Ali Gültekin

28 Ocak 2016 Perşembe

MERKEL’İN TÜRKİYE SEVGİSİ!


28 Ocak 2016, 14:02
Ali GÜLTEKİN
 Geçtiğimiz haftalarda Sultanahmet’te terör örgütü IŞİD tarafından gerçekleştirilen intihar saldırısında 10’u Türkiye’de, birisi tedavi gördüğü Berlin’de hastanede olmak üzere 11 Alman vatandaşı hayatını kaybetti. Bu saldırı dünya ülkelerinde olduğu gibi Almanya’da nefretle karşılandı. Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, Türkiye’ye giderek mevkidaşıyla bir görüşmeler yaptı. Olay yerini ziyaret ederek, yetkililerden bilgi alarak,  Alman hükümeti ve halkıyla paylaştı.
NEDEN ALMAN VATANDAŞLARI?
-İntihar saldırısında hayatını kaybedenlerin Alman vatandaşı olması tesadüf müydü?
-Neden Alman turistler seçildi?
Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere: Saldırı bilinçli olarak Almanlara yapılmadı.
- Bu açıklama terör örgütünü direk muhatap almama refleksi mi?
-Bakan gerçekten buna inanıyor mu?
-Toplumu buna nasıl inandıracak?
-Tesadüf olduğunu bakan nereden biliyor?
ALMAN İÇİŞLERİ BAKANI NE AMAÇLADI?
“Alman grup bilinçli seçilmedi” diyen Alman Bakan’ın demeci, ülkesinin dünya ve Alman kamuoyunda tartışılmasını engelleme maksadı ile seçilmiş demeç midir bilemeyiz.
Ankara katliamının arkasından 13 Kasım’da Fransa sonra dönüp İstanbul’da Alman vatandaşlarını katletmesi tesadüf mü?  
TERÖR ÖRGÜTÜ ALMANYA’YI TEHDİT ETMEDİ Mİ?
-Hannover’de oynanması planlanan Almanya-Hollanda milli maçı, “çok somut tehdit” nedeniyle Maiziere tarafından neden iptal edildi?
-Terör örgütü Ağustos ortasında Almanca bir mesajı yayımlayarak Başbakan Merkel’i ve Almanya’yı Afganistan’da savaşı desteklediği ve peşmergeye silah yardımı yaptığı için intikamla tehdit etmedi mi?

-Almanya’nın Suriye’de görev yapmak üzere İncirlik’e asker ve Tornado uçaklarını göndermedi mi?
-NATO bünyesinde özel görev almadı mı?
 Bunlar terör örgütünün karın ağrıları değil mi?  Almanya Federal Hükümeti ve İçişleri Bakanı de Maizire’in daha net değerlendirme yapması gerekmiyor mu?
Almanya bir yandan içeride hükümetin izlediği militarist dış politikaya tepkilerin önüne geçmeyi amaçlıyor. Diğer taraftan terör örgütü ile direk muhatap olmaktan kaçınır. Bir taraftan da Türkiye ile ilişkilerin gerilmesini engellemek istiyor.
MUHALEFETİN SESİ ÜST PERDEDEN
Yeşiller ve Sol Parti, 11 Alman yurttaşın Almanya ve Türkiye’nin yanlış politikalarının kurbanı olduğunu açıkça dile getiriyor. Hükümet bu tartışmalara iç politikada müdahil olmazken dış politikada Türkiye ile ilişkileri gereceği korkusu ile yumuşatma çabası içinde
ALMANYA İLE NEDEN KANKA OLDUK
Avrupa Birliği üyeliği engelleri, Gezi sürecinde Almanya Başbakanı Angela Merkel’in yöneltilen eleştirileri unuttuk mu? Biz unutmadık ama meğer unutanlar varmış…
“Türkiye-Almanya Yüksek İşbirliği Konseyi” toplantısı iki ülkenin başbakanları ve önemli bakanlarını bir araya getirdi.  Altında bir çapanoğlunun çıkmazsa, “dostluk”  ilişkileri insanlık açısından elbette sevindirici. Her ne kadar bu buluşma “Hükümetler arası konsültasyon” diye adlandırılsa da geleneksel bakımından Türk-Alman ilişkilerinde bir ilki ifade ediyor olması acaba! Dedirtiyor.
HÜKÜMETLER ARASI KONSÜLTASYON
Hükümet Sözcüsü Steffen Seibert,  toplantının iki önemli gündeminin sığınmacılar ve terör olduğunu söyledi. Sığınmacılar ve terör bugün Avrupa’nın da öncelikli sorunu oldu. AB ülkeleri içinde en fazla mülteci alacağını açıklayarak dünya gündeminde alkış toplayan Merkel’in mülteci sevgisine ne oldu? Almanya, daha fazla mültecinin Avrupa’ya ulaşmasını engellemek için en aktif tedbirlerini neden alıyor? İç politika’da İslamofobi neden körükleniyor?
MERKEL’İN MESAJI DÜŞÜNDÜRÜCÜ
Bundesregierung.de de yayınlanan Merkel’in video mesajında Türkiye’ye yaklaşımını şu şekilde özetliyor: “Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı var. AB ile Türkiye arasında iyi ilişkiler bugünkü küresel durumda büyük bir anlam taşıyor.” Merkel, “Türkiye sevgi coşkusu AB kartlarını masaya sürüyor”. Bu  sevgi seli içinde bu güzel teminiler ile Davutoğlu, 2016’yı “Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir dönemin açıldığı yıl” ilan etti.
“NE İSTEDİNİZ DE VERMEDİK”
Konsültasyonda sadece her iki ülkenin sermaye grupları arasındaki iş birliği yoktu. Federal Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Maria Böhmer, Sol Parti Milletvekili Ulla Jelpke’ye 6 Ocak’ta  Kürt sorunu üzerinde verdiği yazılı yanıtta “Türkiye teröre karşı mücadelede halkını koruma hakkına sahip ve Almanya olarak tepkide ölçülü olmasını istiyoruz.”  Bu açıklamadan yola çıkılarak yıllardır Türkiye-Almanya arasında her görüşmede masada olan Kürt sorununda Türk hükümetine destek sözü verdiği anlaşılıyor.  
Alman kamuoyunu rahatlatmak için  “demokrasi ve düşünce özgürlüğü” ifadeleri yer aldı. AB soruşturma açılan akademisyenler için “Aşırı endişe verici” açıklamaları ile yumuşatarak geçiştirildi.
Oysa, Almanya silah satışlarını durdurmak, Suriye halkının çıkarına çözüm için işbirliği içinde olma gibi bir çalışması yok. Tam aksine uluslar arası sermeye temsilcileri kendi destekledikleri güçleri Cenevre görüşmeleri sürecinde etkin duruma getirme yarışındalar.
SİLAHLLANMAYA VE SAVAŞLARA KARŞI
Ortadoğu, Kuzey Afrika ülkelerindeki çatışmalara, savaşlara silah üretip satan ABD ve AB değil mi? Bunların barış için mücadele etmeleri inandırıcı olur mu? Bunların Ortadoğu halklarının yanında olduğuna inanılır mı? Teröristlerin ellerindeki silahlar kimin? Teröristlerin sattığı petrolleri alan ülkeler kimler? Ortadoğu’da kudurmuşçasına insan avına çıkan sırtlanları kim besliyor? Sırtlanların parçaladığı insan cesetlerinden kan kokusu alıp Ortadoğu semalarında uçan akbabalar kim? Bu çatışma ve savaşlardan kimler besleniyor?
Biz insan olarak ne yapıyoruz?
Hadi hayırlısı…

DÜNYA “GANİMETLERİ” 62 KİŞİDE


21 Ocak 2016, 13:12
Ali GÜLTEKİN
 Davos forumu bu yıl “Dördüncü Sanayi Devrimi”  için toplandı. Davos’da en zengin 62 kişi temsil ediliyor mu? Kim temsil ediyor?  Bunlar kimin zenginleri? “Mülteci sorunu”, “açlık”, “terör”, “savaşlar”, “ekonomi”, “küresel güvenlik”, “kamu sağlığı”, “eğitim”, “toplumsal cinsiyet eşitliği”, “iklim değişikliği” …  Evet, bunları tartışan ülkeler, askeri üstleri ile işgal, şirketleri ile emek sömürüsü, ajanları ile ülkeleri karıştırıp, iş ortakları ile ganimet paylaşıyorlar.  
Dünya’yı bu hale getirenler kim? Davos’un küresel sermaye “müritleri” Askerlerini, silahlarını, şirketlerini, ajanlarını, üstlerini sömürü, talan ve işgal ettikleri ülkelerden çekseler dünya güllük
gülistanlık olmaz mı?
 KİM BUNLAR?
Gazete manşetleri
Televizyon haberleri
Dünya Ekonomik Formu
Borsalar…
"Dünya ganimetlerini" cukkalarına indiren en zengin 62 kişiyi anlatıyor. Kimileri imreniyor. Kimileri basıyor kalayı. Kimileri ah, vah çekiyor.
Az ilerde acayip kılıklı birkaç kişi hararetli bir tartışma içerisindeler.
Kafasının arkasındaki, uzun saçları sırtına dökülen adam: Dünya’nın en zengin 62 kişinin 50’si Yahudi. 
Başı kırmızı poşulu Adam:  Albaqa!  Çoğunluğu Müslüman. 
Az ilerideki ortaya atılan keçi sakallı Fransız: siz ancak bizden silah alırsınız. Sizde para ne gezer”.
Amerikalı: Dünya’nın en zengin 62 kişinin 40’ı Hıristiyan ve Amerikalı.  Sarı saçlı uzun adam birden öfkeleniyor “Nein! das sind alle Deutsche” 
Bütün bunları sesiz sakin dinleyen Temel uzun burnunu orta yerdeki tartışmaya sokar.
-Temel: Uşağım boşuna kavga etmeyin da. Siz global sermaye duymadınız mı?
-Ses yok.
-Temel: Küresel sermaye duydunuz mu?
-Ses yok
-Temel: Ula! uşağım Laz Marx’ın kapitalini okumadınız mı da?
-Okumadık! (aynı anda, herkes kendi dilinden)
- Temel: Alman Marx’ın kapitali, manifestosu sınıfsız toplum yaratamadı. Laz Marx’ın Kapital’i sınıfsız sermaye yarattı. Artık sermayenin vatanı yok.  Uşağım ha bu  62 çok zengin uşağın hiç birisinin vatanı yok. Onlar paraları neredeyse orasını vatan bilirler, onların üzerinde yatar, kalkar, “hırlaşırlar”.
-Amerikalı: Bizim işimiz yoksulların karnını doyurmak, dünya barışını sağlamak.
-Alman: Biz yoksul ülkelere medeniyet götürürüz.
-Fransız: Biz AB’yi fakir ülkeleri geliştirmek için kurduk.
-Suudi: Biz dünya nimetlerini elimizin tersi ile iter, Allah için çalışırız.
Temel: Ha bunların hiç biri ne Rize çayı içmiş, ne de finduk yemiş.
Ellerini havaya kaldıran Temel: Adaletin bu mu dünya? İngiliz yardım kuruluşu Oxfam, Credit Suisse’in verilerinden yararlanarak hazırladığı raporun sonuçlarına bakın uşağım. Ha bu insanlık, barış, demokrasi diyenlerin soyu 62 “süper zenginin” serveti, dünya nüfusunun yarısından daha fazla!
Adaletin bu mu dünya?
DÜNYA GANİMETLERİ
Dünya ganimetleri… Nedir? Nedir bu dünya ganimetleri Temel kardeş? 
Ortadoğu’da Pazar yerlerinde patlayan bombalar ile parçaları havada uçuşan Müslüman bedenleri. Bodrum sahillerine vuran Aylan bebek. Mülteci kadınların uğradığı tecavüzler, kadın bedenlerinin satılması. İnsan kaçakçılığı, uyuşturucu, kara para, kumar, fuhuş, organ, “ganimetleri”. Ülkelerde çıkarılan çatışmalara, savaşlara verilen silah parası ganimetleri. İşgal edilen ülkelerin zenginliklerinin talanı…
Bizim ülkemizde, Reno, WV, Mercedes, Bosch… Şirketlerinin, bedava yer, az vergi, ucuz iş gücünün… “ganimetleri”. Daha anlatayım mı uşağım? Bizim derelere kadar geldiniz da. Suyu, ormanları, dağı, satıyor alıyorsunuz. Nazım’ın dediği gibi ağacın gölgesini satıyorsunuz.
 Ellerini açıp başını gökyüzüne kaldıran Temel: Adaletin bu mu dünya? Ey kurban olduğum Allah bütün bunları görüyorsun, biliyorsun. Sana güveniyor, inanıyorum. Haklıyı haksızı ayırırsın.
 DÜNYA SERVETİNİN YARISI 388 KİŞİYE
İngiltere merkezli Oxfam'ın gelir adaletsizliğine dikkat çeken raporunda 2010 yılında dünya servetinin yüzde 50' sinin 388 kişiye ait olduğunun altını çiziyor. Yoksul nüfusunun serveti 210-2015 yılları arasında yüzde 15 azaldı. Aynı yıllar aralığında en zengin 62 kişinin serveti ise 500 milyar dolardan 1.76 trilyon dolara yükseldi. Diğer bir çarpıcı örnek de bu çevrelerce 190 milyar dolar vergi kaçırıldığının açıklanması.
 Adaletin bu mu dünya!
 Hadi hayırlısı…

Bu makale 305 kez okundu

NEDİR BU HEMŞERİ DERNEKLERİ?


14 Ocak 2016, 12:35
Ali GÜLTEKİN
Göç ettikleri coğrafyanın geleneksel yaşam biçimlerini sürdürmeyi hedefleyen “ürkeklik”, kent yaşamını gördükçe “gizemin” içine gireme “korkaklığı yaşayan” bir “bunalımdır göçmenlik”.   
HEMŞERİLİK!
Hemşerilik, aynı köy, kasaba, şehir coğrafyasında yaşayan en az iki kişinin başka bir kent, köy, kasaba, şehir ve ülke’de karşılaştıklarında, yaşadıklarında ortaya çıkan hitap biçimidir.
GÖÇ VE SOSYAL SORUMLULUK
Anadolu kırsalından 1950’lerden sonra ekonomik, 1980 sonrası siyasal koşullardan dolayı batılı kentlere göç başladı. Batı kentlerine göç edenler kendi imkânları ile yerleşim alanları kurdular. Anadolu’dan batıya tek tek göç edenler kent kenarlarına mahalleler oluşturdular. Bu süreçte yetkili kurumların denetimleri ve sosyal hizmetleri olmadığından insanlarda “sosyolojik sorun ,” şehirlerde çarpık kentleşme ortaya çıktı.  
GETTOLARIN OLUŞUMU
Kentlere göç eden hemşeriler kendi gettolarını oluşturdular. Manisa’da, gayri resmi olarak “ göçmenler, Malatyalılar, Bitlisliler, dağlılar, Kürt…” mahalleri ismi ortaya çıktı. Kentle bütünleşmeyi kendi “geleneklerini” kaybetme olarak algıladılar. Oysa bu korkuya ne gerek var? Arguvan türkülerini, Bitlis yemeklerini, Elazığ halk oyunlarını, Konya pidesini yaşatma sorumluluğu Manisa’nın gettolarda yaşayanların görevi mi? Devlet, Kültür Bakanlığı, Şairler, Yazarlar, Sanatçılar, Tiyatrocular… kimin için varlar?
HEMŞERİ DERNEKLERİNE İHTİYAÇ MI?
Sosyal bir devlet içerisinde hemşeri dernekleri ihtiyaç olur mu? Parasız eğitim, sağlık, sosyal, kültürel hizmetler verildiğinde hemşeri derneklerine ihtiyaç kalır mı? Kent yöneticileri, Elazığ halk, oyunlarını, Erzincan el sanatlarını, Manisa’da öğretse, gösteri için getirse derneklere gerek kalır mı?
HEMŞERİ DERNEKLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI
 Hemşeri dernekleri, yaşadığı kent toplumundan soyut, sosyal bütünleşmeden uzak,  kenti kendi sorunları ile sınırlayan bir algı değil mi? Yaşadığı kente ait olmama duygusu, sosyolojik bir sorun değil mi?
Şehir yaşamı ile bağlarını kurup, aktifleşerek öne çıkanların dernekleşme ihtiyaçlarını ortaya çıkaran iki ana neden üzerinden tanımlayabiliriz.
 Birinci neden: Anadolu’dan batıya göç edenler kendine barınak ve iş bulandan hemen sonra akrabalarını, köylülerini yanlarına girdiler. Hemşerilerin çoğalması ile birlikte yerleştikleri kenar mahallere hizmet alma, işe yerleşme, çoğulcu nüfusları ile şehir yönetimine müdahil olama, siyasetle ilişki kurma ihtiyaçlarından dolayı dernekleştiler.
İkinci neden: Memleket yemekleri, folklorunu, türküleri, yaşam şekli, sosyal dayanışma geleneği… sürdürmek için.
 HEMŞERİ  ÜZERİNDEN SİYASİ RANT
 Kenar mahallelerde oluşan gettolar içinde kent yaşamına uyum sağlayan, kent yönetimleri ve siyasi partiler içinde aktifleşen az sayıda kişi çoğunluk hemşerileri üzerinden “siyasi rant” elde etmiyorlar mı? Özellikle yerel ve parti içi seçimlerde hemşeri dernekleri partilerin gözdesi olmuyorlar mı? “ Benim… bu kadar oyum var” diyen partiler ile pazarlık yapan; dernek temsilcileri, inanç önderleri, aşiret liderleri çıkmıyor mu?
 GELİŞMİŞ ÜLKELERİN HEMŞERİ DERNEKLERİ VAR MI?
Lyon’dan Paris’e göç eden Fransalı köylülerin Lyon derneğini neden kurmuyorlar?  Berlinliler, Atinalılar, Parisliler derneğini duyanınız var mı?
Manisa’da Niğde’de şivesi ile konuşmayan çocuk okulda başarısız mı oldu? Altı köşe Elazığ şapkası taktınız da başınızdan mı düştü?  Evimizde Malatya içli köftesi yaptınız Manisalı elimizden mi aldı?
Nedir gelenek?
Nedir kaybolma endişesi?
Nedir uyumdan korkusu?
Kendi sorunumuzu kentin sorunu, kentin sorununu kendi sorununuz bilerek, kente uyum sağlayarak birlikte yaşamak bilim insanlarının ortaya çıkardığı insani değer değil midir?
Hadi hayırlısı…