Ali Gültekin

3 Eylül 2014 Çarşamba

"ÖLÜM MANGALARI”


Sayın Vali
Sayın Belediye Başkanı
Sayın Emniyet Müdürü
Sayın İl Genel Meclisi Başkanı
Sayın kurum ve kuruluş temsilcileri bu çığlı birlikte duyalım!
MANİSA BÜYÜYOR!
Manisa, Sanayisi büyüyor. Manisa büyük şehir oluyor. Çevre kirliliği içinde de olsa bir üniversitesi var.
Manisa Türkiye ve yurt dışından gelen öğrencilere ev sahipliği yapıyor.  Amasya, Rize, Yozgat, Urfa, Tekirdağ’dan öğrenciler Manisa’ya geldiler.
Ayşe’nin babası Yozgat’ta inşaat işlerinden günde 40 Türk lirası kazanıyor,  baraka denilecek bir evde kirada oturuyor.
Mahmut, Urfa’da babasız büyüdü.  Annesi tarlada ırgat.  Oğlunu okutmak uğruna Harran ovasında çapa vurmadığı tarla kalmadı.
Tekirdağlı Cemal, Manisa’da tek tek iş yerlerini dolaşarak okul haçlığını çıkarmak için okul dışında çalışacağı iş arıyor.
Rizeli Aylin, geçim zorluğu içinde sabah öğrenci evinde yediği iki lokma ile karnı guruldayarak akşam ediyor.
Aileleri, “okusun, devlete, millete hayırlı gençler olsun ” temennileri ile çocuklarını devlete emanet ederken devlet de siz mülki amirlerine teslim etti.
TEDBİR ALINAMAZMIY DI?
Binlerce Muradiye kampüsü öğrencilerinin üzerine, onlarca “ölüm mangasından oluşan”  yüzlerce minibüsleri yolladık. Bu kadar Minibüs yerine daha çok yolcu taşıyan daha az belediye otobüsleri ile  yollardaki trafik kargaşası ortadan kurtulamaz mıydık? Minibüs şoförleri ne kadar eğitimli? Minibüsler ne kadar güvenli? Ne kadar denetleniyor? Kaç tanesinde özürlü merdiveni var? Kaç tanesi öğrenci taşımaya uygun?
NE DEĞİŞTİ?
Manisa -Muradiye kampüsü yolu soğuk asfaltın üstünde bir körpe kız bedeni yatıyor.  Parçalanmış bedenlerden akan kanı aileler görmesin diye toprak olanca gücü ile emiyor. Onlarca yaralının iniltilerini, acılarını ağaçlar, kuşlar, böcekler,  torak duyarak gözyaşı döktü. İnsanlık duydu mu? Biz duyduk mu? Manisa duydu mu? Değişen bir şey oldu mu?  Onlarca “ölüm mangasından oluşan” yüzlerce minibüsler çocuklarımızı taşımaya devam ediyor mu? Ne deşişti?
  ÖLÜMLER GÖRDÜK!
Yan yatmış hurda bir minibüsün yanı başında cansız yatan körpe bir kız bedeninden kanlar sızıyor. Başından akan kan annesinin ninniler söyleyerek taradığı siyah saçlarını kırmızıya boyamış. Günlerce iş yerinin vitrinde iç çekerek seyredip daha sonra kuruş kuruş biriktirdiği parası ile aldığı  çok sevdiği çantası sımsıkı tuttuğu  solgun elinin gevşemiş  parmakları arasından  içindekilerini dağıtarak yana savruldu.    “Acaba duyar mı “ diyerek attığı “Annem” son çığlığı Spil’de yankılanıp Manisa ovasına dağıldı.  Olmadı! Yürek sustu. Beden soğudu. Kapanmayan gözleri hala annesinin yoluna bakıyor. Gelsin, düşsün bedeninin üzerine, duş aldırarak havluya sardığı gibi sarıp, sarmalasın kolları ile bağrına bassın ister. Son kez, anne sıcaklığını ve kokusunu duymak,  bedenine yayılacak anne kokusu ile ebediyete intikal etmek için kapanmayan gözler anne yolu bekler.
Az ilerde son nefesini vermemek için direnen genç bir erkek bedeninin iniltileri ile yıldız indiriyor. Kervan durduruyor. Elleri ile gözyaşlarını gizleyerek dizleri tutmadığından yere çökmüş bir baba.  Ağıtlar yakarak kardeşini görmek için güvenlik şeridini aşmak isteyen bir bacının feryadını dağ, taş, uçan kuş duydu.
Biz duymuyoruz?
 Biz görmüyoruz?
 Biz değiştirmiyoruz?
Hala  “ kader” demeye devam mı edeceğiz…?

YETER Mİ?
Sizin acınızı  “başınız sağ olsun” sözcüğü dindirir mi? Yarım kalmış bedenlere  “geçmiş olsun”  sözcüğü merhem olur mu? Bütün bunlar acıları dindirmeye yeter mi? Ateş bizim evlerine düşmesini mi bekleyeceğiz?
NE Mİ OLMALI?
“Ölüm mangaları” Minibüsler Manisa-Muradiye kampüsü seferlerinden çekilemez mi?  Bunların yerine daha çok yolcu taşıyan daha az sayıda Belediye otobüsleri konulamaz mı?  Yasalar, uygulamalar, talimatlar bizleri korumak için çıkar. Hiçbir ama hiçbir yasa çocuklarımızın hayatından daha önemli değildir.
Çocuklarımızı “ Ölüm mangası” minibüslere üçer, beşer kurban vermeye tahammül gösteremeyiz, göstermemeliyiz.
Biraz bilgi
 Biraz ilgi,
Biraz vicdan ile çocuklarımızı trafik kazalarına kurban vermekten kurtarabiliriz.
Hadi hayırlısı…

GÜN GELDİ DEVRAN DÖNDÜ MÜ?

Ergenekon davası kararları üzerine zafer çığlıkları atılıyor, nutuklar okunuyor, tehditler savruluyor, ağıtlar yakılıyor, demokrasi aranıyor, sanıklar “ulusal kahramanlar” ilan ediliyor…

Kedi kendi yavrusunu mu yiyor?
Ergenekon’u yargılayan anayasa yeni mi icat edildi? Hak, hukuk, demokrasi yeni mi fark edildi? İnsan hakları, seçim yasası, özgürlükler yeni mi keşif edildi? Ergenekon davası öncesi bu yasalar ile kimler yargılandı? Bu uygulamalar ile bugün “haksızlık ediliyor” diyenler aynı uygulamalar ile kimlere haksızlık ettiler…

Hangi demokrasi?
Ergenekon sanıklarının çoğunun 1992-1993 yılı arasında görevdeydiler.  99 yargısız infazda, 14 dur ihtarında, 40 kişi işkencede, 18 gazeteci mesleki çalışmalarından öldürüldü. Onlarca faili meçhul, onlarca gözaltında kayıp yakınları hala yürek acısı içinde kayıplarının kemiklerini aranıyorlar… Toplatılan gazete, kitap, dergiler, yazarlarına verilen hapis ve para cezaları… Peki, o zaman görevde olanlar hangi demokrasiyi uyguladılar? Bu gün hangi demokrasiyi istiyorlar?

Vakit henüz geç değil.
Kin, nefret ve intikam duygularından vaz geçebiliriz. Din, dil, renk, ulus ve mezhep ayrılıklarımıza hoşgörü ile yaklaşarak kardeşlik duygularımızı güçlendirecek hak ve özgürlükleri el birliği ile inşa edebiliriz.

Ergenekon baş koyacak omuz arıyor.
Katkı sunmadıkları Cumhuriyete tutunuyorlar…
Bütünleşemedikleri Atatürk’ü arıyor…
Özümseyemedikleri nutuktan medet umuyorlar…

Ayrıştırdıkları halkın desteğini arıyor, Amerika kösteğinden kurtulmak istiyorlar…  Bilmezler mi ki, Halk olunmadan halkçı olunmaz.

Kim için demokrasi!
Ergenekon Davası sanıklarının gözaltına alınış biçimi, evlerinin aranması, savunma haklarının kısıtlanması, sahte delil oluşturulması benzer birçok hukuka aykırılıklar karşı demokrasi talebimizi daha aktif savunmalıyız. Sanıkların hepsini “suçsuz” görme, “ulusal kahramanlar” ilan etme körlüğünden de kurtulmalıyız. Bize sormazlar mı? Bin operasyon yapanlar, kurşun atıp kurşun yiyenler nerede?
Bugün “anti demokratik uygulamalar var” diyen Ergenekon sanıklarının demokratik haklarını görevli oldukları dönemlerde anti demokratik uygulamalar içinde inim inim inlettikleri halklar arıyor. Demokrasi mücadelesi içinde en değerli evlatlarını veren ama insanlıklarından ödün vermeyenler demokrasi ve özgürlüğün herkes için olduğunu savunuyor.

Bulandırdıkları suda kimler balık avladı?
Özel Harp Dairesi, Seferberlik Tetkik Kurulu, MGK, JİTEM ve yargı, medya ayağı içinde görev alanlar hangi anayasa hukukuna dayalı uygulamaları ile  “ulusal kahraman” oldular?  “Ulusal kahraman” ilan edilenler 6-7 Eylül azınlıkları yıldırma ve kaçırtma, 1 Mayıs 1977,12 Eylül, Kahramanmaraş, Sivas, Başbağlar, Çorum, Malatya, Gazi, 16 Mart Katliamı, Abdi İpekçi Cinayeti, Özal’a, Ecevit’e Suikast, başta Uğur Mumcu olmak üzere onlarca aydın cinayeti içinde yer aldılar mı? Susurluk Çetesi’nin faaliyetleri, 28 Şubat, Cumhuriyet gazetesi saldırısı, Danıştay Cinayeti ile bulanık suda ne arandı?  “ulusal kahramanlar” bu kanunsuzlukların neresindeydiler?

Kızılelma koalisyonu ne istiyor?
Veli Küçük ’ten Doğu Perinçek’e, Ermeni, Kürt, ulus ve inanç özgürlükleri için yazıp çizenlere karşı başlatılan linç kampanyaları hangi demokrasi gereği yapıldı? Talat Paşa Komiteleri, yürüyüşler, Beyazıt meydanı eylemleri, liberal aydınlara karşı savcılıklara yapılan ihbarlar, Anayasa Mahkemesi aracılığıyla AK Parti’yi kapattırma çalışmaları hangi demokrasinin inşasıydı?

“ulusal kahramanlar” ne istiyor?
Hangi demokrasiyi savunuyorlar?
Hangi Cumhuriyeti savunuyorlar?
Hangi Atatürk’ü savunuyorlar?
Hangi Türkiye’yi savunuyorlar?
Hangi halkları savunuyorlar?
Herkes için demokrasi

Demokrasi istemi ile iktidara gelen Menderes hükümeti anti demokratik uygulamaları başlattığında yolu kesilince kendileri demokrasi istediler. Menderesleri anti demokratik uygulamalar ile asanlar sonrasında kendileri için demokrasi istediler. Mendereslere karşı “Üçe üç” diyerek intikam çığlıkları ve alkışlar ile Denizlerin idam cezasını onaylayan Demirel şimdi demokrasi istiyor. Faşist darbeci uygulamalar ile 12 Eylül’ü hazırlayıp yönetenler bugün demokrasi istiyorlar…

Çok dikkatli olmalıyız
Türkiye anayasası insan hakları ile örtüşmeli. Anti demokratik tüm uygulamalar ortadan kaldırılmalı. Din, dil, ulus, renk, mezhep ayrışmasına karşı birlikte yaşamımız güçlendirilmeli. Ergenekon ve diğer tüm davalardaki yargı kararları demokrasi ve hukuk kuralları içinde olmalı. AK Parti iktidarı; sürekli İslam’a vurgu yapan söylemlerden ve Ortadoğu’da İslamcı iktidar yürüyüşlerinin önderliğine soyunma girişiminden, Türkiye halklarının emek, barış, demokrasi istemini Ergenekon Örgütü’nün organizasyonu olarak göstermekten vazgeçerek iktidar gücünü daha çok demokrasi ve özgürlükler için kullanmalı… Bugün elindeki gücün yarın başkasının eline geçebileceği gerçeğinden yola çıkarak ısrarla demokrasi ve özgürlüklerden yana olma tutumumuzu sürdürmeliyiz.
Hadi hayırlısı…

İNTERNET (G)ERİ-ŞİM


Türkiye kamuoyu  yasaları gereği uygulanmamalı.
AB, yasaları gereği uygulanmamalı.
Amerika, özgürlükler gereği uygulanmamalı.
Demokrasi gereği uygulanmamalı.
İnsan hakları gereği uygulanmamalı.
 TEPKİLER…
-Muhalefet karşı
-Gençlik “geleceğime bir yolunu bulur girerim"
-Köylü, "mazota da kısıtlama gelsin" demiş…
-İşçi, “asgari ücrete de yasak gelsin maaşlar fora”
-Öğrenciler tabletlerini bekliyor.
-Cim bom köşe vuruşu yapıyor.
-Kanarya topu auta attı.
-Trabzon ofsayt’ e düştü.
-Çarşı yasal olmayan ne varsa karşı.
ULUSLARARASI ANTLAŞMALAR
-ABD Dışişleri Bakanlığı: Önerilen tedbirlerin ifade özgürlüğü konusundaki uluslararası standartlara uyumlu olmadığına dair kaygıları taşıyoruz.
 -Avrupa Birliği: Türk halkı daha fazla kısıtlamayı değil, daha fazla şeffaflığı hak ediyor.
-AB Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle: İnternet yasası ciddi endişeler yaratıyor.
-HRW: İnsan Hakları İzleme Örgütü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "Türkiye'nin zaten kısıtlayıcı olan internet yasasına yapılan yeni değişiklikleri veto etmesi gerektiğini" bildirdi.
-CPJ-Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi: Basın Özgürlüğünün Risk Altında Olduğu Ülkeler Raporu'nda, Türkiye ilk on ülke içinde yer aldı.
-Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı –AGİT:  İnternet kullanıcılarının iletişim verileri erişiminde herhangi bir kısıtlama olmamalı.
-Şanghay İşbirliği Örgütü,  "Kabul edilemez"
ULUSLARARASI KAMOYU
Neue Osnabrücker Zeitung: Türkiye Başbakanı'nın Berlin ziyaretinin dönüm noktası olduğuna inananlar, yanıldı. Ankara'ya döner dönmez internet sayfalarının mahkeme kararı olmaksızın kapatılmasını öngören bir yasayı meclisten geçirdi.
Weser Kurier: Meclis'ten geçen internet yasası... Erdoğan bunları yaparak, AB ile birçok köprüyü atmış oluyor. Birçok uzman yasanın en geç Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde durdurulacağı konusunda hem fikir.
İngiliz Guardian:  Türkiye  `zalim´ internet sınırlamalarını kabul etti.
Financial Times:  Parlamento´da kabul edilen ve  internet erişiminde kısıtlamalara giden yeni kanunun Avrupa Birliği yetkililerince sert bir biçimde eleştirildi.
Reuters: İnternet erişim yasanı ifade özgürlüğünü kısıtladı.
BBC: Yasa ile hükümetin internet üzerindeki kontrolünü sıkılaştıracak.
AFP: Başbakan Erdoğan’ın ifade, bilgiye erişim özgürlüğü ve araştırmacı gazeteciliğe son saldırısı.
Corriere Della Sera: Türkiye’de internet susturuldu.
Repubblica: Türkiye’de internete darbe.
Der Spiegel: Erdoğan ikiyüzlü. Merkel’in yanında kibardı.
HALİMİZ NİCE OLUR?
Türkiye, Avrupa, Amerika, Şanghay İşbirliği Örgütü, Dünya kamuoyu internet erişim yasasına karşı olduklarını açıkladılar.  Çin Devlet Başkanı X Jinping randevusuna gelmedi’. ‘Kuzey Kore Devlet Başkanı, Kim Jong On telefonlarıma çıkmadı’ onların görüşün alamadım.  ‘Attığım çok mu belli oldu?’ Bu kadar tepkiye rağmen Cumhurbaşkanı yasayı onaylar mı? Onaylarsa ne olur? Dünyanın sonu olmaz. Ozan: (beni biz yaparsak) Çeke çeke biz bu dertle ölürüz… Yaşarsak Türkiye’yi nereye götürür? Yasal statü ile internete tıklayamayanlar nereye tıklarlar? Orasını bilemem.
Hadi hayırlısı…

SEVGİMİZİ BÜYÜTELİM

Hala vicdan sahibi insanlarımız var.
Hala devrelerimizden su akıyor.
Hala denizlerimizde balıklarımız oynaşıyor.
Hala yan yana kardeşlik sergileyen ormanlarımız var.
Hala dağlarımızda yaban hayvanlarımız dolaşıyor.
Hala bir birbirinden selamını esirgemeyen insanlarımız var.
Hala din, mezhep, ırk, renk, dil farkı gözetmeden hoşgörü içinde yaşayabiliyoruz.
Hala günaydın diyebileceğimiz komşularımız var.
Hala köyünü, şehrini, ülkesini seven vatanseverler var
Hala üretimden yana milli değerlerini savunan işçilerimiz var.
Hala tarım ve hayvancılığı yaşatan köylülerimiz var.
 Hala ancak eğitimli toplumun kalkına bileceğine inanan aydınlarımız var.
Hala gök maviliğinde göçmen kuşlar uçuyor.
Hala bu güzel ülkede kardeşçe birlikte yaşamak isteyen halklar var.
Hala gündüzlerimizde güneş, gecelerimizde ay ışığı var.
-Ülkemizde son ağacın kalmasına müsaade etmeyelim.
-Ülkemizde son balığın kalmasına müsaade etmeyelim.
-Ülkemizde son ırmağın kalmasına müsaade etmeyelim.
-Ülkemizin tüketici topluma olmasına müsaade etmeyelim.
Yaşıyoruz.
Yaşayacağız,
Yaşayalım,
Bir ağaç gibi tek ve hür bir orman gibi kardeşçe sine.
Hadi hayırlısı…

KAÇAKÇI MIYIZ?

Kaçak tütün,Kaçak mazot,
Kaçak et,
Kaçak sigara,
Kaçak peynir,
Kaçak telefon,
Kaçak eletirdik,
Kaçak araba,
Asker kaçağı,
Su kaçağı,
İnsan kaçağı,
Toprak kaçağı…
YABANCI MARKA HAYRANLIĞI
Avrupa’dan giyiniyorum.
Amerika’dan aldım.
Viyana’da yaptırdım.
Paris’te diktirdim.
İtalya’dan getirttim…
SUÇ ALANDA MI? ALDIRANDA MI?
Cumhuriyet döneminde kaçakçılarımız var mıydı? Kaçakçılık kanımıza nereden girdi?  Dünya markası olmuş birçok ürünün hammaddesi, dikimi, üretimi Türkiye’den olmasına rağmen Türkiye de markalaşmamamızın tek nedeni görgüsüzlük, ilgisizlik, bilgisizlik ve denetimsizlik.  Kanunların uygulanamaması.  Meslek guruplarına özgü yasal düzenlemelerin yapılarak uygulanmaması. Mesleki eğitim seviyesinin yükseltilememesi. Bütün bu olumsuzlukları aşmanın temelinde ülke sevgisi yatmakta. Ne zaman ki insan sevgisi, ülke sevgisi para sevgisinin  önüne geçer önce biz vatandaş olarak asaletimizi tasdikledir iz  sonra ürünlerimizi markalaştırabiliriz.
DEĞERLERİMİZE NE OLDU?
İlkokulda başlayarak yerli malı haftaları yaptık yerli mallarımız nerede? Önce vatan! Dedik, vatanımız kaçak mallarla dolup taşıyor…
ATATÜRK NE DEMİŞ? BİZ NEREDEYİZ?
-Herkes ulusal görevini ve sorumluluğunu bilmeli, memleket meseleleri üzerinde o düşünceyle, düşünüp çalışmayı görev edinmelidir.  
-Kendiniz için değil, bağlı bulunduğunuz ulus için elbirliği ile çalışınız. Çalışmaların en yükseği budur.
-Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygar buluşlardan azami derecede istifade etmek zorunludur.
-Bir milletin başarısı, mutlaka bütün milli güçlerin bir istikamette oluşmasıyla mümkündür. Bu nedenle bilelim ki, elde ettiğimiz başarı, milletin güç birliği etmesinden, ortak hareket etmesinden ileri gelmiştir. Eğer aynı başarı ve zaferleri gelecekte de tekrarlamak istiyorsak, ayni esasa dayanalım ve aynı şekilde yürüyelim.
Başka söze ne hacet,
Hadi hayırlısı…

OBASYA YUND DAĞLARINDA

Alaca karanlıkta kalkıp salon penceresini açıp, büyük evinin küçücük bahçesine baktığında cam ağacının heybetli duruşuna rağmen yalnızlığındaki hüznü fark eden Mustafa Pala hüzünlendi.  Doğaya saygısından dolayı daha fazla sahip çıkamama duygusundan başını kaldırıp Spil’e bakamadı…
NEDEN 1+1?
Tek tek yüzüne damlayan yaşlı gözlerini evinin odalarında gezdiren Pala, Kocaman salon, üst katta 1.2.3 oda, bir üst katta devam eden odaları hesapladı.  Koca evde yaşayan yalnızca iki kişiydiler. Her sabah gazetesini okuduğu koltuğa oturdu. İnsanlığın doğayı hoyratça kullanıyor olmasına öfkelendi. Gözlerini evinin büyük salonuna dikti. Salonunu biraz geri çekerek boşalan yere iki limon ağacı dikti. Yukarı katta iki odayı kaldırarak 3 çınar, 1 yasemin, 1 iğde ağacı yerleştirdi.  Evi küçülterek1+1 konumuna getirdi. Oturduğu yerden “Bunu nasıl düşünemedim” diyerek kendine kızgın bir şekilde ayağa kalktı.  Uyuyan eşini kaldırmak, hayallerin,  onunla paylaşmak istediyse de, eşinin geç yattığını bildiğinden uyandırmaya kıyamadı. Kitaplına yöneldi. Kentler ve kooperatifler konulu notlarını karıştırdı. Uzun süredir üzerinde çalıştığı 1+1 dosyasını raftan çıkararak eline alıp, “o gün bugün” diyerek hedefe kilitlendi.
MANİSA’DA 1+1 KONUTLAR YÜKSELİYOR
Dün, Mustafa Pala’nın öncülüğünde, dönemin koşulları ve Manisa’nın ihtiyaçlarını belirleyerek kurulan Manisa Birlik kooperatifi, konut-yeşil meydan-sosyal alan-heykel tasarımları bugün Manisa’da tek nefes alabileceğimiz yerleşim alanları. Bugün, büyük konutların küçük bahçelerini terse çevirerek ihtiyaca göre küçük konutlar, büyük bahçeler tasarlanarak 1+1 konutlar inşa ediliyor.  
OBASYA YAŞAMI
Mustafa Pala, köy yaşamının yok olunduğunu, kentlerde insanların yalnızlaştığı düşünürken Moğolların bir şey yapmalı parçası aklına geldi.  Kırgız, Kazak, Özbek obalarında günümüzde süren geleneksel Oba yaşamını düşündü. Atalarımızın yaşadığı; yurt, oymak, boy, kolları uzun süredir incelediğinden bu konuda oldukça donanımlıydı.  Okuduğu kitapları, seyrettiği belgeselleri, filmleri,  gezdiği mekânları, çalışma notlarını bütünleştirdi…
YUNT DAĞLARINDA OBASYA YAŞAMI YENİDEN BAŞLIYOR
…Şaha kalkmış Kazak atının üzengine ayağını koyarak Çerkez at binicisi çevikliği ile atın üzerine atlayıp dizginleri sıkıca tuttuğunda at yönü Yunt Dağlarına çevrildi. Muradiye, Yağcılar, Sümbülleri dörtnalla geçti. Orta Köyün girişindeki hayvan barınağına çevrilmiş eski Yunt Dağı evinin bahçe duvarından Atın dizginlerini sıkıca çekerek durdurdu.  Eski Yunt Dağı evinin avlusunda köylü kadın keçilerini sağıyor. Yan evin önünde yanan odun sobasının üzerinde ateş isinden kararmış çaydanlıktaki su fokur, fokur kaynıyor. Küçük bir kız çocuğu evin bahçesindeki kümesten tavukların çığlıkları arasından aldığı iki yumurtayı dikkatlice elinde tutarak mutfak kapısına doğru yürüyor.  Karşı evin bahçesinde domates, tere ve patlıcanların içindeki yaban otlarını seçen kadının sırtında sarılı bir erkek çocuğu ağlıyor.  Fatma ana sabah namazı sonrası evin salonuna kurduğu halı tezgâhına Umay motifleri ilmekleri atarak tarih işliyor. Kalaycı Mustafa düğün hazırlığında olan Ayşe kadının bakır kazanının parlatırken kalay kokusu köye yayılmış durumda.  Emekli Halil akşam torununa söz verdiği yay ve oku torunu ile birlikte yapmak için köy dışındaki bahçesindeki ağaçtan kestiği iki dal ile eşeksırtında köye girdi. Muhtarın radyosu evinin açık penceresinden bütün köye 06.00 ajansını veriyor.  Mustafa Pala, gerçeğe dönüştüreceği hayallerini büyütürken odun ateşinde pişmiş bir bardak süttü ikram etmek için yanına yaklaşan köylü kızı fark edemedi. “Amca Attan insene” sözü ile hayallerini diri tutarak kendine geldi.  Atından inerek köylü kızın elinden sıcak keçi sütü ile evinin avlusunda köy yapımı fırında ev ahalisine ekmek pişiren Nazlı hanımın yanına gitti. Bahçesindeki çam ağacının altında sıcak köy ekmeği, keçi peyniri, yağı, bahçe domatesi, tere yumurta…  İle kahvaltı yapan Hasan Efendi ve çocuklarına selam vererek yanlarına oturdu.
Mustafa Pala’ya sofrada yer açan Hasan Efendi:  Biz geleneğimizi yaşatamadık. Gençlerimiz üçer beşer köyleri terk ediyor. Devlet kültürel değerlerimiz olan obalarımızı korumamız için bizlere destek sağlamıyor.  Obamız Asya’dan gelen Türk boyu Atalarımızca kurulmuş. Hasan Efendi, konuşmasını sürdürüyordu ki, Mustafa Pala elindeki sıcak sütü masaya koyarak birden ayağa kalktı. “Obasya evet Obasya” diyerek mırıldandığını fark eden Hasan Efendi  “Mustafa Efendi neden kalktın?” dediğinde Mustafa Pala Hasan Efendi’yi duymadı.  Türkmen Şelalesi, Aigai, Kilise… Tarihi yerler, Yunt Dağlarındaki Türkmen yaşamı, yok olan halıcılık, okçuluk, demircilik, kalaycılık,  hayvancılık, el sanatlarına akıp gitti… Sağa sola koşturan öğrencinin elinde sallayarak çaldığı okul zilinin Spil’de yankılanan sesi ile kendine geldiğinde OBASYA ismi kesinleşmişti.
ZAMAN GEÇİDİ MÜZESİ
Mustafa Pala: Yunt Dağı evleri, Türkmen oba kültürü yaşatılmalı. Köy yaşamı geliştirilip, zenginleştirilmeli. Atalarımızın geçmiş yaşamları zaman geçidi müzesi olarak hayata geçirilmeli. Bölgemizin tarihi, kültürel zenginliği turizme açılmalı. Bahçemizde sebzeler, meyveler, bitkiler yetişmeli. Hayvancılık geliştirilmeli, el sanatlarımız tekrar üretilmeli, kentlerde yalnızlaşan insanlarımız köylerimizde muhabbet içinde olmalı… OBASYA şeması çiziliyor, mekânı belirleniyor, çalışma arkadaşlarını oluşuyor…
 Mustafa Pala,  Altan Türe, Yaşar Coşkun, Volkan Anık, Ömre Yılmaz yan yana geliyor.  Bilgiler, yetenekler harmanlanıyor. Yüz oba çadırı, yüzlerce köy özlemi çeken Odabaşlar, OBASYA’nın temelleri atılıyor.
Hadi hayırlısı…

BİL BAKALIM KİM?

Devleti „derin“  bilinen
„Paralel yönetimi“ delinen
Kutular ile kırize  gelinen…
Bil bakalım kim?
Askerleri darbeci anılan
Polisi F tipi sanılan
İşçler “kan-tar”, Memurlar “hantal”, öğrenciler anarşist görülen...
Bil bakalım kim?
Ana ya- sı  darbelerde ıkmış
Siyaseti hukluğa akmış
Yürütmesi depara kalkmış
Bil bakalım kim?
Dolar ikilemiş
Euro üçlemiş
Borsa dörtnala
Yoksulluk şaha kalkmış...
Bil bakalım kim?
İthal saman
Komşu  duman
ABD  yaman
AB aman aman
Bil bakalım kim?
AVM ler ile sarılmış
Bakkalara  darılmış
Gelenekleri yarılmış
Bil bakalım kim?
Tarlalarında sebze meyve bitmez, fabrika bacaları tütmez, köylerinde horoz ötmez.
Birazımız elit
Ağızlarımızda kilit
Azımız boğazına kadar ultra tok
Çoğumuzun cüzdanı cepte  para yok...üretmeden tüketen...
Bil bakalım kim?
Cevap Anahtarı:
Bağırırken: Ulan!
Çağırırken: Lan!
İntikamı: Kana kan!
İp ucu:
AB’yi denedik, demokrasiyi darbelerle enedik, hoşgörüyü aynalı beşşiğe beledik. Gölgede tembel tembel yatan, kalabalıkta palavra atan, memleketin değerlerini yabancı sermayeye satan. İnsan haklarına sahip çıkmaz, iş yapıp arkasına bakmaz, akmayan, kokmayan, korkmayan... Her duyduğuna alkış çalan, yalandan haz alan, lafı sözü anlamadan kavgaya dalan, para,-çek-senet  tahsiline mafyayı salan...
Cevap:
Ne mutlu Tüüüür... diyene mi desem....bir ... dünyaya bedel olur mu? İçimden  Ya sev ya terket geçiyor.
Tele kulak joker hakkımı kullanmak istiyorum...
-Bu yarışmacı zad da kim?  
Biz vatandaşlık hakkımızı aramıyoruz.  Zat jokker  hakını arıyor. Kesin bu zat dış güçlerin maşasıdır...
Hadi hayırlısı...

İNSANMIYIZ ?

Elindeki çöpünü yere atanlar insan mıyız?
Piknik yaptığı yerde atıkları bırakanlar insan mıyız?
Doğa, hayvan ve vatan sevgisi olmayanlar insan mıyız?
Evinin önünü temiz tutmayan yerleşimciler insan mıyız?
Milli değerlerini koruyamayanlar insan mıyız?
Araç yolundan yürüyen yayalar insan mıyız?
Yaya işaretlerinde, kırmızı ışıkta durmayan sürücüler insan mıyız?
Yaşam hakkına sahip çıkmayanlar insan mıyız?
Köyüne, kasabasına, şehrine, ülke değerlerini sahiplenmeyenler insan mıyız?
İNSANMISINIZ?
Özürlü ve sağlıklı insanlara sosyal yaşam alanları yapmayan yöneticiler insan mısınız?
Milli gelirimizi İnsanların parasız eğitimi için kullanmayanla yöneticiler insan mısınız?
Milli gelirimizi insanların sağlıklı yaşamı için kullanmayan yöneticiler insan mısınız?
Doğal yaşa alanlarımızı imar kirliliği ile yok ederek ranta çeviren ülke yöneticileri insan mısınız?
Ülke yönetiminde yer alma duyarlılığı göstermeyip söz sahibi olmayanlar insan mısınız?
İnsanları, renk, mezhep, inanç, milliyet, yöre, dil olarak ayıranlar insan mısınız?
Birlikte yaşama ayrımcı davrananlar, ortak yaşamı algılayamayanlar insan mısınız?
Sevgi ve saygıyı metalaştıranlar insan mısınız?
İnsani değerlerine sahip çıkmayanlar insan mısınız?
BİZ İNSAN MIYIZ?
Önce kendimizi sorgulayacağız insan mıyız?  Biz insan mıyız? Nedir insanlık?  Nedir insani değerler? Nedir insanca yaşamak? Bu değerleri dünya görüşümüz ve yaşamımız ile bütünleştirememişsek insan olmaktan söz etme hakkımız var mı?
Gelin; nefretleri, kinleri, ayrışmayı, dışlamayı, ötelemeyi… Bırakarak insan olalım.
Hadi insani değerlere sahip çıkmaya
Hadi insan olarak birlikte yaşamaya
Hadi hayırlısı…

NEREYE SÜRÜKLENİYORUZ?

Cumhur Başkanı: Gezi olayları ile 17 Aralık arasında bir paralellik görmüyorum.
Başbakan: Paralel devlet var. Gezi olayları ve yolsuzluk tutuklamaları dış güçler ve içerdeki işbirlikçilerinin komplosudur.
TBMM Başkanı: Yargı bağımsızlığı ölmüştür.
Muhalefet: Devlet tıkanmıştır.
Yargı: Müdahale var çalışamıyoruz.
Polis: Biz kimsenin polisi değiliz.
Bakan: O paralar oğlumun villasının satışından elde edilen paradır.
Cemaat: Evinize ateşler düşsün.
Milletvekili: O cemaat orduya kumpas kurdu.
Ordu: Hükümet mensuplarımızı komplo ile içeri attı.
Halk: Sosyal devletimiz olamadık.  Geçinemiyoruz. Mutsuzuz, kurumlara güvenmiyoruz…
GÜVEN YOK
Devlete güven kaldı mı?
Hükümete güven kaldı mı?
Bakanlara güven kaldı mı?
Yargıya güven kaldı mı?
Orduya güven kaldı mı?
Polise güven kaldı mı?
SORUNLARIMIZA ÇÖZÜM YOK
Eğitim sorunumuz çözüldü mü?
Sağlık sorunumuz çözüldü mü?
Ulaşım sorunumuz çözüldü mü?
Barınma sorunumuz çözüldü mü?
Sınav sorunumuz çözüldü mü?
Geçinme sorunumuz çözüldü mü?
Vatandaşlık sorunumuz çözüldü mü?
İnanç sorunumuz çözüldü mü?
Demokrasi sorunumuz çözüldü mü?
NEREYE KADAR?
Nereye sürükleniyoruz?
Kime güveneceğiz?
Sorunlarımızı kim çözecek?
Ne yapmalı?
Hadi hayırlısı…

KİM BU HAYIRSEVERLER?

Ülkeler zengin ve yoksul sınıflarını ana yasaları ile    ortaya  çıkarırlar. Bir ülke zengin ve yoksullarını kanunları ile korur. Bir ülkede zengin ve yoksul arasında uçurum varsa o ülkenin sistemi sörekli  ona uygun olarak şekillendirilmesindendir.
BU HAYIRSEVER NEREDEN ÇIKIYORLAR?
-Vatanın asil evlatlarının en zor işlerde sosyal siyasal hakları yasaklanarak veya göstermelik uygulamalar ile asgari ücret sisteminin sonucu kölelik şartlarında işçilerin çalıştığı fabrika patronlarından  
-İşveren ve İşletmeci kimliği olan ihale avcılarından
-İmar vurgunu, banka soyguncusu çetelerden
-Sanayici aynı zamanda medya patronlarından
-Kalemi paraya çalışan köşe yazarları sürüsünden
-Yandaş, Candaş, Ülküdaş, sırdaş ayrışmaları ve din, mezhep, tarikat ilişkileri üzerinden milli değerlerimizi talan eden leş kargalarından
-İş takipçisi, kaldır, eli sallabaşı al maaşına uygun seçilen milletvekilleri çevrelerinden.
-Milli ve dini duygularımızı kullanan çevrelerden
Bunları uzun uzun anlatmaya gerek yok. Tümü aynı ipten dokunmuş işbirlikçilerdir. Halk ve hak tanımaz, vatanseverlik duyguları sermaye severliğe dönüşmüş çıkar ve makam düşkünüdürler. Sermayesinin gücü ile medyayı kullanarak bukalemun gibi kılıktan kılığa girerek kendi koşullarına göre renk değiştirirler. Memleketin “saygın” kişileri olarak kasılarak gezer, siyah gözlüklerinin arkasından zavallılar diyerek halkın samimi duyguları ile alay ederler.
HANGİ HAIRSEVERLİK!
-Milli gelirimizi çalarak, milli değerlerimizi kullanarak edindikleri haksız kazançların vergisini vermeyerek okul yaptırır hayırsever olurlar.
-İhale, talan ve yolsuzluklardan edindiği servetle saygın “zat” olur evinden çıkamayan özürlü bir vatandaşa tekerlekli sandalye alarak hayırsever olurlar.
-Asgari ücret koşullarında, sosyal siyasal haklardan mahrum sendikasız inim inim inleterek çalıştırıp emeklerini sömürüp, onurlarını ayakaltına alarak yoksullaştırdıkları halkın hastalarını tedavi ettirirler, çocuklarına bursa verirler. Evlerine bulgur, fasulye, kömür gönderiler…
ANA VATAN-DEVLET BABA
Özgürlükler, eşitlik, hak, hukuk nerede? Milli birlik nerede? Din, mezhep, inanç kardeşliği… Nerede? Nerede? Nerede?
Vergimizi verdiğimiz, Vatan bekçisi olarak askere gittiğimiz, uğruna öldüğümüz ana vatanımızda bizi kim yardıma muhtaç duruma düşürüyor. Devlet baba nerede? Sosyal devlet sorumluluğu nerede? Halk neden yoksullaşarak yardıma muhtaç duruma düşürülüyor? Devlet sorumluluğu nerede?
BU VATAN EVLATLIĞI?
Yoksullar; İşçi, işsiz en düşük ücrete çalışırlar. İşçilerin, emeklinin vergisini, sigortası maşından peşin alınır.
İşsizler, sosyal güvencesi olmayan işlerde çalışırlar. Sosyal hizmetlerin en az gittiği yoksul mahallelerde derme çatma evlerde otururlar.
Yoksullar; Devlet güvencesi olmayan, yasalarla korunmayan, bizzat devletin uygulamaları ile yoksullaşanlar, vatansever, namuslu, hoşgörülü, paylaşımcı vatan evlatlarıdır.
Vatana en çok asker buradan gider. En çok şehit buralara gelir. Tüm varlıkları ile yanında oldukları devlet ana vatanın halkına; sağlık, eğitim, barınma ve sosyal hizmetler gibi devlet hizmetlerini para karşılığı ile verir.
DEVLET EVLATLARI!
Devlet araçları, makamları, konutları, lojmanları, tesisleri, askeri, polis hizmetleri, yargı desteği, olanakları sonuna kadar sunulur.  Güvenceye almak için kendilerine uygun yasalar çıkarılır. Daha rahat yaşam sürmek için düzenlemeler yapılır. Daha çok kazanmaları için göstermelik yasal düzenlemeler ile moralleri hoş tutulur. Toplumsal tepkiye karşı polis ve askeri koruma  devreye sokarak devlet baba Anavatanın halkından zengin “asilzade” çocuklarını korur. Devlet babanın göz nuru “asilzadeleri” zenginleşirken Ana vatanın halkı yoksullaşır. Sonunda devlet babanın “asilzadeleri” yardımsever, Anavatanın halkı yardıma muhtaç olur. Babası devlet olan “asilzadeler yardım sever olur.” Ana vatanın halkı yardıma muhtaç duruma düşürülür.
Asıl yardımseverler helal lokmasını paylaşanlardır.  Allah devletin  “asilzadelerinin” haram paralarını anavatanın halkının kursağına düşürmesin…
Hani eşitlik?
Hani kardeşlik?
Hani dini duygular?
Hani milli duygular?
Hani vatanseverlik?
Hadi hayırlısı…

ÇOCUK KAL GENÇ OLMA

Sakın büyüme çocuk. Seni orandan burandan çekiştirerek  “eğecek”, “bükecek”, şekillendirecekler. Saf ve temiz dünyana kin tohumları ekerek nefret biçmek için Akbabalar gibi üzerinde uçacaklar.
KORKULAR İLE YAŞADIK!
Ferman korkusu ile yaşadık-yaşamıyoruz
Zaptiye korkusu ile yaşadık-yaşıyoruz
Darbe korkusu ile yaşadık-yaşıyoruz
İşkence korkusu ile yaşadık-yaşıyoruz
İdam korkusu ile yaşadık-yaşıyoruz
Kominizim korkusu ile yaşadık-yaşamıyoruz
Şeriat korkusu ile yaşadık-yaşıyoruz
Bölünme korkusu ile yaşadık-yaşıyoruz…
KORKULAR İLE BÜYÜYORUZ!
İnancımızı, Allah sevgisi yerine Allah korkusu ile öğrendik-öğreniyoruz. Vatandaşlığımız, kendimizi özgürce ifade etme yerine baskıcı yasalar ve adaletsiz uygulamalar ile test edildi- ediliyor.
Mesleği, usta korkusu ile  “öğrendik-öğretiyoruz. İş  yerimizde atılma korkusu ile çalıştık-çalışıyoruz.
Hala yığınlarca kadın başını sokacak “evi”, “yiyecek ekmeği” olduğu için kocasının zulmüne  “itaat etti- ediyor”.
 Kızlarımızı gelenek, töre, baba,  kardeş korkusu ile “yetişti-yetişiyor”. Çocuklarımıza,
Polis, Asker, öcü korkusu ile yemek yedirdik-yediriyoruz.
Alacağımıza, mafya korkusu ile tahsil ettik-ediyoruz…
KİME NE FAYDASI OLUR?
-Şununla oturma
-Bunu giyme
-Onu okuma.
-Burada gezme
-Onlar
-Bizler…
Şekillere sokarak şemalar çıkarmayı ne kadar seviyoruz? Sevgi pınarından çağlayarak akan suyun yatağını değiştirerek tek kanala verme ne kadar doğru? Suyun coşku ile akışını hangi engellerle tutabileceğiz? Allah korusun!  Bir de kükreyip aşarsa bendini, nice olur halimiz?
GENÇLİK GELECEĞİMİZ DEĞİL Mİ?
Üretmeyen, paylaşmayan, tüketici, bana neci, duygusuz, duyarsız, bencil bir genç kuşağın yetiştirilmesinin kime ne faydası olacak? Ön yargıları geliştirilen, ayrıştırılan, ötekileştirilen gençliğin devlete, millete hangi geleceği sağlayacak?  Gençliğin çözüm bekleyen somut sorunlarını görmezden gelenler, kulak tıkayanlar “ya kısmet” diyerek sürek avına mı çıkıyorlar? Soyut gündemler yaratanlar peşleri sıra sürü gibi gençliğin gideceği sanarak ellerinde asası, sırtlarında abaları ile yollara düştüler.  İçimden, Allah onların bu kadar kin ve nefret içeren isteklerinden uzaklaştırsın, ıslah etsin ve kurtarsın demek geldi.
BİLEN    VAR MI?
-Gençlerin; Eğitim, yurt, geçim, ulaşım, barınma sorunlarını bilen var mı?
- Gençlerin; Sosyal siyasal haklarını bilen var mı?
-Gençlerin, öz güvenleri nasıl gelişir bilen var mı?
HABERİN VAR MI MANİSA?
-Muradiye kampüsünün yolu toz duman içinde haberdar olan var mı?
-Muradiye kampüsü çevre düzenlenmesi görüntü kirliliği içinde önemseyen var mı?
-Muradiye kampüsü-  Manisa öğrenci taşıma ücretlerini bilen var mı?
-Manisa’da yurt sorununu ve yaşamlarını bilen, gören var mı?
-Manisa’da öğrenci evlerine ziyarete giderek sorunlarını dinleyen var mı?
GENÇLERE GÜVENİN EFENDİLER
Efendiler, özgürlükleri ellerinden alınmış gençlere geleceğimiz ola bilinir mi?
 Efendiler, genetiği ile oynanarak klonlanan gençleri bu kutsal topraklar bağrında yetiştirir mi?  
Efendiler,  sevgi, eşit paylaşım, öz güven, birlikte üretim ve farklılıklarımızla hoşgörü içinde birlikte yaşam inanınız zor değil.
Efendiler,  korku yaymayı, biat ettirmeyi, kendi farklılığınızı korumayı bırakınız. Kendi korkularınızdan sevmeyi öğrenerek kurtulunuz.
Efendiler, Cennet vatanımızın güzel insanlarına siyah gözlüklerin arkasından bakma yerine çıplak gözleriniz ile baktığınızda inanın siz de ülkenizi seveceksiniz.
Efendiler, inanın evreni var eden canlı cansız varlıklar ile bütünleşip sevgi içinde birlikte yaşamak daha güvenli, daha huzurlu, daha güzel, daha verimli…
Gençliğimize vurulan her kamçı geleceğimize uzanan damarlarımızdan birini kopararak kan akıtır.(Ali Gültekin)

Hadi hayırlısı…

CUMHURİYETİN NESİ KALDI?


Okuldan dönen üçüncü sınıf öğrencisi hışımla ayakkabısını çıkarmadan oturma adasına girerek çantasını odanın orta yerine bıraktı. Odada oturan misafirleri görmezden geldi. Yorgun, soluk bedeninde ateş gibi çakan gözlerini annesinin gözlerine dikti: Anne cumhuriyetimize nerede? Anne, şaşkın şaşkın gözlerini misafirlerinin gözlerinde gezdirdi.
Mimar emeklisi Suna: Cumhuriyetin nesi kaldı ki?
Terzi Meliha: Elimizde kalanları anlat.
TBMM
Partiler TOB, TÜSİAD, MÜSİAD… Olurları ile ortaya çıkmıyor mu?
Amerika ziyareti ile açıklanmıyor mu?
Genel başkanlar derinlerden seçilmiyorlar mı?
Milletvekillerini genel başkanlar seçmiyor mu?
İl başkanlarını genel başkanlar seçmiyor mu?
Delegeleri il başkanları seçmiyor mu?
Üye kayıtları Alimallah, hiç yazmayalım…
 ÖZGÜRLÜKLER
Bağımsızlık var mı?
Hürriyet var mı?
Siyasi özgürlükler var mı?
İnanç özgürlüklerimiz var mı?
Ekonomik özgürlüklerimiz var mı?
Bireysel özgürlüklerimiz var mı?
KALKINMA
Üretim var mı?
Öz sermayemiz ile yatırımlar var mı?
Et Balık Kurumu nerede?
Sümerbank nerede?
Tekel nerede?
Etibank nerede?
Türk Telekom nerede?
SEKA nerede?
MİLLET
Hala köylü milletin efendisi mi?
Geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlik yetiştirebiliyor muyuz?
Zeki ve ahlaklı sporcular yetiştirebiliyor muyuz?
CUMHURİYET’İN NESİ KALDI?
Cumhuriyeti yaşatmak isteyenler kalan neyini yaşatacaklar?
Cumhuriyeti yıkmak isteyenler daha nesini yıkacaklar?
Hadi hayırlısı…

İNTERNET YAŞAM

 -Kim nerede
-Kim kiminle
-Kim kimle papaz oldu
-Kim kime abayı yaktı
-Kimin falından ne çıktı
-Kim ne yedi
-Kim ne içti
-Kim ne giydi
-Kim giyiminden kaç beğeni aldı
-Kim düğünde
-Kim barda
-Kim namazda
-Kim niyazda
...Evden insan içine çıkmaya gerek var mı?
İş mi arıyorsun?
Eş mi arıyorsun?
Alış verişmi yapacaksın?
Doğum günü, Bayram, Cuma ve özel gün “kutlama mesajlarının alası internet yaşamda.”
İnsan içine çıkıp bir dost eli sıkarak göz hizasında muhabbet etmeye gerek var mı?
Hadi hayırlısı...

ORTAK AKIL MI?

Manisa’da 5. Ortak akıl toplantısı düzenledi. Türkiye demokratikleşme paketi içeriği için 30 Eylül’e kilitlendi. Ulus, din, mezhep çatışmaları içerisinde dünya kan gölüne çevrildi.
Küresel sermaye; Açlık ve yoksulluk içinde inim inim inleyen insanların dini milli duygularını kullanarak ayrıştırıp, savaştırıp, çatıştırıp, bölüp sömürü ve zulmetme acımasızlığına devam ediyor. Hiçbir kural tanımadan doğamızı yok ediyor…
Manisa
Ortak aklı toplantısının 5.sini gerçekleştirdi. Aklını peynir ekmekle yiyenler kahvaltı sonrası akıllarını da alarak ortadan kayboldular. Manisa’nın çok önemli sorunları masaya yatırılırken ilk toplantıdan bu güne neden çözüm üretemediğimizi sorgulayamadan toplantıyı bitirdik. Güzel başladığımızı güzel bitirmek için kadınların, gençlerin, Sivil Toplum Kuruluşlarının akıllarını akıllarımıza katmamız gerekmez mi?
Yerel seçimler arifesinde aday adayları yatır, türbe, tekke… ziyaretleri yaparak, lokma dökerek adaylıklarını açıklamaya devam ediyorlar.
Türkiye
-Derbi sonrası 66 kişi gözaltında
-Kışanak demokrarakraktikleşme paketine kuşkulu bakıyor
-Etem Sarısülük davası başladı.
-Suriye helikopterini düşüren pilotlara ödül
-İzmir Bornova’da Alevi mezarları tahrip edildi
-Mardin’de iki kadın ve üç çocuk cezaevi kapısında 60 kurşunla katledildi
-Silopi'de 17 yaşındaki zihinsel engelli kıza uyuşturucu hap içirdikten sonra tecavüz ettiler.
-Mardin’in Kızıltepe ilçesinde, 7 yaşındaki ilkokul öğrencisi Reşat Kino, boş bir sınıftaki dolabın altında ölü bulundu.
-Türkiye, OECD’nin hazırladığı ülkeler arası ‘Akademik Başarı Listesi’nde 44.oldu.
Dünya
- Beşar Esad: Birleşmiş Milletler'in Suriye'deki kimyasal silahlar kararı için endişe duymadığını söyledi.
-Suriye'de 7'si çocuk, 7'si kadın olmak üzere 84 kişinin öldüğünü açıklandı.
- Amerika’nın Michigan eyaletinin Muskegon kentinde 13 kişinin ölümünden bir hafta sonra 3 kişi daha öldürüldü.
-Kenya'nın başkenti Nairobi'deki bir alışveriş merkezine düzenlenen silahlı saldırıda 68 kişi öldürüldü.
-Pakistan’ın Peşaver kentindeki Tüm Azizler Kilisesinde 78 kişi öldürüldü
-Bağdat’ta bir cenaze töreni sırasında taziye çadırına düzenlenen saldırıda en az 65 kişi hayatını kaybetti.
-Yemen'de bir askerî üs yakınlarında düzenlenen eşzamanlı bombalı saldırılarda, çok sayıda polis ve asker hayatını kaybetti.
-Çin'in güneyindeki Guangdong eyaletinde Usagi tayfun nedeniyle 25 kişinin hayatını kaybetti…
-Kuzey Irak’ta Barzani Almanya’da Merkel kazandı.
Neden insanlıktan çıkıyoruz?
Ulus, din, mezhep çatışmaları ile dünya üzerinde savaş ekonomisi sıcak tutuluyor. Küresel sermayenin daha çok finans birikimi, iktidarını sürdürme uğruna yozlaştırarak insanlıktan çıkardığı yığınlar dünyamızı kan gölüne çevirerek yaşanılmaz hale getiriyorlar. Ayrışmaya karşı birlikte yaşamı, savaşa karşı barışı her alanda savunarak insanca yaşanılır bir dünya için yaşam hakkımıza sahip çıkmalıyız.
Hadi hayırlısı…

BU UTANÇ DEĞİL Mİ ?

Antalya’dan İstanbul’a tırlar, kamyonlar ile narenciye taşıyoruz
-Mersin’den İzmir’e tırlar, kamyonlar ile petrol taşıyoruz
-Karadeniz’den Bursa’ya tırlar, kamyonlar ile yük taşıyoruz
-Otobüsler ile şehirlerarası yolcu taşıyoruz…
Ak Deniz, Kara Deniz, Ege Denizi, Marmara ne güne duruyor?  Fırat, Dicle, Tuna… Ne için akıyor? Yük ve insan taşımacılığını deniz ve ırmaklarımızdan neden yapamıyoruz? Tır, kamyon ve otobüslere, bunların yedek parçalarına neden milli gelirimizi yatırıyoruz? Neden yollarımızda yıpranma, trafikte karmaşa yaratıyoruz?
Bütün bunları hayata geçirememiş olmak, bu imkânları kullanmamak utanç değil mi?
- İşçi servisleri ile fabrikalara işçi taşıyoruz
- Kamyon, traktör kasalarında tarlalara ırgat taşıyoruz
- İnsan ve hayvan sırtında hasta taşıyoruz
-Motosiklet ile aile taşıyoruz…
Toplu taşımacılığı neden hayata geçiremiyoruz? Demir yollarımıza neden yatırım yapmıyoruz?
Gelişmiş ülkelerde şehirlerarası otobüsler, şehir içi dolmuşlar tarihe karıştı. İngiltere de Metro 200 yıl önce kullanılmaya başlandı.  Bizim hala ülkemizin her alanında toplu taşımacılığı kullanamıyor olmamız utanç değil mi?
-Eğitim hala paralı
-Sağlık hala paralı
-Bürokrasideki kargaşa sürüyor
Eğitimi, sağlığı neden parasız yapamıyoruz? Bürokrasideki kargaşayı neden gideremiyoruz? Yasalar karşısında neden eşit değiliz? Bu hizmetleri vatandaşlara sunamamak utanç değil mi?
-Yok, edilmiş doğa
-Çarpık kentleşme
-Bakımsız köyler…
Çarpık kentleşmeler kimlere rant sağlıyor? Köylerimize hizmet neden gitmiyor? Hala bu memleketin bölgeleri arasında devlet hizmeti eşit şekilde neden götürülemiyor?
Ormanlarımızı, tarım alanlarımızı imara açmak, köylerimizi ortaçağ görüntüsünden kurtaramamak, şehirlerimizi gökdelenler ve gece kondular ile sararken parklar,  sosyal yaşam alanları, meydanlar ve araba park yerleri bırakmamak utanç değil mi?
-Evlilik programları
-Cinayet programları
-Magazin programları en çok reyting yapıyor.
 Duyarsız bir toplum yaşamı sürmek, sorunlarımıza sahip çıkmamak, üretimden kopmak utanç değil mi?
-Bireyin özgürlüğü
-Toplumun örgütlülüğü…
İnsani değerlerimizin, özgür yaşamımızın baskı altına alınması utanç değil mi?
-Çarpık kentleşme
Bir saat yağmur, kar yağınca Mega kentler de hayatın durması utanç değil mi?
NE YAPMALI?
Parasız eğitim, sağlık hizmetleri ve sosyal devlet sorumluluğu hayata geçirilmeli. Tarım, sanayi, hayvancılık geliştirilerek üretim ve çalışma alanlarımızı genişletmeliyiz. Ulus, inanç, dil, renk farklılıklarımıza hoşgörü ile yaklaşarak birlikte yaşamı güçlendirmeliyiz...
Başka yol var mı?
Hadi hayırlısı…

MANİSALILAŞMAK

Manisa’da yaşayan her bireyin nasıl ki yaşam hakkı varsa, Manisa’yı kollama, koruma, gelişimi için çalışma yürütme, bilgi, birikim ve yeteneklerini Manisa ile bütünleştirme sorumluluğu olmalı.
SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI
Gelişmiş ülkelerde, STK içerisinde örgütlenme %70 düzeylerinde iken bizim ülkemizde   % 10 civarında emeklemekte.
Demokrasinin olduğu ülkelerde; Kent mimarisi, yollar, caddeler, sosyal alanlar, kent meydanları, tarihi yerler,kültürel değerler, kent dokularının korunmasını, düzenlenmesini, geliştirilip yenilenmesinde Sivil Toplum Kuruluşları (STK)  mutlak yer alırlar.
STK’LAR VE BİREY
STK’lar içinde örgütlenmeyi, harcadığı zamanı, verdiği emeği özel yaşamından çalarak ayırdığı zaman olarak görme gafletine düşenler var. Oysa yaşam biçimi ve insanın kendine saygısı gereği insani bir değerdir.
MANİSA’DA STK OLUŞUMU
Manisa Türkiye’nin diğer illerine göre STK içinde örgütlenmede çok gerilerinde kalıyor. Bu ihtiyaçtan yola çıkarak Manisa dışında yaşayan; Ankara, İzmir, Bursa, İstanbul, Avrupa Manisa dernekleri ve Manisa’da bulunan kurumların desteği ile Aralık ayı içinde yaptığımız iki günlük çalıştay sonrası Manisam Platformu oluşumu ortaya çıktı.
Manisam Platformu olarak Aralık ayında yaktığımız meşalenin ışığında 7 Mart’ta kadar yürüme becerisini gösteremedik. Çalıştay sürecinde belirlediğimiz rotamızı takip edemeyerek; patikalara, tali yollara savrularak pusulamızı şaşırdık.
ELEŞTİRİ  VE ÖZELEŞTİRİ 
Bu bir yakınma mı? Yılgınlık mı? Kopmamı? Hiç birisi değil. Bu tutum; Özeleştirilerimizi STK ahlakı, insan sorumluluğu gereği toplumun içinde yaparak, yanlışlarımızdan arınıp, doğrularımızı birleştirerek, bütünleşme ve güçlenmenin yaratılması eleştirisidir. Bilgilerimizi tazeleyerek, birikimlerimizi harmanlayarak, yanlışlarımızdan öğrenerek, yolumuza devam etme bilincidir.
KİBİR!
Özeleştiriyi: “İçimizde kalsın”, “dışa vurmayalım, açıkta tartışmayalım” olarak algılayanlar olabilir.  Kibir, sürekli öğüten tahtakurularını besler.  Uğruna çalıştığımız toplumun önünde öz eleştiri yapmamızın neresi yanlış? Bunu yapabilmek için elbette öncelikle öz eleştiri yapma bilincimizin oluşması gerekir. Öz eleştirinin bu temelde yapılmasının doğruluğu benim tespitim değil. Dünya kamuoyu tarafından kabul gören siyaset bilimcisi filozofların teorileridir. Bu temelde doğru tutum alan STK’lar güçlenerek bugünkü yaptırım güçlerine sahip olmuşlardır.
STK ALĞISI
STK’lar Birbirleriyle ortak amaçlara sahip insanların oluşturdukları grupların seslerini ve isteklerinin daha fazla duyurabilmenin bir yoludur.
Toplumsal sorunlara etkili ve uzun dönemli çözüm bulma sürecine aktif olarak katılan ve bu temelde de siyasi aktörleri bu çözümleri yaşama geçirecek politikalar üretmeye yönlendirmek için çalışan farklı gönüllü kuruluşların devletin direkt müdahalesi dışında oluşturduğu ortak alanlardır. 
Albert Camus: Önümden gitme seni izleyemeyebilirim, arkamdan da gelme yol gösteremeyebilirim; yanımda yürü ve yalnızca dostum kal.
Filozof çok net bir şekilde ortaya koymuş. Kurnazca, arka ’da, önde, karanlık ’ta, Kuytu’da tilki oyunu yerine karınca olup,  gücümüzü, yeteneğimizi birleştirecek kazanımlarımızı yuvaya taşımalıyız.
NEDEN ZAFLARIMIZ OLDU?
Desteğini aldığımız, Manisa Valiliği, Odalar, Kurular ile koordineli bütünlük içinde verimli çalışmalar elde etme yerine, 7 Mart imza töreni çalışmalarımızı siyasilerin gönüllerini nasıl hoş tutarız anlayışına heba ettik. Bu beceriksizliğimizin üzüntüsünü hala yaşıyorum. Nihayetinde, siyasiler Manisalıların seçerek görevlendirdiği bu şehrin “sivil memurları” olarak görev yaparlar. STK’lar, siyasileri görevlendirecek, sorgulayacak, eleştirecek, birlikte ortak çalışmalar yapacak…  Biz siyesilerin seçmeniyiz. Siyasilerin bize karşı sorumlulukları var. Siyasilerin böyle istememesine rağmen bizim siyasilerin karşısında “bukalamun-laşmamızın”  izahı nedir? Bunun hala kavramış değilim.
NELER OLDU?
Biz STK sorumluluğu ile hareket ederek doğru tutumu alamadık.  7 Mart sürecinde: Görev bölümü, karar alma, kararların uygulanması, programım oluşumu, program akışı, konuşma metinleri, konuşmacıların belirlenmesi, dokümanların hazırlanması, TV programları, basın bültenleri, basın demeçleri vb. konularda ortak irademizi ortaya koyacak çalışma, görev paylaşımı sergileyemedik. Çalışa arkadaşlarımızla ekip ruhu yaratmamamızın, çalışmalar içinde görev sorumluluğu dağılımı becerisini göstermememizin, her birimizin Manisa heyecanının üzüntüye dönüşmesinin acısını yaşıyorum.
NE YAPMALI?
Buradan yola çıkarak her birey kendi öz eleştirisini yapmalı. Katılımcılardan çalışmamızın yorumları alınmalı. Bu çalışmanın değerlendirmesi yapılarak sonucu kamuoyu ile paylaşılmalı.  STK çalışma sorumluluğunu her birimiz bir kez daha gözden geçirerek, yanlışlarımızdan ayıklanıp doğruların ışığında yol almalıyız.
Her üyenin bilgisini, yeteneğini dikkate alıp, harmanlayıp ekip çalışmasına dönüştürme becerisini kazanmalıyız. Bencil-bireyci tutumda ayak direyenleri döküldükleri yerde bırakarak genel doğrular üzerinden yol almalıyız.
BİRAZ DAHA SORUMLULUK
Etkinliğe her arkadaşımız olanca gücü ve öz verisi ile çalıştı. Çalışmalarımızı doğru kanallardan yürüteme becerisini gösteremedik. Profesyonel STK yöneticileri olmadığımız gerçeği sonuçta önemli bir ayrıntı. Bilmediklerimizi öğrenmek, öğrendiklerimizi paylaşmak, paylaştıklarımızı bütünleştirerek hayata geçirmeliyiz.
STK VE SİYASET
Siyaset ve STK’lar bir birinin karşıtı gibi görme gafletine düşmemeliyiz. Siyaset ile STK’lar ortak çalışma alanı içinde olmalarına rağmen örgütlenme biçimleri, çalışma yöntemleri, uygulama biçimleri farklıdır. Bizim, siyasilerin siyah arabalarının peşinde koşma, siyah elbiselerinin gölgesinde yürüme, siyah gözlüklerini çıkararak işaret etmelerini bekleme tembelliği ve teslimiyeti göstermemiz yerine siyasileri toplumun ışığında yürütecek çalışmalar ortaya koymamız gerekir. İçimizdeki bencil, bireyci tutumunu, gösteriş ve çıkar odaklarımızı öldüremezsek, kendi virüsümüzü Manisa’ya yayarız. Bu nedenle kişilerde STK bilincinin iyi oluşması gerekir.
İKİ YOL
Farkında olmadan yaşama: Virüsle yaşar mı?  Eğer virüsü hisseden bilgi, çevik ve atılgan bilinç varsa beden virüsü yaşatmaz. Beden bu bilgi ve bilinçten habersizse virüs sağlam bedeni yok edene kadar yaşar. Ya! Pireli yorganın altında kaşınarak insani değerlerin farkında olmadan yaşamaya devam edeceğiz, ya da bir pire için yorgan yakacağız.
Manisalılaşma: Farklılıklarımıza hoş görü ile yaklaşarak ortak sorunlarımızı tartışarak birlikte çözümler yaratacak, düşüncelerimizi mesir gibi yoğurarak değer yaratmalıyız. Selçuk Satın türkülerini birlikte söylemek, omuz omuza Harmandalı oynamalıyız. Ahmet Âlim Efendi ve Gördesli Makbule gibi Manisa’yı savunmalı, Tarzan gibi doğayı koruyarak, Spil’e sırtımızı verip, Gediz’in sesini dinleyip, Manisa ovasının bereketi içinde birlikte yaşamalıyız.
Hadi hayırlısı…