Ali Gültekin

13 Haziran 2013 Perşembe

Hayır mı? Şer mi?

Türkiye coğrafyasını talan ederek, halkı baskı ve zulüm altında inleten 12 Eylül karanlığının aralanması,  meydanlarda demokrasi dinamizminin oluşumu kimsenin şerrine olmaz.
Güçlü halk hareketi olsaydı bunlar olur muydu?
Türkiye’de 27 Mayıs, 12 Mart,12 Eylül olur muydu?
Derin devletin Susurluk örgütlenmesi olur muydu?
Erbakan hükümeti dağıtılabilir miydi?
Gözaltında kayıplar yaşanılır mıydı?
Yargısız infazlar olur muydu?
Ecevit’in partisi talan edilir miydi?
Recep Tayip Erdoğan şiir okudu diye hapse atılır mıydı?
Recep Tayip Erdoğan siyasi yasaklı olur muydu?
Sincan’da tanklar yürütülebilir miydi?
AK Partiye kapatma davası açılabilir miydi?
Başörtüsü için ikna odaları kurulabilir miydi?
Genelkurmay  e- bildiri yayınlaya bilir miydi …?
Neden endişeleniyoruz?
-Halkın çevreye karşı duyarlı olması bizi neden endişelendirsin? 
-Spor fanatizmini ortadan kaldırılması bizi neden endişelendirsin?
-Siyasi, inanç, milliyet ayrımcılığı yerine birlik ve kardeşlik oluşumu bizi neden endişelendirsin?
-Halkın demokrasi istemi bizi neden endişelendirsin?
-Halkın parklarına, meydanlarına sahip çıkması bizi neden endişelendirsin?
-Halkın hak ve hukuk içinde taleplerini ortaya koyması bizi neden endişelendirsin?  
-Duygusuz, duyarsız, baba neci, üretimden uzak- tüketici, yaratıcılıktan uzak- ezberci, birlik ve beraberlikten uzak- bencil geçlerimizin dönüşümü duyarlılık göstermesi bizi neden endişelendirsin?
AK Parti halkın yanında olmalı
-Derin devlet ve çeteleşmenin üzerine giden AK Parti iktidarı halkın yanında olmalı.
-Yaşlılara sahip çıkarak bakım ve yaşam aylığı bağlayan AK Parti halkın yanında olmalı.
-Özürlülere maş bağlayarak evinden dışarı çıkaran AK Parti halkın bu yanında olmalı.
-Türkiye’nin ulaşım ve toplu taşıma sorununu hızla çözmeye çalışan AK Parti halkın yanında olmalı.
-Kürt ve Türk ayrışması yerine barış içinde birlikte yaşamı destekleyen AK Parti halkın yanında olmalı.
Demokrasi, tüm inançların, milliyetlerin özgürce birlikte yaşaması, bireyin kendisini ifade etmesi ve öz güven oluşumunun temelidir.  Doğa sevgisi ve korunması insanlığın yaşamasını sürdürmesi için gereklidir. 
AK Parti yukarıda saydığımız hizmetlerini gezi parkı gerilimine heba etmemeli. Ülkesine, doğasına, meydanlarına sahip çıkan halkın demokrasi mücadelesinin karşısında değil yanında olması Türkiye’nin hayrına olur.
Hadi hayırlısı…

İNSANLIĞIN VE İSLAM'IN İZLERİ YOK EDİLİYOR

 
Reyhanlı'nın orta yerinde bombalar patladı. İnsan bedenleri parçalandı. Evlerimiz iş yerlerimiz başımıza yıkıldı.
El insaf!
Biz neyi arıyoruz? Reyhanlı'da ocağımıza ateşi kim düşürdü? Esatçılar mı? Muhalifler mi? Yüz metre ilerimiz Orta Doğu'da 1992'den günümüze bomba yüklü araçlar patlatılarak insan bedenleri havada uçuşmuyor mu? Kadınlar, kızlar tecavüze uğramıyorlar mı? İşkencelerde insanları lime lime doğramıyorlar mı? Bütün bunlara karşı duyarsızlık içinde değimliyiz? Bütün bunları görmezden gelenler hangi vicdanla Reyhanlı için Timsah gözyaşı döküyor?

Jean Paul Sartre: Savaşı zenginler çıkarır, yoksullar ölür.
Emperyalistler, ürünlerini yoksul ülke pazarlarına sokarak sermayeleri ile girdiler. Ulus, din, mezhep çatışmalarını körükleyerek kargaşa yarattığı ülkeleri sözde demokrasi için işgal ettiler. Küresel güç odakları İbranice korku yaydıkları ülkeleri haçlı mantığı ile işgal ederek İngiliz sömürgeci geleneği ile yönetiyorlar.
Orta Doğu ateşi neden sönmüyor?
Orta Doğu; insanlığın var olduğu topraklar, inançların şekillendiği coğrafya, bereketin, bolluğun, ilimin, bilimin geliştiği topraklar. İnsanlığın, inançların tüm değerleri, kaynakları buradaki kütüphaneler, medreselerde, müzelerde tutuluyor.
Nerden nereye!
Bir zamanlar Almanlar Kralları hastalandığında Doktorları İran'dan getirirlerdi. Şimdi Talabani Almanya'da tedavi görüyor.
İslamofobi yayılıyor
-Orta Doğu'da ilk yağmalanan, yakılan yerler neden SARAYLAR, MÜZELER ve KÜTÜPHANELER oluyor?
-Küresel sermaye Orta Doğu'da neyin izini silmeye çalışıyor?
-Palalar ile Allahu Ekber diyerek insan boğazlattıranlar, dünyaya neyin resmini gösteriyorlar?
-Müslüman ülkelerde, ulus, din, mezhep çatışmaları neden körükleniyor?
-İngiltere'de Polisi pala ile öldüren saldırganın Müslüman kimliğinin öne çıkarılması ile Avrupa ülkelerinde yaşayan Müslümanlara hangi yaptırımlar uygulanacak?
-Küresel güçlerin İslam ve terörü yan yana getirme gayretleri nedendir?
İnsanlığın ve İslam'ın izleri yok ediliyor.
Dün, inançlarını, dillerini, nesillerini yok ettikleri Kızılderilileri bugün sinemalarında "kafatasçı yamyamlar" olarak gösteriyorlar. Bugün, Orta Doğu'da figüranları ile başlattıkları oyunları yarın Hollywood yapımcıları insanlığa tekbir getirerek pala ile boğaz kesen "Müslümanlar" olarak beyaz perdeye taşıyacaklar.
Orta Doğu toz duman
Irak, Mısır, Libya... Düşerken ilk yakılan, talan edilen yerler neden MÜZELER, SARAYLAR, KÜTÜPHANELER oldu? Küresel sermayenin derdi Orta Doğu halkları için demokrasi arayışı değil. İnsanlığın ve İslam'ın tüm yazılı kaynaklarını yakıp, görsel değerlerini ortadan kaldırılarak üç nesil sonrası kuşaklara, dünyanın kendileri ile kurulduğunu, İngilizce okutup yazdıracaklar.
Orta Doğu'da İran ve Suriye'nin rolü
Irak işgali ardından, Suriye ve İran kalelerini küresel güçlerin yıkma, yok etme telaşı ve gayretleri İnsanlığın ve İslam'ın en değerli belgelerine, kaynaklarına sahip olmalarındandır. Camilere, Müzelere, Mekteplere, Medreselere füze mermileri hedef şaşırarak düşmüyor. Küresel güçler, yedi göbek sonra sermayelerini sahipleneceklere gül bahçesi bırakmak için bizim cennetimizi cehenneme çeviriyorlar?
Dünya değişiyor!
Küre şeklindeki dünya 6 köşeli oluyor. Konuşma dili İngilizce, yönetim dili İbranice. Dini Hıristiyan çoğunluk ve Musevilik azınlık!
Reyhanlı'yı kim kana buladı?
Yüz metre ötemizde Orta Doğu ateşinde kestane kavuran küresel güçler...
Hadi hayırlısı...
 

BEN VE BİZ

 
Ben, diye başlayan tüm söylemler bencildir. Bencillik nedir? Bireyin bilgi zenginliği ve yaşamını sürdürdüğü bilinç kapasitesidir.
Evreni var edenler ile kendi doğası içerisinde birlikte yaşamayı bu güne kadar başaramadık. Evrende varlığını sürdüren inançlar, uluslar, filozoflar, bilim insanları, ideolojiler... BEN odaklı algıyı yok edemedi.

Bencilliğe menşurluk kazanma
Ben senin-sizin için çalıştım. Ben saçımı senin-sizin için süpürge ettim. Ben aç kaldım seni-sizi tok tutum. Ben hayatımı sana -size verdim...
Bu türden söylemler genelde aile içinde çocuklar için söylenir. Peki, yetişkinler çocuk yaparken bencil değiller midir? Elimize bir tas su verir. Bir işin kenarından tutar. Evin içinde bir ses verenimiz olur...
İnsanların eşleşip birlikte yaşaması bencillik midir? Evime ekmek getirenin olsun. Soframı önüme koyan olsun... İnsan doğası gereği cinsel istekleri için karşı cinsleri ile eşleşme... Bencillik değil mi?
BEN Odaklı Söylemler
-Ben kimim biliyor musun?
-Benim adım yeter
-Benin inancım
-Benim Partim
-Benim adamlarım
-Benim aşiretim
-Benim ulusum...
Ben Egosu
BEN egosu bazen kendine de ihanet ederek başkalarının egemenliği altına girer. Anne babaların uslu çocuğu, okulun en gözde öğrencisi, iş yerinde en gözde elman, siyasi partilerde en önemli taraftar, cemaatlerde en iyi mümin, STK' da en iyi üye ve evlilikte en mükemmel eş olarak başkalarının egemenliğinin altına girer.
BEN ve BİZ
BEN algısı kendi bencilliği ile kalmaz, kendini meşru zemine çekme çabası içinde BİZ söylemleri ile kapsama alanı içine aldığı çevreye virüs yayar. BEN sosyal ilişkilerde itici bir unsur olmasından dolayı "BİZ" diyerek sempati katmaya çalışanlar özünde BEN'i yaşatmaya alan açarlar.
Benin Bize Dönüşümü
Toplumsal yaşam içerisinde; Doyumsuz, israfçı, sömürgeci, işgalci, diktatör, çılgın tüketici... Ortak çıkarları için bir araya gelerek "BİZ" olurlar.
-Toplumsal huzursuzluk içinde, BEN/BİZ huzuru insanimidir?
-Toplumsal yoksulluk içinde BEN/BİZ zenginliği insanimidir?
-Toplumsal sömürü içinde BEN/BİZ işbirlikçiliği insanimidir?
-Toplumsal yaşam içerisinde BEN/BİZ farkında lığı insanimidir?
-Toplumsal yaşam içerisinde BENİM/BİZİM dinim (iz) ayrımcılığı insanimidir?
-Toplumsal yaşam içerisinde BENİM/BİZİM ulusum (uz) "üstünlüğü" insanimidir?
...
BEN ve BİZ imparatorluklarını en kolay şekilde eğitim düzeyini düşük tuttukları toplumların üzerine kurarlar. Sevgiden, barıştan, birlikte yaşamdan, kardeşlikten çok ayrışma, çatışma ortamı yaratırlar. Varlıklarını; Toplumun milli, dini duygularını kullanarak, vatan, bayrak ve inanç üzerinden sürdürürler. Ayrışma ve çatışma ortamı toplumun en kutsal değerleri üzerinden daha kolay benimsenir ve yürütülür. Bir tarafta doğanın yok oluşu, ölümler, gözyaşları, diğer tarafta kan üzerinden beslenen servet avcıları.
Yunus Emre'nin ''Yaratılanı severim, Yaradan'dan ötürü '' sözüne bağlılığımız nerede?
"Yaradan'ın yarattığı her şeye, hoşgörüyle, sevgiyle yaklaş" sözüne bağlılığımız nerede?
İNSANLIK nerede?
BEN olarak neredesin?
BİZ olarak neredeyiz?
Hadi hayırlısı...

GELSİN VALİ, GİTSİN KAYMAKAM

Fransa`da 1789 Devrimi ile yerel yönetimler reformu yapıldı. Napoleon Bonaparte 1799-1815 yılları arasında yaptığı reformlarda 1789 devrimi yerel yönetimler uygulamasının çoğunluğuna bağlı kaldı. Avrupa konseyi 1957 yılında yerel yönetimler konferansı yaparak yerel yönetimler arasındaki ilişkisini bağımsız yargı organlarına bıraktı. Fransa, 1982 reformlarından sonra yerel yönetimlerde ciddi bir değişim sürecine girdi.
M.Ö. 1792 - 1750 yılları arasında uygulanan, taş sütunlara yazılı Hammurabi Kanunlarını Louve müzesine kaçıran Fransızların yerel yönetimler idaresi kanunundan esinlenerek uyguladığımız yerel yönetimler uygulamamızın kavgası ve karmaşası bizim ülkemizde hala sürüyor.

 
Yerel yönetim reformu
Gelsin Kaymakam, gitsin Vali
Peki, ne olacak bu memleketin hali?
Bürokratlar atanarak gelir. Görev sürelerinin ilk üç, beş ayın haneli olsunlar gider. Üç beş ayı iadeyi ziyaretler ile geçer. Yedi, sekiz ayda bölgede tanınır. Geriye ne kaldı? Yeni atama, görevden alma, sürgünler...
Şehrini, Kasabasını, bölgesini tanıyan biri yerel yönetime talip olup seçim ile gelse ne zararımız olur? Hayal dünyamızla bölünme, ayrışma senaryoları geliştirirken dünya ülkeleri bekleyin Türkiye geride kaldı demiyor. Ata erken binen uzaya geçti. Biz hala; Elimizde çerez, masada kebaplar, parmaklar dokunmatik ekranında, fındık kırarak, Anayasa, seçim sistemi, seçim barajı, şehir planı, yerel yönetimler... kavgası yapıyoruz.

Yönetim anlayışımız
-Vali iktidarın adamı
-Kaymakam Bakan'ının adamı
-Müdür Vali`nin adamı

Yerel yönetime bakışımız
-Vali iktidar partisinden mi?
- Kaymakam milliyetçi mi?
-Emniyet Müdürü Alevi mi?
-Milli eğitim Müdürü Sünni mi?
- Orman Müdürü Kürt mü?
-Maliye Müdürü Tarikatçı mı?
-Turizm Müdürü Komünist mi?
-Sağlık Müdürü Cumhuriyetçi mi?
....Ahali bürokratların bu yönünü ile ilgileniyorlar. Biri gider, diğeri gelir. Ahali aynı muhabbetlere devam eder.
Sonuç: Birinin mutlaka diğerinin adamı olduğu kanısını değiştirmez.

Ahali sormaz mı:
-Polisler arabamı çekmişler.
-Trafikte adamı olan var mı?

Nasıl değişecek?
Yerel yöneticilerin seçimle is başına gelmesinin kime ne zararı olur?. Atamalar, sürgünler, açığa almalar gibi "hantal yapıdan" kurtulsak ne zararımız olur?. Ahali bürokratları "kimin nesi" araştırmaları yerine, bürokrattır, ama aynı zamanda Edebiyatçıdır, Şairdir, Ressamdır, Müzisyendir... yönlerini öğrense fena mı olur? Bürokratlar; ağır devlet adamlığı görünümünden kurtulup, siyah gözlüklerini çıkarıp, sosyal aktivitelerini öne çıkarıp, ahaliye açıkgözü ile şefkatlice baksa ne kayınpeder? Protokol merasimleri ile birbirimizi ağırlamalardan bu güne kadar ne kazanım elde ettik? Kazanımı olmayan geleneği sürdürmenin, israfın, zaman kaybının... mantığı ne?
Bürokratlar; "suya dokunursam sürerler", "sabuna dokunursam açığa alırlar" korkusu yerine elini su ve sabunla temizleyip; bilgi, birikim, yetenek ve deneyimlerini korkusuzca görev bölgesinde hayata geçirmesi kime ne zarar verir?
Sorun sadece atama mı?
Bürokratların; taşınmaları, harçları, yeni görev yerlerindeki uyumları, okulları, geride bıraktıkları arkadaşlıkları, dostlukları, sevgileri, onca masraf bizim kaybımız değil mi?
Neyin üzerinden ayak diriyoruz?
Değişimlerden korkmayalım. Bu vatan değişimlerle bölünmez. Demokrasi; vatan, millet sevgisini güçlendirir. Katı yöntemler ile suyun akısı değiştirilirse doğanın dengesi de değişir.
Korkularımız ile değil, sevgi ile yaşayalım.
Ayrışarak küçülme yerine bütünleşerek güçlenelim.
Ötekileştirme yerine, hoşgörü ve muhabbetle kucaklaşalım.
Hadi hayırlısı...