Ali Gültekin

23 Ağustos 2013 Cuma

KİM ATATÜRKÇÜ?

 
-Çankaya köşkünü Ford Otosan'a vermeye kalkan Cumhurbaşkanları Atatürkçü müsünüz?
-Tarımı, hayvancılığı, küçük üreticiyi yok ederek, bitki tohumlarını kısırlaştırarak yabancı sermayeyi Türkiye'ye çağıran Başbakanlar Atatürkçü müsünüz?
- Mevcut partiler yasası ile "Milletvekili" olmuş süper emekliden süper maşlar alan parti vekilleri Atatürkçü müsünüz?
-İmar ve kent planlaması olmadan getirim için çarpık yerleşim alanları yaratan Belediye başkanları Atatürkçü müsünüz?
-Bana neci, bencil, duyarsız yaşam biçimini sahiplenen gençler Atatürkçü müsünüz? -Üretimden koparak tüketen köylüler Atatürkçü müsünüz?
-Sosyal- siyasal halkalardan yoksun sendikasız çalışan işçiler, emekçiler Atatürkçü müsünüz?
-Türkülere eşlik ederek özgürlüğe kadeh kaldıran aydınlar Atatürkçü müsünüz?
-Kadın haklarına kulak tıkayan analar, bacılar Atatürkçü müsünüz?
-"Kadının sırtından sopasını, karnından sıpasını" eksik etmeyen anlayışını sürdürenler Atatürkçü müsünüz?
-Çalıştığı kuruma göre haber yapan basın mensupları Atatürkçü müsünüz?
-İbadet etmeyi gösterişe dönüştüren müminler Atatürkçü müsünüz?
-Hastadan bıçak parası alan Doktorlar Atatürkçü müsünüz?
-Betonlaşan kentlere, imara açılan tarım alanlarına, yok edilen ormanlara, çevre ve doğa kirlenmesini görmezden gelenler Atatürkçü müsünüz?
-Emperyalist ülkeler ile iş birliği yaparak, üretme yerine milli değerlerimizin dışa taşınmasına göz yuman aydınlar, sanatçılar, akademisyenler, işverenler Atatürkçü müsünüz?
-Cumhuriyetin geride kalmış 10.yıl marşına tutunarak kamburlaşan Kemalistler Atatürkçü müsünüz?
-Cumhuriyetin kurum ve kuruluşlarını tasfiye eden, değerlerine sahip çıkmayan cumhuriyetçiler Atatürkçü müsünüz?
Peki, siz Atatürkçüsünüz de Atatürk ne kadar sizden?
Atatürkçü olmak!
Mustafa Kemal Atatürk: İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!
Gerisi Angarya işler...
Hadi hayırlısı...

GÜN GELDİ, DEVRAN DÖNDÜ MÜ?


Ergenekon davası kararları üzerine zafer çığlıkları atılıyor, nutuklar okunuyor, tehditler savruluyor, ağıtlar yakılıyor, demokrasi aranıyor, sanıklar "ulusal kahramanlar" ilan ediliyor... Kedi kendi yavrusunu mu yiyor?
Ergenekon'u yargılayan anayasa yeni mi icat edildi? Hak, hukuk, demokrasi yeni mi fark edildi? İnsan hakları, seçim yasası, özgürlükler yeni mi keşif edildi? Ergenekon davası öncesi bu yasalar ile kimler yargılandı? Bu uygulamalar ile bugün "haksızlık ediliyor" diyenler aynı uygulamalar ile kimlere haksızlık ettiler.. Hangi demokrasi? Ergenekon sanıklarının çoğunun 1992-1993 yılı arasında görevdeydiler. 99 yargısız infazda, 14 dur ihtarında, 40 kişi işkencede, 18 gazeteci mesleki çalışmalarından öldürüldü. Onlarca faili meçhul, onlarca gözaltında kayıp yakınları hala yürek acısı içinde kayıplarının kemiklerini aranıyorlar... Toplatılan gazete, kitap, dergiler, yazarlarına verilen hapis ve para cezaları... Peki, o zaman görevde olanlar hangi demokrasiyi uyguladılar? Bu gün hangi demokrasiyi istiyorlar?
Vakit henüz geç değil.
Kin, nefret ve intikam duygularından vaz geçebiliriz. Din, dil, renk, ulus ve mezhep ayrılıklarımıza hoşgörü ile yaklaşarak kardeşlik duygularımızı güçlendirecek hak ve özgürlükleri el birliği ile inşa edebiliriz.
Ergenekon baş koyacak omuz arıyor.
Katkı sunmadıkları Cumhuriyete tutunuyorlar...
Bütünleşemedikleri Atatürk'ü arıyor...
Özümseyemedikleri nutuktan medet umuyorlar...
Ayrıştırdıkları halkın desteğini arıyor, Amerika kösteğinden kurtulmak istiyorlar... Bilmezler mi ki, Halk olunmadan halkçı olunmaz.
Kim için demokrasi!
Ergenekon Davası sanıklarının gözaltına alınış biçimi, evlerinin aranması, savunma haklarının kısıtlanması, sahte delil oluşturulması benzer birçok hukuka aykırılıklar karşı demokrasi talebimizi daha aktif savunmalıyız. Sanıkların hepsini "suçsuz" görme, "ulusal kahramanlar" ilan etme körlüğünden de kurtulmalıyız. Bize sormazlar mı? Bin operasyon yapanlar, kurşun atıp kurşun yiyenler nerede?
Bugün "anti demokratik uygulamalar var" diyen Ergenekon sanıklarının demokratik haklarını görevli oldukları dönemlerde anti demokratik uygulamalar içinde inim inim inlettikleri halklar arıyor. Demokrasi mücadelesi içinde en değerli evlatlarını veren ama insanlıklarından ödün vermeyenler demokrasi ve özgürlüğün herkes için olduğunu savunuyor.
Bulandırdıkları suda kimler balık avladı?
Özel Harp Dairesi, Seferberlik Tetkik Kurulu, MGK, JİTEM ve yargı, medya ayağı içinde görev alanlar hangi anayasa hukukuna dayalı uygulamaları ile "ulusal kahraman" oldular? "Ulusal kahraman" ilan edilenler 6-7 Eylül azınlıkları yıldırma ve kaçırtma, 1 Mayıs 1977,12 Eylül, Kahramanmaraş, Sivas, Başbağlar, Çorum, Malatya, Gazi, 16 Mart Katliamı, Abdi İpekçi Cinayeti, Özal'a, Ecevit'e Suikast, başta Uğur Mumcu olmak üzere onlarca aydın cinayeti içinde yer aldılar mı? Susurluk Çetesi'nin faaliyetleri, 28 Şubat, Cumhuriyet gazetesi saldırısı, Danıştay Cinayeti ile bulanık suda ne arandı? "ulusal kahramanlar" bu kanunsuzlukların neresindeydiler?
Kızılelma koalisyonu ne istiyor?
Veli Küçük 'ten Doğu Perinçek'e, Ermeni, Kürt, ulus ve inanç özgürlükleri için yazıp çizenlere karşı başlatılan linç kampanyaları hangi demokrasi gereği yapıldı? Talat Paşa Komiteleri, yürüyüşler, Beyazıt meydanı eylemleri, liberal aydınlara karşı savcılıklara yapılan ihbarlar, Anayasa Mahkemesi aracılığıyla AK Parti'yi kapattırma çalışmaları hangi demokrasinin inşasıydı?
"ulusal kahramanlar" ne istiyor?
Hangi demokrasiyi savunuyorlar?
Hangi Cumhuriyeti savunuyorlar?
Hangi Atatürk'ü savunuyorlar?
Hangi Türkiye'yi savunuyorlar?
Hangi halkları savunuyorlar?
Herkes için demokrasi
Demokrasi istemi ile iktidara gelen Menderes hükümeti anti demokratik uygulamaları başlattığında yolu kesilince kendileri demokrasi istediler. Menderesleri anti demokratik uygulamalar ile asanlar sonrasında kendileri için demokrasi istediler. Mendereslere karşı "Üçe üç" diyerek intikam çığlıkları ve alkışlar ile Denizlerin idam cezasını onaylayan Demirel şimdi demokrasi istiyor. Faşist darbeci uygulamalar ile 12 Eylül'ü hazırlayıp yönetenler bugün demokrasi istiyorlar...
Çok dikkatli olmalıyız
Türkiye anayasası insan hakları ile örtüşmeli. Anti demokratik tüm uygulamalar ortadan kaldırılmalı. Din, dil, ulus, renk, mezhep ayrışmasına karşı birlikte yaşamımız güçlendirilmeli. Ergenekon ve diğer tüm davalardaki yargı kararları demokrasi ve hukuk kuralları içinde olmalı. AK Parti iktidarı; sürekli İslam'a vurgu yapan söylemlerden ve Ortadoğu'da İslamcı iktidar yürüyüşlerinin önderliğine soyunma girişiminden, Türkiye halklarının emek, barış, demokrasi istemini Ergenekon Örgütü'nün organizasyonu olarak göstermekten vazgeçerek iktidar gücünü daha çok demokrasi ve özgürlükler için kullanmalı... Bugün elindeki gücün yarın başkasının eline geçebileceği gerçeğinden yola çıkarak ısrarla demokrasi ve özgürlüklerden yana olma tutumumuzu sürdürmeliyiz.
Hadi hayırlısı...
 

O ESKİ BAYRAMLAR!


Bu başlığı atma zamanım geldi mi? vakit erken mi? bunun için araştırma yapmaya gerek yok sanırım. Artık yaş kemale erdi. İki kelam etme hakkını elde ettiğimi düşünüyorum. O eski bayramlar
İnsanların bayram algıları vardır. İnsanlar bu algılarını bir ömür taşırlar. Ben bayram öncesi yapılan mıntıka temizliğinin yarattığı havayı sürekli solurum. Evin, avlunun toprak zemine su serpiştirerek süpürüldükçe yayılan güzel toprak kokusunu unutamam. Bu hazırlıklar ile bayram havasına girilmesinin heyecanını yaşardık. Yoksul evlerin bir köşesinde, etli yemekler, börekler, kaburga dolmaları falan dizilmezdi. En gözde yemeğimiz un kavurması, tavuk eti, patatesli iki saç arası odun ateşinde pişen kömbe olurdu. Baklava, börek Malatya'nın yoksul köylerine henüz ulaşmamıştı. Bayram tatlımız genelde dut pekmezi şırası ile tatlandırılmış un kavurması helva olurdu. Hediye paketleri ile hazırlanmış armağan almadık. Şehirden alınan bir çift ayakkabı veya bir tişört örme fileye torbalara konularak köylere, evlere taşınırdı. Bayramlarımızın, geleneklerimizin insani değerlerden koparak değiştiği gibi Köylünün bu çevreci yaşamını da naylon poşetler değiştirdi.
 
Hayallerimiz büyük değildi. Bayram yerini, dönme dolapları ne de atlıkarıncaları bilirdik. Bilmediğimiz için öylesine hayallerimiz de olmadı. Harcama alanlarımız ve alışkanlıklarımızın olmamasından dolayı para bizim için çok şey ifade etmezdi. Biz birlikte olmayı, paylaşmayı severdik.
Bizler "yoksulluklarımız" ile mutluyduk.
Bizler, elimize yakılan kınaların yataklara bulaşmaması için sarılan bezden dışarı yayılan kına kokuları ile mutluyduk
Bizler, Küçücük hediyelerimizi yastığımızın altına koyarak bayram sabahları onların heyecanı ile uyanmaktan mutluyduk.
Bizler, tahta, tel parçalarından yaratıcılığımız ile yaptığımız oyuncaklarımızla oynamaktan mutluyduk.
Bizler, oyuncaklarımızı arkadaşlarımızla paylaşmaktan mutluyduk.
Bizler, birlikte topladığımız bayram şekerlerini ortaya koyarak az ve çok toplayanı eşitleyerek paylaşmaktan mutluyduk.
Bizler, zengin, fakir diye bize ne verirler hesabı yapmadan büyüklerimizin ellerini, öperek hayır duası almaktan mutluyduk.
Ayrımız gayrımız yoktu
Aramızda yarış yoktu
Aramızda rekabet yoktu
Aramızda gösteriş yoktu
Aramızda ayrılık yoktu
Ne yağcılık bilirdik, ne de yalakalık. Bizim; Büyüklerimize saygı gösterme küçüklerimize sevgi verme adabımız vardı.
İnsanlığı var eden gelenekleri yaşatalım
-Geliniz, gelişmeyi saygı, sevgiyi ortadan kaldırmak olalar algılamayalım.
-Geliniz, Modernleşmeyi, çağdaşlığı geleneklerden kopma olarak algılamayım.
-Geliniz, varlıklı olmayı farklılık olarak algılamayalım.
-Geliniz sevgiyi, saygıyı, paylaşmayı, hoşgörüyü güçlendirerek insani değerlerimizi güçlendirelim.
-Geliniz, sesini duyarak iletişimden, gözlerine bakarak konuşmaktan, dokunarak sevmekten kopmayalım.
-Geliniz bayramı özüne uygun yaşatalım.
-Geliniz, insani değerlerimizden kopan her parçayı karşı duyarsız kalarak insanlığı yok etmeyelim.
 
Mesajlarla, sosyal medya aracılığı ile bayram kutlama yerine seslerimizi duyalım, gözlerimizin ışığını göreli, dokunalım.
Tüm İslam aleminin bayramını, insanlığın birlik, sevgi, özgürlük ve demokrasi temelinde kardeşçe yaşamasına vesile olmasını dileyerek kutlarım.
 
Hadi hayırlısı...

BASIN BAYRAMI- SANSÜR VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZ

Basın bayramı; demeçler, ziyaretler, toplantınlar ile bir yıl daha yaşlandı. Sansürün kaldırılışını sansürsüz kutlayabildik mi? Özgürlük isterken özgür müydük? Kendimiz için istediğimiz özgürlük hakkını başkalarına tanıyor muyuz?
Ne kadar sansür, ne kadar özgürlük
-Çocuklarımızın üzerinden sansürleri kaldırabiliyoruz mu?
-Çocuklarımız bizim denetim ve yönetimimizde ne kadar özgürler?

-Bizler ne kadar özgür bireyleriyiz?
-Biz sansürsüz bir yaşam sürdürebiliyor muyuz?
-Kendi özgürlük alanlarımızı belirlemede ne kadar söz sahibiyiz?
-Kendi yaşamımızı sansürsüz olarak ortaya koymada ne kadar cesuruz?
-Toplumsal özgürlüğümüz var mı?
-Toplum olarak sansürsüz yaşayabiliyoruz mu?
-Devlet yasaları özgürlükçü mü?
-Devlet uygulamaları sansürsüz mü?
-Hükümetler özgürlükçü idare içinde olabiliyorlar mı?
-Hükümetler sansürsüz şeffaf yönetim sürdürebiliyorlar mı?
-Yerel yönetimler özgürlükçüler mi?
-Yerel yaşam alanları ne kadar sansürsüz?
-Sigortasız işçi çalıştıran bir işveren sansüre karşı olabilir mi?
-Sendikasız çalışan bir isçi özgürlükten bahsedebilir mi?
Özgürlükçü müyüz?
Biz özgür müyüz?
Devletimiz özgür mü?
Milletimiz özgür mü?
İnançlarımızda özgür müyüz?
Bireyler, topluluklar, uluslar, devletler düşüncelerini sansürsüz ifade edebilecek kadar gelişmemişse özgürlükten nasıl bahsedebilirler?
Sansürlenmiş, özgürlük alanları, daraltılmış, yasaklar ve korkular ile kontrol altına alınmış insan yaşamında mercekle arasınız insani değer bulamazsınız. Her birey kendi yaşam alındıdaki sansürlenmiş, köleleştirilmiş insani değerinin üzerindeki sansürü bertaraf ederek özgürleştirmeli.
Çok mu zor?
İnsan kalmak istiyorsa hayır
Hadi hayırlısı...
 

VAH HALİMİZE!

Dünya zor bir süreçten geçiyor. Ortadoğu karanlığı içinde kaynatılan cadı kazanına odun taşımaya devam ediyoruz. Emperyalistler kendi çıkarları doğrultusunda Dünya'yı ekonomi ve askeri açıdan yeniden şekillendiriyor. Ulus, din, mezhep çalışmaları ile yaratılan savaş ekonomisi, fuhuş, uyuşturucu, mülteci gelirleri ile destekleniyor.
Küresel güçlerin "Arap Baharı", özgürlük savaşı, söylemleri ile çıkardığı çöl rüzgârının savurduğu kumlar dünya insanlarının gözlerini kör etti.

Avrupalı Türkiyeliler seçim malzemesi yapılıyor.
Emperyalistlerin çatışma, savaş, iç karışıklıklar hazırlama, kurma ve yönetme uzmanları Ortadoğu ‘da "özgürlük direnişi" olarak pembe vitrine çıkardığı vahşetin görüntülerini siyah ekrana da Dünya'ya "İslam-şiddet-barbarlık" olarak getirerek İslam'a karşı nefret yayıyorlar.
Bu nefretin en sert estiği yerlerin başında Avrupa geliyor. İkiz binalar ile başlatılıp, Ortadoğu çatışmaları ile beslenen İslam'a karşı gelişen nefretten yayılıyor. Avrupa ‘da yaşayan Türkiyeliler her Avrupa ülkeleri seçim döneminde ırkçılık ve İslam'a karşı nefret körüklenerek veya yabancılar yasası ile baskı oluşturularak yabancılar seçim malzemesi haline getiriliyor. Almanya'da seçim startı ile çifte vatandaşlık tartışmaları alevlendi. Yabancılar yasası ile enselerinde boza pişirilen Almanya'da yaşayan Türkiyelilerin çifte vatandaşlık sorununa Türkiye; İran, Fas ve birçok ülkelerin yaptığı gibi vatandaşını anlaşmalı vatandaşlıktan çıkarmayarak yaşadığı ülkede çifte vatandaş olarak kalabilmesinin yolunu açmıyor.
Türkiye nerede?
Devlet Ortadoğu zenginliği için kan denizine olta atıyor, Hükümet ısıtılan, soğutulan parada dört mevsimi yaşıyor. Ekonomistler rakamları alt üst, sağ sol yaptırarak tahlil yapıyor. Araştırmacılar, analistler yerli kelimeleri yabancı kelimeler ile eşleştirerek tahlil yol arıyor. Haber kanalları holdinglerinin kasalarına doğru esen rüzgârın peşinden koşuyor. Ölümler, katliamlar, cinayetler, açlık, yoksulluk, organ nakli, çocuk ticareti, mülteci pazarı siradanlaştı. Türkiye emperyalistlerce akıtılan kanın gök kuşağına dönüştürülmüş şekline bakarak umutlanıyor. "Musul Kerkük bizim olacak" rüyasından Suriye'den gelen top sesleri ile uyanıyoruz.
Fırat kan akıyor
Türklerin Anadolu'ya gelişi ile birlikte kader birliği ettiği Ortadoğu halklarının akan kanı ülkemiz sınırları içinden Fırat'a karışıyor. İnsan olarak savaşlara, ölümlere, çatışmalara karşı barışı ön plana çıkardığı her oluşum askeri darbeler, işbirlikçi diktatörlerin değişimi ile çıkarılan çatışma ortamı ile boğuluyor.
Emperyalistler barışı sevmez
Emperyalistler barış düşmanı, savaş dostlarıdır. Çünkü bu çöplükten beslenirler. Parayı, iktidarı, gücü ve zulmetmeyi severler. Savaş ve çatışmalardan kazanırlar.
Söylem değil adım atmak
Türkiye sınırları içinde emperyalist üstlerde dalgalanan bayraklara selam durarak Suriye, Mısır, Irak, Filistin işgaline karşı olmak gerçekçi olmaz. Emperyalistlerin ürettiği silahların ilk sıra alıcılarından olup, Ortadoğu için ağıt yakması gerçekçi olamaz. Emperyalist antlaşmaları harfiyen yürüterek Ortadoğu halkının yanında olamaz. Türkiye halkları olarak savaşa karşı barışı öne çıkararak emperyalist işgale, savaşa ve çatışmalara karşı mücadelemizi yükseltmeliyiz.
Mutluluk bunun neresinde?
Dünya:
Nükleer tehlike ile yaşıyoruz
Doğamız yok oluyor.
Beslenemiyoruz.
Ortadoğu yangın yeri, Fırat kan akıyor.
Açlık, yoksulluk, savaş çatışmalardan dolayı yurtlarından kopan milyonlarca insan mülteci durumuna düştü.
Ulus, inanç, mezhep çatışmaları yayılıyor...
Türkiye:
Benzin çöl faresinin kuyruğuna bağlı oynuyor.
Doların Ağrı dağının zirvesine tırmanıyor
Savaş ekonomisi şehir varoşlarına, Anadolu kırsalına yayılıyor.
Çöl sıcakları ormanlarımızı yakıyor, Balkanlardan gelen soğuk hava ürünlerimizi dondurdu. Denizden esen poyraz Turizmi baltaladı. HES planı selle kapıldı. Nükleer hayalimiz Rus ruleti ve Japon Samuray vuruşmasının sonucuna bağlı devam ediyor.
İzmir'den Antalya'ya acil yüz nakli için gidecek olan Recep Sert uçak bileti parası bulamıyor. Baba kaymakamlık yardımı ile Bursa'dan Antalya'ya gönderiliyor
Umutsuzluk ile boyun bükme yerine, özgürlük için mücadele etmeye devam etmeliyiz.
Hadi hayırlısı...

HELAL KAZANÇ VE HELAL LOKMA

 
Diyanet İşleri Başkanlığı Ramazan ayı boyunca etkinlikler için "helal kazanç ve helal lokma" genelgesi yayınladı. Dilerim her mümin kazançlarını ve lokmalarını helal mi, haram mı diye sorgular. Bu mübarek ay içinde kimileri oruçlarını açmak için sofralarına zengin menüler hazırlayacak. Kimileri akşam orucunu ne ile açacağının tasasına düşecek. Kimileri Ramazan ayını tatil yörelerinde geçirecek. Kimileri tarla, bağ, fabrika ve atölyelerde çalışacak. Kimileri iftar çadırlarında yemek sırasına girecek. Kimileri lüks mekânlarda iftar davetlerinde buluşacak. Yaşam böylesine devam ediyor.

İslam'a karşı irrasyonel nefret yayıyorlar.
Ortadoğu halkları açlık, yoksulluk, kan gözyaşı içinde silahların gölgesinde Ramazan ayına girdi. İşgalci güçler; Irak, Tunus, Mısır, Libya, Suriye'de işledikleri cinayetler ile İslam'ı yan yana getirerek İslam'a karşı irrasyonel nefret yaymaya devam ediyorlar.
Mısır Ramazan'a Askeri Faşist Darbe ile girdi
Küresel güçler, Mısır Ordusu ve Mursi dokusunu cerrahi müdahale ile uyumlu hale getirerek Mübarek yerine Mursi'yi iktidara taşımışlardı. Şimdi, Mısır halkının özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini bastırmak için Mursi'yi kenara alıp askeri faşist darbeye "Devrim" yakıştırması yaparak zaman kazanma manevrası ile iktidarı yeni işbirlikçiye hazırlıyor.
Türkiye, Ortadoğu'da bir ileri iki geri
Yanı başımızda bombalar ile yıkılan cami ve evlerin enkazı altında kalan din kardeşlerimizin, komşularımızın, insanlığın çığlıklarını duymazdan geliyoruz. Lime lime edilmiş insan bedenlerini görmezden geliyoruz. İşkence ve tecavüzleri bilmezden geliyoruz.
Bu duyarsızlık içinde oruç tutmaya hangi vicdanla niyet edeceğiz?
"Batı medeniyeti" ve Orta Doğu geleneği arasında bir adım ileri, iki adım geri hareket ederek doğru bir tutum almamanın hesabını nasıl vereceğiz?
İftar çadırlarının dinimizde yeri nedir?
Azınlıkları dikkate alarak çoğunluğun Müslüman olduğu Türkiye'de uzunca bir dönemdir sermaye çevreleri ve devletin kurumlarının sponsorluğu ile şehir meydanlarına iftar çadırları kuruluyor. İftar çadırlarının önlerinde orucunu açmak, evine bir tas yemek götürmek için sıraya giren yoksullar utançlarından medyaya görüntülenmemek için yüzlerini saklıyorlar.
Aç ve yoksul olanları anlamak!
-Neden veren el alan eli görüyor?
-Neden sponsorlara hayır övgüsü yapmak için çağrılan televizyon kanallarınca yoksullar iftar çadırları önünde teşhir ediliyorlar?
-Neden 11 ay zengin sofrası kuranlar bir ay yoksul sofralarına oturmuyorlar?
-Neden zenginler Ramazan ayında iftar çadırları önünde yemek sırasına girmiyor?
Helal kazanç, Helal lokma
-İş yerlerinde işçileri sosyal, siyasal haklarını vermeyen, hak ve hukuk isteyenleri kapı dışarı eden işverenlerin verdiği iftar helal kazanç ve helal lokma olur mu?
-Kurum ve kuruluşların iş çevreleri ve bürokratlara devlet kasalarından verdikleri iftar yemeği helal kazanç ve helal lokma olur mu?
-Partiler, Milletvekilleri, Parti yöneticileri seçmenlerini "alt tabaka" seçmenini ayırarak, "üst tabaka" seçmenlerine, iş çevrelerine ve bürokratlara lüks mekânlarda verdikleri iftar helal kazanç ve helal lokma olur mu?
Ne değişecek?
Yoksullar yokluğun hüznü, zenginler varlığın kudreti ile yaşamaya devam edecek. Bu nereye kadar devam eder? Bu ayrımcılığın hesabını kim nasıl verir? Bunu bilemem. Bu mübarek Ramazan ayı için ne dileğin var diye sorana şu cevabı veririm: İnsan sevgisini güçlendirelim. Doğa sevgisini sahiplenelim. Din, dil, mezhep, renk, ulus değerleri üzerinden hoşgörü ile birleşelim. Vatan sevgisinde bütünleşelim. Eşit hak, hukuk, kardeşçe paylaşım ve huzur içinde birlikte yaşayalım derim.
Ramazan İslam âlemi ve tüm insanlık için hayırlara vesile olsun.
Hadi hayırlısı...
 

NELER OLUYOR?

Ayrışmanın nelere mal olduğunu haçlı seferleri barbarlığı, Mussolini, Hitler diktatörlüğü ve günümüzde Orta Doğu cehenneminde görüyoruz. Demokrasinin, özgürlüklerin, milliyetlerin, inançların insani değerler bakımından birlikte barış içerisinde yaşanmanın tanımını çok iyi özümsememiz gerekiyor. Ayrışmanın neresi insani? Nasıl olurda inanç, mezhep, ulusal değerlerimiz üzerinden ayrışırız? Çevremizi saran buslu havadan kurtulmak sisi yarıp çıkmak için toplumun her kesimine görev düşüyor. Düşünmek, iyi görmek, doğru okumak, diyaloglarımızı geliştirerek tartışarak ortak kararlar almamız gerekiyor.
Demokrasi:
İnsani değerlere duyarsız kalmak değildir.
İnsanların yaşam hakkını görmezden gelmek değildir.
Yasal gösteri ve yürüyüşleri bastırmak değildir.
Toplumsal tepkiyi görmezden gelmek değildir.
Irk, din, dil, renk ve cinsiyet ayrımcılığı yapmak değildir.
Sosyal, siyasal hak ve özgürlükleri görmezden gelmek değildir.
Yerleşim alanları, çevre duyarlılığına kayıtsız kalmak değildir.
Özgürlük:
Ev, iş yeri ve kamu mallarına zarar vermek değildir.
İş yerlerini yağmalamak değildir.
Araçları yakmak değildir.
Bir başkasının mal ve canına zarar vermek değildir.
Şiddet kullanmak değildir.
Birlikte yaşam:
Farklı görüşlere tahammül etmektir.
Farklı inançlara hoşgörü ile yaklaşmaktır.
Farklı uluslara karşı saygı göstermektir.
Ezen ulusa karşı çıkmalı, ezilen ulusun yanında olmaktır.
Hak ve hukuk karşısında eşit olmaktır.
Ezilenlere, sömürülenlere, zulmedenlere karşı mağdurun saflarında olmaktır.
Dostluk, kardeşlik bağlarını güçlendirmektir.
Neler oluyor?
İnsani değerlerimize ne oldu?
Sevgimize ne oldu?
Hoşgörümüze ne oldu?
Yardımseverliğimize ne oldu?
Kardeşlik duygularımıza ne oldu?
Vatanseverliğimize ne oldu?
Gülümseyip, el uzatalım
Tanımadığımız, tanımadıklarımıza tebessüm edelim.
Günaydın, tünaydın, iyi akşamlar diyelim.
Çalışana, çalışmayana selam verelim.
İnsan sevgisinden vazgeçmeyelim
Hadi hayırlısı...

YALAKALARA DİKKAT!

Başbakanın Gezi Parkı olaylarını değerlendirmesi içinde sandığı adres göstermesi ile yerel seçimlerin aday adayları adaylıklarını çeşitli yöntemler ile dillendirmeye başladılar.
Adaylar görücüye çıkıyor!
Bilgi, birikim, program ve değerleri ile yerel yönetimlere talip olanları ayıralım. Şehir, Kasaba ve Beldelerde "partim ne görevi verirse yaparım" orta oyunu yalakaları sahne almaya başladılar.

Nedir yalakalık?
Bir insanın her şeyi yapabilmesi mümkün mü?
Bir insanın her şeyi bilmesi mümkün mü?
Bir insanın her şeyden anlaması mümkün mü?
Bir insanın her yerde olması mümkün mü?
"Partim bana ne görev verirse yaparım" sözleri masumane bir söylemden öte, sinsi bir adaylık sinyali değil midir? Bu anlayış "ya tutarsa" diyerek göle maya çalma anlamına gelmez mi?
Bu türden yalakaların azıcık aday gösterilme umudu olsa bir saniye bile beklemeden kalıplarını basarak adaylıklarını ilan etmezler mi?
Yerel yönetimlerin önemi.
Yalaka tanımlaması ağır bir ifade olduğunun bilincindeyim. Ama ülkemiz bu zihniyettekilerden öylesine ağır yaralar aldı ki bunların yanında yalakalık hafif kalır. "Utanır geri çekilirler mi " derseniz o ahlak, o onur nerede?
-Doğru olanı adayların kendi bilgi, birikimlerini dekarla ederek özgüvenleri üzerinden yerel yönetimlere aday olmaları değil mi?
-Adaylıkta gözü olmayan vizyon sahibi kişilere partiler teklif götürerek müzakere etmezler mi?
-Arkasında oy potansiyeli var denilerek "her şeyi yaparım" diyen yalakaların yaptığı yöneticiliklerin bedelini kim ödüyor?
-Bugün üçüncü dünya ülkeleri görünümündeki Şehir, Kasaba ve Beldelerimiz kimlerin eseri?
- Çarpık kentleşme ile terkedilmiş yerleşim alanları görünümleri kimlerin marifeti?
Her şeyi yaparım mantığı
Bizim ülkemizde bin kişiye adayımız ol diyelim. Allah aşkına " bende bu yetenek yok" diyenimiz çıkar mı?
-Neden her şeyi biliriz diyerek kendimizi ortaya atarız?
-Neden her şeyi yaparız diyerek kendimizi ortaya atarız?
-Neden her göreve hazırız diyerek kendimizi ortaya atarız?
-Neden her şeye yanlış diyerek müdahale ederiz?
Neden her şeye doğrudur diye el kaldırır, kafa sallarız?
Parti ve topluma hizmet
"Partim bana ne görev verirse yaparım" diyenler, partiye bağlılık, topluma hizmet etme amaçları olmayan aksine niteliksiz, bencil, sinsi yaklaşımlar ile parti ve toplumda yer edinmeyi amaçlayan yalakalardır.
Bugün bu mantıkla aday olan kişilerin ve bu mantıkla aday arayan partilerin topluma, ülkemize ve insanlığa hayırları olmaz.
Doğru olanı yerel yönetimlerde partilerden ziyade adayların deklare ettiği programlarına bakarak desteklemek değil mi?
Hadi hayırlısı...