Ali Gültekin

25 Haziran 2015 Perşembe

BASIN -YAYININ YALAKALARI


İnsanların dünya görüşü, vatanseverlik, mesleki ilkeleri ile yaşam sürmeleri elbette çok önemli. Bu aynı zamanda insan olma sorumluluğu, vatandaş olma bilincinin oluşumu, mesleki bilgisini geliştirmedir.
YALAKALIK NEDİR?
Yalakalık bir üst pozisyona gelme ve çıkar elde etme yöntemidir. ‘Yalaka’ kelimesinin TDK’daki karşılığı: Dalkavuk, arsız, şımarık. Yalaka olmak; Dalkavuklaşmak, arsızlaşmak. Yalakalık: Yaranmak amacıyla aşırı derecede övgüde bulunma işi. Yalakalık etmek amacıyla aşırı derecede dalkavukluk etmek. TDK’Ya göre, “Yalaka”lık, TDK’nın Türkçe sözlüğünde. “yalakalar” için verilen karşılık bu.
YALAKALAR VE GÖREV ALANLARI
Bu türden yaratıklar “Köşe yazarları” (Köşe taşları), “moderatör” veya “TV yorumcusu” olarak görev alanlarına atanırlar. Bunların mesleki bi,lgileri, kendi öz düşünceleri olmaz. Siyasi kişilikler ve patronlar değiştikçe veya fikirleri değiştikçe yalakaların fikirleri de onlara bağlı olarak değişir. Bu yaratıklar toplumların oluşmasından bu güne her dönem varlıklarını sürdürdüler.
TARİHÇEMİZ!
Çanakkale, Anafartalar, Dumlupınar… cephelerinde destan yazarak kurtuluş savaşı verdik.
Adlarımız: Feyzi Çakmak, İnönü, Hasan Tahsin, Halide Edip, Gördesli Makbule…
Kurtuluş savaşı sonrası tam kurtulduk derken 27 Mayıs darbesi ile başa döndük. İsimlerimiz Menderes, Fatih Rüştü, Cemal Gürsel, Ecevit… oldu.
Hadi… Çöl sıcaklarından kurtularak ayağa kalkıyoruz derken bir tökezleme daha. Dünya ülkeleri üzerinde esen bağımsızlık rüzgârının balkanlardan topraklarımıza gelmesi ile serinleyen 68 kuşağının bağımsızlık ve özgürlük uyanışına 1971 askeri darbesi ile çelme takıldı. 
Adlarımız: Deniz, Hüseyin, Mahir, İbrahim, Taylan… oldu. Darağaçlarında, dağlar başında, işkencelerde, sokaklarda ölümler kusarak kestik mi yollarını…
Kim tutar bizi; Vatan, millet, Sakarya tam gaz ileri derken frenimiz boşaldı. Karanlık zihinler kuluçkaya yatmış. Olgunlaşmış yumurtadan civciv çıkaracaklar. 12 Eylül sabahı Mesut Mercan’ın sesinden bildiri, tank sesleri içinde askeri darbe ile uyandık.
Adımız: Erdal Eren, Necdet Adalı, Veysel Güney… oldu.
DEĞİŞİM ZAMANI
Vatan, millet, Sakarya söylemlerinden kurtulup 10. Yıl marşı yanı sıra 2023, 207’ i hedef alan söylemler ile yeşil kuşak yolculuğuna mı çıkıyoruz. Hadi rast gele… Laik, şeriat düşmanlıklarını ortandan kaldıran değişim zamanı. Dünya’da kominizim tehlikesinden kurtuldu.  Dünya sermeyesi birleşiyor. Milli sermaye, vatan, millet, üretim, kalkınma, emek, bağımsızlık, eğitim, kültür, tarım, hayvancılık, milli gelir artık hikâye. Bas parayı ihtiyacını istediğin ülkeden al orta direk güçlensin ideolojisi ile Özal ülkeyi sonuna kadar el kapılarına açtı.
EHLİLEŞTİRME
Sol, sosyalist, komünist ideoloji topraklardan “köküne kezzap suyu dökülerek temizlendi. İnanç özgürlüğü isteyen, komşusu açken tok yatmayan “yeşil kuşağın önü” tam da dünya ülkelerinde güçlenen milliyetçilik, Ortadoğu ülkelerinde din ve mezhep çatışmalarının alevlendiği zamanda neden  
Açıldı? Ülkemizde, 28 Şubat 1997’de zıt renklerin birliği ile elde edilen formülü 2003 yılı sonrası “denetimli olarak hayata geçirilmeye mi çalışıldı? Ayrıca, yetmez ama evetçiler ile üç boyutlu görsel görünüm mü kazandırıldı?
 Her şey yolunda derken birden renk uyumsuzluğu ile renklerin çatışması ortaya çıktıAdımız: Ergenekon Sarıkız, Ay ışığı, Yakomaz, eldiven, Balyoz… oldu. Gezi, Etem, Ali İsmail, Berkin… oldu.TEKRAR BARIŞA EL UZAT
Türkiye’de meslek henüz bu standartlara ulaşmış mıdır? …
Koru komşu, üç beş yabancı dost araya girip” olmaz böyle şey, barışa el verin diyerek araya girmelerine sevinirken 17-24 Aralık ile tekrar parellel hata düştük.
NE YAPMALI?
Bu ülkenin bir parçası olarak gazeteciler: Basın, ahlak kurallarına uymalı. Toplumun; (okur, izleyici, dinleyici) gözü, kulağı, dili olmalıdır. Devlete değil, kamuya çalışmalıdır, halkın duymadıklarını duymalı, göremediklerini görmeli, söyleyemediklerini söylemelidir. Siyasal iktidara değil yasalara bağlı çalışmalıdır. En önemlisi; tarafsız, ayna gibi gördüklerini yansıtan, nabza göre şerbet vermeyen, kalemini satmayan, objektif, gerçekçi gazeteciler olunmalı. Bu aynı zamanda insan olmanın, duyarlı vatandaş olmanın, meslek ahlakına uygun çalışmanın da gereğidir.
Hadi Hayırlısı...








YUNANİSATAN PARASININ PEŞİNDE

16 Nisan 2015, 10:24


Ali GÜLTEKİN
İkinci Dünya Savaşı döneminde Hitler tarafından Yunanistan Merkez Bankası’nın el konulan paralarını Syrıza hükümeti geri almakta kararlı. Almanya ile Yunanistan arasında bir süredir kıyasıya devam eden pazarlıklar kamuoyuna yansımaya başladı.
ALMANYA HİTLER’İN YAĞASINIMI SAVUNUYOR?
SPD Genel Başkanı Sigmar Gabriel Başbakan Angela Merkel ile aynı telden çalarak, orkestra’nın tüm üyeleri hep bir ağızdan Yunanistan’a bir tek sentlik tazminatın verilmeyeceği konusunda söylem birliği içindeler.
En son Gabriel, Yunanistan’ın tazminat talebini “aptalca bulduğunu” söyleyerek, işi SYRIZA hükümetinin Hitler döneminin intikamını almak istemesine kadar götürdüler.
Yunanistan’ın Hitler döneminde Merkez Bankalarına el konularak alınan kendi parasını geri isterken aşağılanıp, hararete maruz kalıyor. Syrıza hükümetinin geçmişte Yunan halkına yapılan zulme yağmalamaya karşı onur ve hak mücadelesi vermesini Almanya hazmedemiyor.
YUNANİSTAN HAKSIZ MI?
Yunanistan hayal ürünü olan bir istem ve maceranın peşinde mi? Yunanistan haksız şekilde, kendisine ait olmayan bir parayı, tazminatı mı istiyor? Hitler döneminde Yunanistan Merkez Bankası’na el konulduğunu bilmeyen var mı? Yunanistan hükümetinin bunu tazminat olarak geri istiyor olmasının  ne yanlışı olabilir ki? HİTLER'İN KATLİAMI ARŞİVLERDE
Bütün Alman gazeteleri, televizyonları ve resmi arşivleri Hitler faşizminin Yunanistan’ı 1941’de işgal etmeye başladıktan sonra binlerce insanı katlettiğini kabul ediyor. İşgal sırasında sadece Atina’ya iki saat uzaklıktaki Distomo köyünde, aralarında kadın ve çocukların olduğu 218 sivilin topluca katlettiğinin belgeleri hala arşivlerden inmedi.
Hitler faşizmi Yunanistan’ı işgal ederken halkın canına kıymakla, malına el koymakla kalmadı. Hitler, 1942’de işgal ve cinayetleri sırasında Yunan Merkez Bankası’ndaki paralara  “borç” söylemi ile zorla el koydu. Merkez Bankası paralarına el konulması resmi kayıtlara geçti. Resmi kayıtlara göre İkinci Dünya Savaşı bitmeden 26 gün önce Almanya’nın Yunanistan Merkez Bankası’na borcu 476 milyon Reichmark’tı.
ALMANYA YUNANİSTAN’A NE KADAR BORÇLU
Başka bir açıdan, o zamanki parayla 231 milyon dolar idi.
Savaş bittikten sonra, faizle birlikte Almanya’nın bugünkü parayla 11 milyar avro Yunanistan’a söz konusu “zorunlu kredi” için ödeme yapması gerekiyordu. Ancak, aradan 70 yıl geçmesine rağmen Almanya bu parayı ödemeye bir türlü yanaşmıyor. Yunanistan hükümetlerinin bu parayı her gündeme getirdiğinde Almanya kendi yöntemlerine göre hükümetleri her seferinde susturmayı başardı. SYRIZA hükümeti Yunan halkının Hitlerce el konulan parasını geri almakta kararlı görünüyor.
ALMANYA YUNANİSTAN’A TAZMİNAT ÖDEDİ Mİ?Almanya yanlızca 1961 yılında, Distomo ve diğer köylerde sivillere yönelik yapılan katliamlar nedeniyle 115 milyon Mark tutarında tazminat ödenmiş.
Tazminat konusu sadece SYRIZA değil, önceki hükümetler de zaman zaman gündeme getirildi. Hatta önceki hükümet tarafından kurulan bir komisyonun 50 bin belge üzerinde yaptığı incelemelerde, Nazilerin Yunan Yahudilere ait yaklaşık 7.5 ton altına el koyduğu, bu altınların bedelinin şu anki parayla 235 milyon avro olduğu tespit edilmiş.
YUNANİSTAN NE İSTİYOR?
Yunanistan Maliye Bakanlığı’nın Almanya’nın ödemesi gereken toplam tazminat miktarının 278 milyar avro olduğunu kamuoyuna duyurdu. Bu elbette sadece “kredi” altında el konulan para değil, aynı zamanda işgal nedeniyle verilen bütün zararların karşılığını ifade eden bir tazminat miktarın ödenmesini talep ediyorlar.
Bu rakamı duyan Alman hükümeti üyeleri kafalarını duvarlara vurmaya başladı. Hemen Yunanistan hükümetini suçlayıcı açıklamalar yapmaya başladılar. Tazminatı Yunanistan’ın bugünkü borcuna denk getirmek istediklerini dillendiriyorlar.
Almanya “Borç artınca aklınıza tazminat mı  geldi” diyerek Yunanistan ile dalga geçmek peşinde olsa da Yunanistan tazminatı almakta kararlılığını sürdürüyor.
YUNANİSTAN BELGELENMİŞ PARASINI İSTİYOR
Yunan Merkez Bankası’nda zorla alınan para iki Almanya’nın birleşmesinin yolunu açan “4+2 Görüşmeleri”nde (Federal Almanya, İngiltere, Fransa, ABD+SSCB ve Demokratik Almanya Cumhuriyeti) resmen “hiç” edilmiş. Almanya ve dostları Yunanistan’ın el konulan parasını ödememesine karar verilmiş.ALMANYA KENDİNİ YALANLIYOR
Savaşın bitmesinden sonra Federal Almanya’nın bu kredileri ödenmesi gerektiği karara bağlanmıştı. Konuyla ilgili çalışmalar yapan Münihli tarihçi Hans Günter Hockerts şöyle diyor: “1953’te Londra’da imzalanan Borç Anlaşması kredilerin geri ödenmesini içeriyor. Tazminat ödenmesi konusunda bir sınırlandırmayı öngörmüyor. Bu nedenle Yunanistan’ın kredileri istemesinin hakkı var” diyor. (Berliner Zeitung)
Görüldüğü gibi Yunanistan ne hibe, ne borç, ne de sadaka istiyor. Yunan halkının el konulan parasını talep ediyor.
NEDEN ŞİMDİ?
Hitlerin işgali döneminde işgale karşı bağımsızlık mücadele edenlerin torunları bugün Yunanistan’da iktidar oldular. Torunlar dünkü haksızlığın hesabını soruyorlar. Tazminatın miktarı bugün zor durumda olan Yunanistan için elbette önemli. Meselenin maddi boyutundan çok siyasi, ahlaki boyutu çok daha büyük bir önem taşıyor. Alman hükümeti ve sermayesi, Yunan hükümetini ve halkını aptal yerine koyarak el koyduğu paranın üzerine yatmanın hesaplarını yapıyor. Bu ahlaki olmayan bir yaklaşımdır. Hele de İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesinin 70. yılının kutlanacağı bu yıl içinde böyle bir şeyi yapması kabul edilebilecek bir durum değildir. Almanya bunu yapmakla elbette içeride ve dışarıda ırkçılara, işgalcilere, faşistlere cesaret veriyor.
YUNA HALKI PES ETMEYECEK
Hitler işgali sırasında ülkelerinin bağımsızlığı için mücadelenin ön saflarında yer alan Yunan halkı bugün başka bir yöntem ile hazırlanan işgal planına karşı kararlı mücadele sürdürüyor. Avrupa Birliği ülkeleri içinde başı çeken Almanya’nın uygulamalarına boyun eğerek “asalak” ülke olma yerine haklarını alma mücadelesi veren bir halk olarak AB2nin karşısına çıktı.
Hadi hayırlısı…

1 MAYIS VE TAKSİM İNADI

30 Nisan 2015, 14:56  

Ali GÜLTEKİN
Kazanılan hakların korunmasını anlaşılır bir tutum. Taksim 1977 Türkiye işçi tarihi açısından elbette önemlidir. Asıl soru: Bugün işçiler açısından önemli olan nedir? Şüphesiz işçi ve emekçilerin güncel talepleri olmalıdır? Önemi olan bu talepler üzerinde uzlaşının neden yaratılamaması?
“TAKSİM İNADI”
 Bugün 1 Mayıs’ta Taksim çağrısı yapanlar ayaklarının altından kayan toprağın farkındalar mı? Bugün “solcu”,”devrimci” ağızla Taksim çağrısı yapanların söylemleri karşı yamaca çarparak kendine döndüğünde kendi söylediklerini anlayabiliyorlar mı? Bugün taksim çağrısı ile “hesaplaşma”  isteyenler işçilere kendi hesaplarını verebilecekler mi?
HANGİ GÜCÜNLE TAKSİME?
 İşçiler tarihsel süreçte sadece üretimden gelen güçleri ile mücadele ederek kazandılar. Bu kazanımları örgütlü bir güç olmayı başararak elde ettiler. Emperyalist - Kapitalist sömürü ve sendika bürokrasisinin tüm engellerini aşarak ısrarla kendi güncel talepleri doğrultusunda alanlara çıkarak kazandılar. 1 Mayıs işçi bayramı dünya ülkelerinde işçilerin 8 saatlik iş talepleri sonucu ortaya çıkmadı mı? Tüm dünya’da sosyal-siyasal haklar böyle kazanılmadı mı?
HABERİN VAR MI?
Bu gün Türkiye’de konfederasyonlar örgütlü oldukları iş yeri ve işçi sayısından haberleri var mı? Türkiye’de konfederasyonların Türkiye’de işçilerinin güncel taleplerinden haberleri var mı? Türkiye’de konfederasyonlar Taksime kaç işçi ile çıkacaklarını biliyorlar mı? İşçilerin Taksim’e çıkma gayreti dışında farklı gündemlerinin olduklarından haberleri var mı? Bütün bu “ayrışmaların pompalanması” konfederasyon başkanlarının görevleri bittiğinde kendilere yakın partilerden milletvekili olma gayretlerinden mi?
TÜRKİYE’DE 1 MAYIS - ÜÇ ANLAYIŞ
KESK, DİSK, TMMOB, TTB yöneticilerinin “1 Mayıs’ta Taksim” ısrarı devam ediyor. Türk-İş Zonguldak çıkarması yaparak günü kurtardı. Hak-İş:
“Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
İster kâfir, ister Mecusi,
İster puta tapan ol yine gel, ,
Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir” dizileri ile Konya’da
İŞTE GÜNDEM!
Ülkemizde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 2015 istatistiklerine göre 12 milyon 180 bin 945 işçiden, 1 milyon 297 bin 464’ünün sendika üyeliğinin olduğunu açıkladı. Ülkemizde; 5 Milyon civarında işçi asgari ücretle çalışıyor. Asgari ücret 2015 Nisan’ı itibariyle 949 tl. Ülkemizde 6 milyon işsiz var. TÜRK-İŞ, birkaç gün önce açlık sınırını 1.334; yoksulluk sınırını 4.238 TL olarak açıkladı. Son bir yılda 1886 işçi iş cinayetlerinde can verdi. 350 bin işçi iş kazası geçirdi. İşçi ve emekçilerin bu gündemlerinden kopartılarak Taksim anıtına bayrak dikme “inadı” içerisine çekme ısrarı nasıl işçilerin talebi oluyor?
 SENDİKALAR VE İŞÇİLER
1 Mayıs bayramı aynı zamanda sendikal bürokrasiye karşı mücadele günüdür. İşçiler, sınıf karakterinin, mücadele geleneğinin yok edilmesine karşı 1 Mayıs’ı bütün dünya işçilerinin birlik dayanışma ve mücadelesini simgeleyen gün olarak kutlanmalıdır. Sendikalar işçilerin güncel talepleri yerine kendi popülist gündemlerini koyarak kamuyu yaratma çabalarını boşa çıkarmalıdır.
 1 MAYISHer yıl 1 Mayıs işçi bayramı dünyanın çeşitli yerlerinde din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin düzenledikleri etkinliklerle kutlanır. İşçiler,  çalışma ve yaşama koşullarının düzeltilmesi için güncel taleplerini gündeme taşırlar. 1 Mayıs sadece bir gelenek değil aynı zamanda güncel talepler etrafında her gün yenilenen bir mücadeledir. İşçiler 1 Mayıs’ın mücadele deneylerinin ışığında her yıl işçi ve emekçilerin yeni taleplerle işverenlerin ve siyasal iktidarlar ile masaya oturarak sosyal siyasal hak taleplerini ortaya koyarak toplu sözleşmeler yaparlar.
KİM KAZANACAK?
AK Parti İstanbul İl Başkanlığı’nın dört yıl önce il binasını astığı işçiler tarafından alkışlanan afiş hala hafızalarımızda.  “Artık 1 Mayıs hem bayram hem Taksim’de  kutlu olsun” sözlerinin yer aldığı afişin bugün de il binasına asılması AK Partiye ne kaybettirirdi?  AK Parti hükümeti 1 Mayıs’ı Taksimde yasaklama yerine kutlanmasını istese ne kaybederdi? Sendikalar işçilerin öncelikli taleplerinden kopararak Taksim’e çıkarma ısrarı işçilere ne kazandıracak? Her iki tarafın işçiler üzerinden hesaplaşması işçilere, emekçilere ve Türkiye’ye çok şey kaybettirecek. Televizyonlar, gazeteler; iş yerlerinin inen cam çerçevesini,  ATM'ler, otobüs durakları, iş yerleri hasarını gösterecek.  Yetkililerce yollar kapanacak, vapur seferleri iptal edilecek...  Yine hayat duracak. Peki, kim kazanacak?
Hadi hayırlısı…

BAYRAK ALGISI

23 Nisan 2015, 15:38



Ali GÜLTEKİN
Kanun Numarası: 2893, Yıl: 22.9.1983, 24.09.1983//18171 sayılı Resmi Gazete ilanı ile Türk Bayrağının şekli, yapısı korunması belirtilmiştir. Bayraklar ulusları temsil etmez. Ulusların var oluşundan bu güne değişen rejimler ile birlikte bayraklarda değişmişlerdir. Bayrak, tüm milletler, uluslar, ülkeler için kutsal değerler taşır. Değerin yaşatılması, korunması, sürdürülmesi için amacına uygun olarak konumlandırılması gerekir. Bu değerler kuşaktan kuşağa kutsal emanetler olarak teslim alınarak taşınır. Rejimler değiştikçe bayrak simgeleri çoğunlukla değişime uğramıştır.  

BAYRAĞIN ÇEKİLMESİ VE İNDİRİLMESİ
Madde 3  Bayrak, kamu kurum ve kuruluşlarıyla yurt dışı temsilciliklerine ve kamu kuruluşlarıyla gerçek ve tüzel kişilerin deniz vasıtalarına çekilir. Yurt içinde ve yurt dışında yetkililerin araçlarına takılır.
 BAYRAĞIN YARIYA ÇEKİLMESİ
Madde 4 – Türk Bayrağı, yas alameti olarak 10 Kasım’da yarıya çekilir. Yas alameti olmak üzere Bayrağın yarıya çekileceği diğer haller ve zamanı Başbakanlıkça ilan edilir.
BAYRAĞIN SELAMLANMASI
Madde 5 – Çekilmesi ve indirilmesi esnasında veya tören geçişlerinde Bayrak, cephe alınarak selamlanır.
BAYRAĞIN ÖRTÜLECEĞİ YERLER
Madde 6 – Türk Bayrağı, Cumhurbaşkanlığı yapmış kişilerin, şehitlerin ve tüzükte belirlenecek asker ve sivil kişilerin cenaze törenlerinde bunların tabutlarına, açılış törenlerinde ATATÜRK heykellerine veya resmi yemin törenlerinde masalara örtülebilir.
YASAKLAR
Madde 7 – Türk Bayrağı, yırtık, sökük, yamalı, delik, kirli, soluk, buruşuk veya layık olduğu manevi değeri zedeleyecek herhangi bir şekilde kullanılamaz. Resmi yemin törenleri dışında her ne maksatla olursa olsun, masalara kürsülere, örtü olarak serilemez. Oturulan veya ayakla basılan yerlere konulamaz. Bu yerlere ve benzeri eşyaya Bayrağın şekli yapılamaz. Elbise veya üniforma şeklinde giyilemez.
BİZ NE YAPIYORUZ?
Yönetimde başarısız, Belde, Kasaba, İl belediyeleri kentin en yüksek tepesine en büyük bayrakları dikiyor. Kaçak inşat yapan şantiyenin girişine bayrak asıyor. Ormandan ağaç keserek tarım ve yerleşim alanı için yasa dışı yer açanlar toprağa bayrak dikerek sahipleniyor. Hırsız çaldığı bisiklete bayrak takarak “güvenle” sürüyor. Ruhsatı, vizesi olmayan araç arka camına bayrak resmi yaptırarak trafiğe çıkıyor. Asker kaçağı bayrak sembollü şapka takarak, tişört giyerek dolaşıyor. Arıtması olmayan fabrika duvarına Türk Bayrağı sembolü boyuyor…
Bütün bunların uygulanıyor olması Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının değeri olan Bayrağa, topluma zarar vermeye  devam ediyor.
BU NEYİN ALGISI?
Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağını değerleri üzerinden sahiplenmek, korumak varken kendi çıkarlarımıza neden alet ediyoruz? Yasalarla nerede nasıl kullanılacağı tanımlanmış Türkiye Cumhuriyeti Bayrağını kendi çıkarları için insanlar neden kullanıyor? Bayrağa neden bayrak kanunu çerçevesinde sahip çıkılmaz?
NEDEN BÖYLEYİZ?
Bayrağın tanımı yasalar ile belirtiliyor. Bayrak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olanların ortak değerleridir. Peki, gerçek böyle mi? Mahallede kavağa oluyor biri diğerinin üzerine bayrak elde taş, sopa, silah saldırıyor. Araçla kaza yapıldığında tutanak tutma, güvenlik görevlisi çağırma yerine biri bayrağı çekip diğerinin üzerine beyzbol sopası saldırıyor.  Polis kanun kaçağını yakalamış araca bindirecek ahali bayrak elde linç girişimi provaları yapıyor… Neden böyleyiz?
SONUÇ OLARAK!
Yasalar uygulanamıyor ise yazılmasının ne faydası var? Yasal haklarımızı bilemiyorsak biz ne için varız? Yasa dışı davranıyorsak yasalar nerede? Bütün bu karmaşa, düzensizlik, tahammülsüzlük niye?
BİRDE BÖYLESİNİ DENEYELİM Mİ?
Sevgi, kardeşlik bağları pamuk ipliği kadar neden inceldi? Hoşgörü ve duyarlılık neden kayboluyor? Birlik, dirlik içinde yaşam neden yaşanmaz duruma getiriliyor? Kutuplaşmanın vatana millete ne hayrı olur?  Vatandaşlık gereği Bayrağı kutsal değerleri ile sahiplenmek gerekmez mi? Vicdanlarımızı sorgulayarak, rengine, diline, inancına, ulusuna bakmadan insanlığı, doğayı, hayvanları, dünya’yı sevme denenemez mi?
Hadi hayırlısı…

OYUN KİME?

21 Mayıs 2015, 13:38


Ali GÜLTEKİN
 Türkiye’de seçim çalışmaları “Salıpazarı” ortamında devam ediyor. Yurt dışında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına hiçbir faydası olmayacak oylar zalimce Manisa’da yaşayan seçmenin kaderini değiştirecek. Halkların refahı, ülkenin selameti, demokrasi, barış, ülke kalkınması, birlikte yaşam yerine siyasi parti liderleri arasında seçim kampanyası halkları kutuplaştıracak dozda acımasızca sürdürülüyor. Uluslar, inançlar, mezhepler, televizyonlar, gazeteler, mahalleler, köyler, sokaklar, sendikalar, okullar, memurlar, iş mekânları, kahveleri… ayrıştıran siyasi ahlak kimi yönetecek?
Türkiye’de asgari ücretin iki katına çıkartılmasına ihtiyaç varsa!
İktidar ne için vardı?
Muhalefet ne için vardı?
Sivil Toplum Kuruluşları ne için vardı?
Biz ne için varız?
Türkiye’de ekonomi bu kadar kötüyse!
İktidar ne için vardı?
Muhalefet ne için vardı?
Sivil Toplum Kuruluşları ne için vardı?
Biz ne için varız?
Türkiye’de tarım “çöktüyse”!
İktidar ne için vardı?
Muhalefet ne için vardı?
Sivil Toplum Kuruluşları ne için vardı?
Biz ne için varız?
Türkiye’de hayvancılık yok olduysa!
İktidar ne için vardı?
Muhalefet ne için vardı?
Sivil Toplum Kuruluşları ne için vardı?
Biz ne için varız?
Türkiye’de milli sermayenin yerini uluslar arası sermaye aldıysa!
İktidar ne için vardı?
Muhalefet ne için vardı?
Sivil Toplum Kuruluşları ne için vardı?
Biz ne için varız?
Türkiye’de din, mezhep, ulus sorunu ve ayrışması varsa!
İktidar ne için vardı?
Muhalefet ne için vardı?
Sivil Toplum Kuruluşları ne için vardı?
Biz ne için varız?
Türkiye’de kadın sorunu varsa!
İktidar ne için vardı?
Muhalefet ne için vardı?
Sivil Toplum Kuruluşları ne için vardı?
Biz ne için varız?
Türkiye’de sağlık sorunu varsa!
İktidar ne için vardı?
Muhalefet ne için vardı?
Sivil Toplum Kuruluşları ne için vardı?
Biz ne için varız?
Türkiye’de eğitim sorunu varsa!
İktidar ne için vardı?
Muhalefet ne için vardı?
Sivil Toplum Kuruluşları ne için vardı?
Biz ne için varız?
Türkiye’de gençlik sorunu varsa!
İktidar ne için vardı?
Muhalefet ne için vardı?
Sivil Toplum Kuruluşları ne için vardı?
Biz ne için varız?
Türkiye’de demokrasi sorunu varsa!
 İktidar ne için vardı?
Muhalefet ne için vardı?
Sivil Toplum Kuruluşları ne için vardı?
Biz ne için varız?
Türkiye’de çevre, ulaşım, konut, barınma, sosyal yaşam alanları sorunu varsa!
İktidar ne için vardı?
Muhalefet ne için vardı?
Sivil Toplum Kuruluşları ne için vardı?
Biz ne için varız?
Türkiye’de açlık yoksulluk sorunu varsa!
İktidar ne için vardı?
Muhalefet ne için var?
Sivil Toplum Kuruluşları ne için var?
Biz ne için varız?

MANİSA’DA KİM KAZANACAK?

28 Mayıs 2015, 13:33


Ali GÜLTEKİN
Manisa 2015 seçimlerinde bir tarafta; Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) ve Halkların Demokratik Partisi (HDP)  iki parti var. Diğer tarafta; Biri eski İl Başkanı diğeri Büyük Şehir Belediye Başkanı olmak üzere iki Başkan ipi göğüslemiş durumda. Seçim iki parti iki başkan arasında geçecek.
MANİSA’DA SEÇİM KAMPANYALARI
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP): Manisa’da ön seçim ile milletvekili adayı isimlerini belirlemesi parti örgütü rahatlattı. Özgür Özel’in Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) ve seçim bölgesinde gösterdiği başarılı çalışmaları Manisa’da karşılık görüyor. Parti’nin 2015 projelerinin rüzgârını arkasına alan CHP parti olarak seçimlerde kıyasıya bir yarış sürdürüyor.
Halkların Demokratik Partisi (HDP): Manisa’da 12 Eylül 1980 öncesi devrimci gençlik önderlerinde Türk kökenli Ali Afatlı’yı birinci sıradan aday gösteren HDP Kürt, Türk diğer uluslardan seçmenlerin oylarını almak istiyor. Türkiye solu, sosyalistleri, Sivil Toplum Kuruluşları (STK) bileşenleri HDP’in seçim çalışmaları içinde yer aldılar.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP): Manisa Büyük Şehir Belediye Başkanı Cengiz Ergün’ün birinci döneminin başarılı bulunup ikinci dönem seçilmesi ile seçim kampanyası Ergün’ün üzerinden yürütülüyor. Manisa Barosu eski başkanı Zeynel Balkız’ın adaylığı ile geleneksel sağ seçmenin desteği ile MHP oylarını artırmayı hedefliyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AK PARTİ): Manisa eski İl Başkanı Murat Baybatur uzun dönem il başkanlığı yapması, Milli Görüş tabanından gelmesi nedeniyle seçmenler ile yakın bağları olan bir isim. Murat Baybatur’un dördüncü sıraya konulması AK Partinin dört milletvekili hedefinden midir? Birinci sırada yer almaması Baybatur’a partisinin haksızlığımıdır bunu bilemem. Murat Baybatur AK Parti seçmeni içerisinde ismi en çok öne çıkan milletvekili adayı.
MANİSA’DA PARTİLER
Manisa’da CHP ve HDP seçim kampanyalarını tabanda karşılık gören seçim programları üstünden yürütüyor. Manisa Büyük Şehir Belediye Başkanı Cengiz Ergün ismi partisi MHP’nin önünde gidiyor. AK Parti’de Murat Baybatur dördüncü sırada olmasına rağmen AK Parti seçmeni arasında en çok dillendirilen isim.
MANİSA’DA İKİ PARTİ, İKİ BAŞKAN
CHP ve HDP partilerinin 2015 seçim projeleri üzerinden kampanya yürütüyorlar. MHP Manisa’nın büyük şehir olması dolaysı ile tüm il genelinde Büyük Şehir Belediye Başkanı Cengiz Ergün’ün başarısı üzerinden kampanya yürütüyor. AK Parti, Tabiri caizse Milli Görüş çizgisinden “kardeşleri, ağabeyleri, öğrencileri” geç kuşağın idolü olan Murat Baybatur üzerinden yürütülüyor.
 MANİSA SEÇMENİ
Manisa, sanayi, tarım ve  “göçmen” şehri. Sanayide çalışmak için onlarca şehirden göç ederek gelen işçilerin şehri.  Manisa şehir merkezi Balkanlardan gelen “göçmen” nüfusun yoğunluğunu alırken, Kürt kökenli yerleşimciler kenar mahalleleri çevrelemiş durumda.
KİM KAZANACAK?
- CHP, 2015 genel seçim projesini yoksullar, işçi, köylü, küçük üretici, esnaf, emekli kesimlere dayandırarak değişik kesimlerden oy almayı amaçlıyor.
 - HDP, Manisa’da konuşulan 150 bin Kürt kökenli seçmenlerin çoğunluğunun oyunu almayı hedefliyor. Daha önce CHP’ye oy vermiş; Devrimci, sosyalist çevrelerin, AK Parti’ye oy vermiş Kürt kökenli muhafazakâr kesimlerin oylarını almak istiyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 46.000 oy alan HDP Manisa’da oyunu ikiye katladığında Türkiye barajını aşarsa milletvekili çıkarabiliyor. 
-MHP başarılı bir belediyeciliğin gücü ile kırsal kesimlerden, Av. Zeynel Balkız ile geleneksel sağın ve barış süreci tartışmalarında AK Partiden kopan milliyetçi oyların peşinde olduğu gözüküyor.
- Başarılı bir eski il başkanı olan Murat Baybatur’un dördüncü sıraya konulması, iktidar yıpranması, aday belirleme küskünleri derken AK Parti bu seçimlerde Manisa’da sıkıntılı görünüyor. AK Parti’nin CHP, HDP ve MHP ye seçmen kaptırmamak için yoğun çaba harcaması gerekecek.
Manisa’da siyaseti Spil’den ovaya esen rüzgarın alabora ettiği dumanlı bir havada geçiyor. Gözlemlerimi okuyucular ile paylaşmaya çalıştım. Kimin kazanacağını bilecek ne yeteneğim ne de o konuda bilgim var. Sandıklar açıldığında birlikte sonuçları göreceğiz.
Hadi hayırlısı…

 

SEÇİM “ MUHABERESİNDEN” ÇIKIŞ

11 Haziran 2015, 13:46


Ali GÜLTEKİN
 AK PARTİ: Seçim sonuçları nedeniyle değil yürüttüğü politikalar nedeniyle oy kayıp etti. Şüphesiz öncelikli olarak tek parti iki seçim meydanı mitingleri oy getirmedi tam aksine kaybettirdi.
İç politika: Başkanlık sistemi, kahramanlık destanı, Allah, Kitap, Ecdat sloganları seçmene yansımadı. Bunun sonucu olarak toplum içinde Sultanlık-Halifelik tartışmaları bariz bir şekilde ortaya çıktı.
 Ortak akıl geleneği: İlk önce solcularından başlanarak, sonra liberaller küstürüldü. Ne Arınç’ın gözünün yaşına bakıldı ne de Çelik’in söylemlerine kulak asıldı.
Dış politika: Yeni Osmanlı çıkışı, Çin füzesi, Rus doğalgazı, Şanghay İşbirliği Örgütü’yle yakınlık, Yabancı ülke politikaları ve basın, yayın organlarına meydan okuma oylara yansımadı.   
HDP: Halkın HDP’ ye  ilgi göstermesi toplumun ihtiyaçlarını belirleyerek AK parti’nin 2003 çıkışı ile bezerlik taşıyan somut sorunları belirleme, yerinde söylemleri ve liderlerinin sempatik tutumu ile seçmen hitap etmesindendir. HDP seçmeni, Türkiye’de birliği, dirliği, barışı savunarak ayrışmaya karşı demokratik reformların yapılmasını işaret etti. Barajın yıkılarak Türkiye’de tüm kesimlerin farklılıklarına hoşgörü göstererek TBMM’de kendini temsil etmesi gerekliliğinin altını çizdi. 
CHP: Cumhuriyet tarihi sonrası en etkili seçim programı ile seçim meydanlarına çıktı. Ulusalcı çevrelerin çekmek istedikleri çizgiden çıkarak yönünü halka dönerek girdiği seçimde seçmen küstürmedi tam aksine gücü oranında kazandı.
MHP: Artık şu gerçek kabul edilmeli. Türkiye, farklı ulus, milliyet söylemleri üzerinden politika yapmaya taraf olmuyor. Seçmen sosyal devlet, halkçı iç politika, güçlü ve milli değerlerimizden ödün vermeden uzlaşmacı dış politika istiyor. MHP seçmenin verdiği mesajını iyi okumalı.
NERESİNDEN TUTMALI?
Muharebe meydanlarında, baskı ve talanın, yolsuzluk, rüşvet yalan söylemleri ile inledi. Türkiye ulusal, milli değerlerin, inançların, mezheplerin yarıştırılıp çatıştırıldı.
… “seçim meydanı muharebesi” içinden çıkarak derin bir nefes aldık. Geriye baktığımızda enkazın altından nasıl kalkacağımızın hesabını yapan, kendi kayıplarını sayanda yok. Partiler mağlup olmadıklarına inanarak hala zafer naraları atıyorlar. Türkiye’nin, huzura, barışa, hükümete, istikrara, reformlara… ihtiyacı var.
BIRAKIN % LİK ORANLARINI
Ebette hala inanç, etnik kimlik, farklılıkları üzerinden etkilenerek partilere oy veren büyük bir kesim var. Türkiye nüfusunun % kaçı Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın, Bakanların adını biliyor? Kaç kişi Anayasa’yı, yargıyı, ekonomiyi, insan haklarını, demokrasiyi, sosyal devlet olmanın görevlerini biliyor? Kaç kişi vatandaşlık bilincine sahip? Bu halkı küçümsemek değil. Bu hala eğitim başta olmak üzere gelişmiş bir ülke olmadığımız gerçeğinin sonucudur.
SES TABANDAN GELDİ
Seçim meydanı “muharebesi” içinde her ne kadar çatışmalı, ayrışmalı bir ortam ve uçuk gelişme, büyüme rakamları açıklansa da halkın buna itibar etmediği sonucunu gördük.  İlk kez ekonomik-sosyal talepler ile siyasal hak ve özgürlükler seçim bildirgelerinde yer aldı.  Elbette bunun en önemli nedenleri, artan yoksulluk, açlık ve işsizliğin halk kitleleri içinde yarattığı tepkinin dışa vurması oldu.
SEÇMEN KENDİ  İHTİYACINI DAYATTI.
Dış fonlar, tarım, hayvancılık, küçük üretici, köylü, kentsel dönüşüm, şeffaf olmayan ilaheler, imar planı, milli sanayinin uluslar arası sermayenin eline geçmesi, TOKİ hasarları, giderek ağırlaşan borçluluk ve yoksullaşmayı önleyecek yoğun ve yaygın kampanyalar inandırıcılığını kaybetti. Seçmen, sosyal devlet politikaları istedi. Seçmen; Ulus, din, mezhep söylemi bezirganlığının “büyü”sü bozdu. Bu seçimlerde; Türk - Kürt, Alevi-Sünni ve diğer inanç, mezhep ve milliyetler bir arada yaşamak istediklerinin mesajını acıkça verdiler Bölücü, gerici ideolojik etkiler ve ayrışmalar gerçek anlamda bozguna uğratılmıştır.
Asgari ücret, sendikasız ve sigortasız çalıştırılma, taşeron sisteminin yasaklanması Türkiye gündemi oldu. Tüm emekçiler için genel sağlık sigortası; emeklilerin, engellilerin, işsizlerin, bakıma ihtiyaç duyanların günümüz koşullarında gerekli ihtiyaçlarının karşılanması düzeyinde bir gelire kavuşturulmaları gerektiğinin kaçınılmaz olduğu ortaya çıktı. Tarım işçilerinin, mevsimlik işçilerin, kent-kır yoksullarının, topraksız ve az topraklı köylünün, küçük üreticinin sosyal güvenceye ihtiyaçları ortaya çıkmıştır.  Halk, eğitim ve sağlığın uluslararası tekellerin ve ‘iç sermaye’ kesimlerinin denetiminde ticarileştirilmesinden vazgeçilmesi gerektiğinin ihtarını verdi. 
İYİ YOLDAYIZ
Türkiye halkları; Sosyal devlet, eşit sosyal siyasal haklar, demokrasi, barış, inançların ve etnik kimliklerin kendilerini TBMM içinde özgürce ifade etmesini istedi. Yeni anayasa yapılmasını, yeni iç ve dış politikaların belirlenmesini istedi. Bu konuda dört partiye yetki vererek dört eğilimin birleşerek ülkeyi yönetmesini istedi.
NASIL YAPMALI?
Genel seçimlerde seçmenin partilere verdiği oy oranları ile aynı zamanda partilere bir görev de verdi. Bu göreve dudak bükenler sanmasınlar ki halk dudak okumayı öğrenmedi. İşte seçmen işte 2015 seçim sonuçları. Dört partinin de milletvekili sayılarına orantılı olarak yer alacağı bir hükümet kurulmalı. Altı ay içinde yeni bir anayasa yapmak üzere kurucu meclis seçimleri yapılmalı. Meclis bir anayasa taslağını oluşturmalı. Anayasa reformu yapılmalı, yeni anayasa kabul edilirse, kabulün hemen ardından erken genel seçimlere gidilmeli. Seçmenin verdiği mesajı iyi okuyamayan partiler ANAP, DYP, DSP ile tavla oynamak için randevu alsınlar.
Hadi hayırlısı…

VARLIĞIN İFTARI - YOKSULUN SAHURU

18 Haziran 2015, 14:10


Ali GÜLTEKİN
Açlığı, yoksulluğu, insan nefsini… anlama, insanlıktan kopan farklılıklardan feragat ederek eşit paylaşım ve koşullarda yaşayabilmek için İslam inancını öğrenme, İslamın beş şartından birini yerine getirme, İslam inancına göre on bir aynı sultanı, bereket ayı ramazan İslam dünyasında başladı.
 Meydanlara iftar çadırları kuruldu. Müslüman inançlı yoksullar ellerinde yemek kabı iftar çadırlarının önünde yemek sırasına girdiler. İftar çadırları reklam afişleri ile cephe çevre sarıldı. Naklen yayın, özel baskılar ile gazete ve televizyonlarda“hayırseverlere itibar" kazandırılırken, yoksular  teşhir ediliyor.  
HAYIRSEVERLER VE HAYIRA  MUHTAÇLAR
İş yerlerinde açlık ve yoksulluk, sosyal güvencesiz, kölelik koşullarında emek sömürüsü ile işçileri çalıştıranlar, devlet olanakları ile servet kazananlar kurulan iftar çadırlarının finansörleri olarak  “hayırsever iş adamı-iş kadını”,  vatanseverler” olarak plaketlerini alıyorlar.  
Yaşamlarını iş gücü, alın teri, emeği üzerinden kazanan yoksullar “hayra muhtaç” vatandaşlar olarak iftar çadırlarının önünde erken saatlerde yemek kuyruğuna giriyorlar.  
YOKSULLUK KADER Mİ?
Kader, alın yazısıAllah'ın takdiri…  dini söylemler ile dini değerleri kullanan. Aç kal ama vatansız kalma, yoksul ol ama yurtsuz olma…  söylemleri ile milli duyguları sömürenlere soralım:
Dini değerlerimiz:
-Zenginler inançsız mı?
-Vatan, bayrak sadece yoksullar için mi?
-İslam inancında zengin ve yoksul müminler ayrımı var mı?
Milli değerlerimiz:
-Yasaları kim yapıyor?
-Gelir dağılımını kim sağlıyor?
-Devlet olanaklarının kullanılmasına kim karar veriyor?
-Adaleti sağlamak kimin kontrolünde?
-Devletlerin askeri, polisi kimlerin saraylarını, yalılarını, iş yerlerini, rezidanslarını koruyor?
-Devlet kim için var?
 Bütün bunları çoğalta biliriz. Tüm bu haksız, hukuksuz uygulamaları insanlık yapıyor. Haksız hukuksuz uygulamalarına dini ve ulusal söylemler ile şeffaf perde gererek yumuşak geçiş sağlıyorlar. Oysa İslam inancının ortaya çıktığı dönemde ibadet günümüzden çok farklıydı. Hak, hukuk, adalet, eşitlik, paylaşım olarak ortaya çıkan İslam inancı bugün zengin sofraları ve yoksul çadırları olarak ayrıldı.
YOKSULLUĞU ANLAMAK
1- Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, Genel müdürler, Parti liderleri üst bürokratı alarak Anadolu'nun yoksul bir köyüne giderek bir akşam orada konaklasınlar. Evdeki olanaklar ile sabah kalkıp sahur yesinler. Köylülerin yaptığı günlük işler için iş bölümü yapsınlar. Kimi sabah ellik orağını alarak tarlaya ekin biçmeye, kimi çapa yapmaya, kimileri bağ- bahçe işlerinde çalışmaya gitsinler. Akşam saatlerinde gelerek köylülerin olanakları ile iftar açsınlar.
2-Türkiye Odalar ver Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı üyelerini alarak sanayi şehrimizin varoş mahallelerindeki işçi evlerine misafir olsunlar. Akşam işçi evlerinde konaklayarak işçilerin koşullarında gece sahur yesinler. Sabah fabrikalara, tarlalara, atölyelere, inşaatlara çalışmak, iş aramak için yollara düşsünler. Akşam evlerine dönerek işçilerin olanakları ile iftar açsınlar.
3- Yoksulu anlamak: “Rejim yapar gibi oruç tutup aç kalmakla olur mu?” Yoksulu anlamak: Bir ay sahur-iftar sofralarını “kuş sütü” dahil donatarak oruç tutmak olur mu? Yoksulluğu, sağlıksız barınaklar, sosyal güvencesiz, açlık, sefalet içinde yaşam sürdürenler en iyi bilirler.
İFTAR ÇADIRLARI UTANCIMIZDIR.
Dünya ülkeleri yöneticileri; Kendi çıkardıkları yasalar, kendi çıkarlarına uygulamaları, adaletsiz paylaşımları, sömürü düzenleri içinde insanları ulus, inanç, mezhep, renk olarak ayrıştırıp yönetmeye ihtiyaç duyarlar. Kendi zengin yaşamları için iş gücünü kullanacakları kölelere ihtiyaç duyarlar. Zenginliklerini korumak için yoksulların yoksul olarak varlıklarını sürdürmelerine ihtiyaç duyarlar. Milli ve dini değerlerimizi kendi çıkarlarına kullanmak için ne Allahtan korkarlar ne de kullardan utanırlar.
-İftar çadırı, insani değer taşır mı?
-İftar çadırı, İslam inancı içinde var mı?
-İftar çadırı, Hz. Muhammet döneminde var mıydı?
-İftar çadırı, İslam inancına göre nasıl izah edilebilinir?
… Yoksullaştırarak kölelik koşullarında çalıştırdığınız halklar, zenginliğiniz uğruna kirlettiğiniz doğa, pis nefsinize uyarladığınız dini değerler, peşkeş çektiğiniz milli miraslar, insanlığa karşı işlediğiniz suçu “hayırsever” olma gösterişi hevesinizi “kirli paralarınız la” finans ettiğiniz iftar çadırları ile “hayırsever” unvanı alarak vicdanınızı rahatlatabilecek misiniz? Bir elinde küçük oğlu, sırtına sardığı kızı, eteğine yapışmış ortanca çocuğu ile elinde boş yemek tabağı kurduğunuz “iftar çadırı” önünde yemek alma kuyruğunda bekleyen ana’nın yoksulluğunu gazete ve televizyonlarınızda hangi vicdanla? Hangi inançla? Hangi insani değerlerinizle teşhir ediyorsunuz? Bunun sorumluluğunun utancını alnınızdan nasıl sileceksiniz?
…Aç gözlülüğünüzün, insanlıktan çıkışınızın,  milli değerleri peşkeş çekişinizin, Dini inancınızdan kopuşunuzun hesabını kime nasıl vereceksiniz? Allah sizi ıslah etin…
Hadi hayırlısı…