Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda (3. Enternasyonal Komünist Partiler Toplantısı), 8 Mart “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak ilan edildi.
GÜNÜMÜZDE EMEKÇİ KADINLAR
Kadınların iş yaşamına katılması ile başlattıkları  eşit sosyal- siyasal haklar mücadelesi ile  ortaya çıkan 8 Mart'ın dünya emekçi kadınlar günü ve sonrası süreç neyse bugün de emekçi kadın mücadelesinin pusulası o yönde ilerlemektedir. 
FEMİNİST DÜŞ!
Feminist ideoloji; Kadınların ev içindeki harcadıkları karşılıksız emeğin sorumlusunu birlikte yaşadıkları erkekleri görüyor.  Kadın erkek eşitliğini kendi köleleştiği alandan birlikte yaşadığı erkeğinde sermaye kültürünün  etkisinden kurtararak birlikte girdaptan çıkma yerine   meri keklik gibi erkeğini de avcısının ölüm tarlasına çekiyor.  
Erkek ve kadınların birlikte mücadelesinin önünü kesmek isteyen çevrelerin ortaya çıkardığı bu ideoloji son yıllarda kadınlar arasında ilgi görerek yaygınlaşmakta. Buna paralel olarak; Cinsel tacize, tecavüze  uğrayan, şiddet gören, çalışma koşulları kötüleşen, intihara kalkışan, eden kadın sayısı da artıyor.
KADINLARIN ÜLKE YÖNETİMLERİNE GELMESİ KURTULUŞ MU? 
Feminist ideoloji  anlayışı  evlerde "köleleştirilmiş" kadını kurtarmak yerine erkekleri de "köleleştirerek" kadın ve erkeğin uluslar arası sermayeye  sosyal- siyasal hakları için birlikte verdikleri  mücadelenin  önünü kesmektir.
* * *
İşsizliğin, yoksulluğun, sosyal, siyasal eşitsizliğin sebebi tüm erkekler olabilirler mi? 
Dünya sermayesinin başını çeken Almanya'da  Başbakan Merkel. Bunu  nereye  koyacağız?
Almanya'da eşit işe eşit ücret  talebi ile mücadele yürüten kadınlar var. Eşit sosyal- siyasal halk mücadelesi veren göçmen kadınlar ve benzer kadın mücadeleleri var. Bunları nasıl izah edeceğiz?
Peki, bir ülkede iktidarda olan bir kadın başbakan feminist ideolojiye göre kadınlara ne kazandırdı?
Kadını erkek yerine kadın yöneticilerin, patronlarının, siyasetçilerinin... kadını ezmesinin, sömürmesinin bir önemi  yok mu? 
EMPERYALİZMİN KADINI HER ALANDA AYRIŞTIRIYOR
Emperyalizm,  kadın güzelliğini, dişiliğini, mesleki kariyerini ürettiği ürünü pazarlarken reklam olarak kullanmakta. 
Sermaye  üretim yaptığı fabrikalarda kadın emeğini sömürürken, ürettiği ürünleri piyasada kadının dişiliği üzerinden markalaştırarak satışta daha çok kar elde ediyor.
EMPERYALİZİM KADIN REKABETİ KÖRÜKLÜYOR
Fabrika, atölye, satış mağazaları, podyumlarda emeklerini sömürdüğü kadın tüketicileri rekabet için yarıştırıyor. 
İçini boşalttıkları kadınları suni bir rekabet ortamı içine çekerek markalı  ürün kullanan ve markasız ürün kullananlar olarak iki cepheye  ayırıyor.
Varlıklı aile, mevki ve makam sahipleri,  fırsat yakalamış popilite, zengin koca  imkanını kullanan  kadınlar, ellerinde  marka çantaları, üstlerindeki giysileri, evlerindeki eşyaları, bindikleri arabaları ...ile  insan kalma boşluklarını  suni bir   "üst tabaka"  kimliği ile tanımlamaya çalışıyorlar. Markasız ürün kullananlar "alt tabaka" duygusu içine sokularak  "üst tabakaya" çıkma  yarışına zorlanıyor. Marka rüzgarının önüne atlayan "üst tabaka"  olma heveslisi kadınlar çoğu zaman kumar, fuhuş, hırsızlık, yoksuzluk... Pazarlarında emperyalist sömürü çarkının sermayesi oluyorlar.
KİMİN MARKASI?
Markaları fabrikalarda, atölyelerde üç vardiya çalışarak üreten kadınların çoğunluğu  o markalardan birini yaşadıkları sürece imkansızlıklarından  dolayı alamadan  ölüyorlar.
SONUÇ OLARAK!
Irkların, inançların yaptırımları, aşiret ve toplumların görenekleri, feodalitenin  gelenekleri, kapitalist toplumun yasaları altında ezilen, sömürülen  kadınların kurtuluşu erkekler ile  ortak mücadele vererek dünya birlik, dayanışma ve  mücadele günü 8 Mart geleneğine sahip çıkmalı...
Hadi hayırlısı...

SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARI


25 Şubat 2016
Ali GÜLTEKİN
Sosyal medya çağımızda insan yaşamının bir parçası olarak yerini aldı. Günlük yaşamımızın içine etkin bir şekilde giren sosyal medya sadece iletişim değil bilgi için de kaçınılmaz bir gereklilik. Yaşamımızın önemli bir bölümünü sosyal medya üzerinden sürdürüyoruz. Sosyal medya’dan faydalanırken hangi yanlışları yapıyoruz?
SOSYAL MEDYA’DA NELER PAYLAŞIYORUZ!
-Kullandığı arabalarını paylaşıyorlar.
-Yemek yenilen sofraları paylaşılıyor.
-Doğan çocuklar paylaşılıyor.
-Hamile kadınların şişkin karınları paylaşılıyor.
-Sünnet yapılan çocukların kesilmiş pipisi paylaşılıyor.
-Çocuk resimleri paylaşılıyor.
-Ameliyattan çıkmış hastalar paylaşılıyor.
-Yaşanılan malikâneler paylaşılıyor.
-Ruj sürülmüş dudaklar paylaşılıyor.
-Makyaj yapılmış yüzler paylaşılıyor.
-Kılınan namazlar paylaşılıyor.
-Kesilen kurbanlar paylaşılıyor.
-Ölülerin mezara defin işleri paylaşılıyor.
-Kahvaltı masaları, öğle ve akşam yemekleri paylaşılıyor.
-Memeler öne çıkarılarak vücut hatları paylaşılıyor.
-Göğüsler, omuzlar öne çıkarılarak vücut hatları paylaşılıyor.
-Tırnak törpülerininken paylaşılıyor.
-Saç, sakal tıraşı olurken paylaşılıyor…
GÖSTERİŞ MERAKI MI?
Kullandığımız arabaları, telefonları, oturduğumuz evleri sosyal medya üzerinden paylaşarak gösteriş yapmamız bize ne kazandırır? Paylaşımcılarımıza ne katkı sağlar? Sosyal medya içerisinde ne zenginlik yaratır? Paylaşımcıları rencide eder mi?
GÖRGÜSÜZLÜK MÜ?
Soframızda yediğimiz yemekler kimi ilgilendirir? Kestiğimiz kurban kimi ilgilendirir? Kıldığımız namaz kimi ilgilendirir? Yaptığımız alış veriş kimi ilgilendirir? Bunlar bizlerin özelleri değil mi? Alışverişlerimizin kasa fişlerini paylaşmak bize ne kazandırır? Bizi takip edenlere ne kazanım sağlar? Bunları paylaştığımızda kişiliğimizde ne değişir? Paylaşmadığımızda kişiliğimizde ne eksilir?
BİLGİSİZLİK Mİ?
Hasta yataklarında yakınlar, arkadaşlar sosyal medyada paylaşılıyor. Sünnet çocuklarının pipileri sosyal medyada paylaşılıyor. Hamile kadınların sadece şişkin karınları sosyal medyada paylaşılıyor. Defin sırasında mezarlar sosyal medyadan paylaşılıyor. Bunların kim hangi psikoloji ile paylaşıyor?  Bu türden paylaşım yapanlar sağlıklı bir yaşam sürüyor olabilirler mi?
CİNSEL İSTİSMAR!
Çocuklarımızın resimlerini paylaşıyoruz. Ruj sürülmüş dudaklar, makyaj yapılmış yüzler, kadınlarda memeleri, erkeklerde omuz, göğüs ve pazıları öne çıkaran paylaşımlar yapılıyor.
Özellikle küçük yaştaki çocuklar kontrolsüz bir şekilde sosyal medya kullanıyorlar. Özellikle ekonomik, kültürel ve eğitim alanında gelişmemiş ülkelerde bu alanlarda ilgisizlik ve denetimsizlik var. Bu türden ülkelerde bilinçsiz sosyal medya kullanıcıları var. Bu alanlara en çok çocukların dikkatlerini çekecek reklamlar ile çocuklar çekiliyor. En çok zarı da çocuklar görüyor. İnstaqram hesapları üzerinden resim yayınlayan çocuk ve gençler resimlerinin beğeni kazanması rekabeti içindeler. Daha çok beğeni kazanma hırsı ile takipçi satın alarak başarı sandıkları “zirveye” çıkmak istiyorlar.
SONUÇ OLARAK
Bütün bunları bizler zararsız gibi gözükürken pazar meydanlarında kurban bekleyen kurtların cirit attıklarını göz ardı ediyoruz. Cinsel istismar, fuhuş, uyuşturucu, kumar çeteleri buralardan besleniyorlar. Avlarının kapsama alanlarına girmelerini dört gözle bekleyen canavarlar yakaladıkları avlarının emerek besleniyorlar. İnsani olan yaşam biçimi içerisinde, kendimiz, çocuklarımız için toplumsal sorumluluk adına sosyal medya kullanımı konusunda uzman bilgilerini dikkate almalıyız.
Lütfen! Çocuklarımızın resimlerini pay-laş-ma-yı-nız
Hadi hayırlısı…

MANİSA’NIN SANAT GALERİSİ NEDEN YOK

MANİSA’NIN SANAT GALERİSİ NEDEN YOK?

18 Şubat 2016
Ali GÜLTEKİN
Manisa Büyük Şehir Belediyesi Manisa’nın değişik semtlerinde oluşturduğu Gençlik Merkezlerinde kültür-sanat ağırlıklı çalışmalar veriyor. Bu çalışmalar ahali tarafından büyük ilgi görüyor. Gençlik merkezlerinde düzenlenen kültür-sanat kurslarına her yaştan insan kendini yetenekli bulduğu kurslara katılıyor.
Manisa semtlerine inşa edilen Gençlik Merkezlerleri ve bu merkezlerde verilen kurslar Manisa’da birçok insanın kendinden haberi yokken haberdar oldu. Kendi yeteneğini bilmezken kendi yeteneğini ortaya çıkardı. “Yapamam, başaramam” diyenler yaptı başardı. Bütün bunların ortaya çıkmasını sağlayan Büyükşehir Belediyesine elbette teşekkür edilmeli, elbette taktir edilmeli.
ELLERE VAR DA BİZE NEDEN YOK?
Manisa büyük Şehir Belediyesi bazı bölgelerde ücretsiz internet hizmetleri veriyor. Verilen bu u hizmet her vatandaş açısından önemlidir.
Büyük şehir Belediyesinin Gençlik Merkezlerinde açtığı kurslara katılan birçok kursiyer var. Kursiyerler çalışmalarını şüphesiz araştırarak yapıyorlar. Bazı zamanlarda öğrenciler ve öğretmenler birlikte araştırma, bilgilenme yapmak zorunda kalıyorlar.  Öğrenciler ve öğretmenler internete ulaşımın olmadığı bir ortamda bunu nasıl başarabilecekler? Kendi imkânları ile bunu çözmeleri mümkün mü? Onca kursiyer dikkate alındığında bu nasıl olacak?
BİZE NEDEN YOK?
-Büyükşehir Belediyesinin semtlere kazandırdığı Gençlik Merkezlerinde ücretsiz internet ulaşımı neden yok?
-Bazı bölgelerde ücretsiz internet ulaşımı sağlayan Büyükşehir Belediyesi kültür-sanat kurslarını verdiği merkezlerde neden ücretsiz internet ağı hizmeti vermiyor?
-Ahşap boyama, seramik, çini çalışması, resim kursları için incelenmee, ulaşılması gereken bir model, konu, şekil’e kim nasıl ulaşacak?
MANİSA’NIN SANAT GALERİSİ NEDEN YOK?
Manisa’da sanat kursları var. Bu kurslara katılarak birçok alanda başarı gösteren birçok sanat insanı ortaya çıkıyor. Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin açmış olduğu kurslar var. Bu kursların dönem sonu sergileri oluyor. Ahşap boyama, seramik, çini çalışması, resim kursları sergileri nereden yapılıyor.
DEĞERLER SAHİP ÇIKILARAK KORUNUR
Büyük şehir Belediyesi Atatürk Gençlik Merkezi çini, seramik, ahşap, resim kursları sergisini Büyükşehir Belediyesi Kültür Merkezinde gezdim. Seramik, çini, ahşap ve resim sergisinin sergilendiği alan o güzelim çinileri, seramik çalışmalarını, tabloları ağlatıyordu. Atatürk Gençlik Merkezi yöneticileri, öğretmenleri ve kursiyerlerin onca çalışması, ortaya çıkardıkları değer, harcadıkları emek sıradan bir salonda sergilenmesi Belediyemizin, yöneticilerin, eğitimcilerin, kursiyerlerin emeklerini, çalışmalarını ne kadar sahiplendiğini ortaya koymuyor mu?
EMEK NEDEN SAHİPLENİLMEZ?
Manisa Belediyelerinin açmış oldukları kurslara birçok insan katılıyor. Kurslara yoğun katılımlar var. Merkezlerde yöneticiler canla başla çalışıyorlar. Eğitimciler gecelerini gündüzlerine katarak daha iyisini öğretmek için çaba harcıyorlar. Kursiyerler daha iyisini yapmak için kendileri ile yarışıyorlar. Kurs dönemi sonrası birlikte yaratılan değerler harmanlanarak sergiye çıkıyor. Sergi açılışı geniş kamuoyuna duyurulmalı. Eserler tanıtılsın, kursiyerlerin kursa katılma ve eser ortaya çıkarma süreçleri bilinsin. Bun çalışmaları teşvik edici yönü ile yeni kursiyerler kazanılsın.
NEDEN?
Kent yöneticileri, kurum temsilcileri bu çalışmalar sonucunda ortaya çıkacak ürünlerin sergileneceğini bilirler. Bizim bilemediğimiz neden Manisa’ya bir sanat galerisi ihtiyacı duymazlar? İnsanları bu kurslara teşvik etmek için bu sergilerin açılışını neden kent yöneticileri yapmazlar? Gençlik Merkezi yöneticilerini, eğitimcileri, kursiyerleri onura etmek için kokteyl ile neden bir açılış yapmazlar?
Bu sergileri diğer vatandaşların ilgisini çekmek için neden kent yöneticileri gezmezler? Hadi bunlar olmuyor diyelim de, kursiyerler sergiye el emekleri, göz nurları eserlerini getirip götürürken imkansızlıklardan dolayı neden çöp torbalarına sardıkları eserleri ile otobüslerle yolculuk ederler? Bir araç dahi neden tahsis edilemez?
SONUÇ OLARAK
Manisa Büyükşehir ve diğer ilçe belediyeleri sanatsal ve sosyal alanlarda topluma verdikleri değerleri hizmetlerini sona taşımalı. Semtlerde açtıkları Gençlik Merkezlerindeki kurslara katılan birçok sanat-kültür insanının ortaya çıkardıkları eserleri sergileyecekleri sanat galerisi mutlaka Manisa’ya kazandırılmalı. Sergiler, emeğe saygı için, mutlaka kokteyli ve en üst düzey il yöneticilerce açılmalı. Bu merkezlerde kursiyerlerin kullanacakları ücretsiz internet erişimi sağlanmalı. Eğitim Merkezlerinden sergi salonuna eserler naylon çöp torbalarına sarılı halde kursiyerlerce otobüsler ve kendi imkânları ile buldukları araçlar ile değil, orijinal ambalajları yapılmış şekilde kursu açan kurumca taşınmalı.
Eğitim, sanat-kültür alanlarında topluma ücretsiz kurs açarak hizmet veren tüm kurumlar elbette Manisalının onurudur.
Hadi hayırlısı…

KUTUPLAŞMAYALIM!


04 Şubat 2016
Ali GÜLTEKİN
-Farklı görüşten olanlar ile  dünür olmama eğilimi başladı mı?
-Farklı görüşten olan komşulara mesefe konulma eğlimi başladı mı?
-Farklı görüşte insanların cenazelerine katılmama eğlimi başladı mı?
-Farklı görüşte insanların düğün törenlerine gidilmeme eğlimi başladı mı?
-Farklı görüşten olan iş arkadaşları  ile görüşmeme eğlimi başladı mı?
-Farklı görüşte olan meslektaşlar ile görüşmeme eğlimi başladı mı?
-Farklı görüşten olanlar ile arkadaşlık kurulmama eğlimi başladı mı?
-Farklı görüşteki medya iletişim araçlarını  takip etmeme eğlimi başladı mı?
-Farklı medya kuruluşlarında, somut olayları farklı haber yapma, yapmama eğlimi başladı mı?
-Farklı görüşten olanlara farklı kanun uygulanması eğilimi yapılıyor mu?
-Farklı görüşlere resmi kurumlarda farklı hizmet  veriliyor mu?
-Farklı görüşteki vatandaşlarımıza farklı devlet hizmeti verme eğlimi başladı mı?
Bu türden eğlimlerin başlaması hayıra alamet olmaz. Bu ayrışmaları ne ulusal değerler ne de inançlar kabul eder. Bu kutuplaşma eğlimi  vürüsü hızla insanlığı sarar. Önemli olan bu salgın  hastalık  ile başında müdehala ederek ortadan kaldırılmalı. Kutuplaşma eğlimi dalgası altında kalarak yok olmak istemiyorsak biz olmalıyız. Farklılıklarımıza hoşgörü göstermeliyiz. Devlet sosyal siyasal eşit haklar ile tüm vatandaşlarını kucaklamalı. Hükümet tüm vatandaşlarına hukukun gereği eşit hizmet vermeli. Muhalefet halkın ortak somut sorunlarını savunan, toplumsal değerleri koruyan toplumsal muhalefet yapmalı. Halk insani değerlerini koruarak insaca yaşam için hakkını yasalar çerçevesinde arama bilinci içinde olmalı. İktidar artısı ile muhalefet eksisi kutuplaşması içinde olunduğunda  ateşleme görevi üstlenen mekanik  devrelere dönüşerek insanlıktan çıkılır. İnsan, doğası, sevgisi içinde yaşamı sahiplenip savunarak farklılıklarımızla birlikten yaşamaktan başka çaremiz var mı?
AYRIŞIYOR MUYUZ?
-Eğlence mekanlarımız ayırışıyor mu?
-Alış veriş mekanlarımızı ayrışıyor mu?
-Yerleşim alanlarımız ayrışıyor mu?
-İbadet yerlerimiz ayrışıyor mu?
-Çocuklarımız ayrışıyor mu?
-Eğitim kurumlarımız ayrışıyor mu?
Ayrışma parçalanıp bölünme demektir. Bugün toplum olarak ayrışma yarın  aile birliğinin temellerini sarsacak dinamiti ateşlemedir. Bugün komşularımıza düşmanlık yarın aile bireylerinin bir birine düşmanlığın alt yapısını hazırlamaktır.
İNSANLIĞA İHANET Mİ EDİYORUZ?
-İnsan sevgisi neden terk edilir?
-İnsani değerler neden terk edilir?
-İnsanca yaşam neden terk edilir?
-İnsanlığa sunulan değerler neden terk edilir?
-İnsanlık neden terk edilir?
Bendini aşan sel kontrolden çıkarak önüne be gelirse alıp götürür. Hızını aşan kasırga herşeyi bir birine katarak yakar yıkar. Bu alamete katılanların birdaha kerameti olmaz. Zor  günlerde  ayakta kalanlar insanlığı yaşatırlar.
NEREYE GİDİYORUZ?
-Ayrışma birlikte yaşam yerine kutuplaşma yaratmaz mı?
-Kutuplaşma çözüm  yerine çatışma yaratmaz mı?
-Çatışma barış yerine savaş yaratmaz mı?
-Savaşlar insanlığı, tüm canlıları ve doğayı yok etmez mi?
Hala kutuplaşma, ayrışma, çatışma, savaş isteyenleri Allah ıslah etsin. 
Bu güzel vatan topraklarında barış içinde birlikte yaşam isteyen insanlık her koşulda direnç göstermeli.  İnsanlığın yaşaması için insan kalma kararlılığını göstererek insan sevgisini savunmalıdır. İnsanlar, doğası gereği  varlıklarını sürdürmek için, canlı ve cansız varlıkların özellikleri ve farklılıklarım ile gezegende birlikte yaşamak zorunda olduğunu unutmamalı.
Hadi hayırlısı