Ali Gültekin

14 Mart 2024 Perşembe

ÇAĞ DIŞI YEREL SEÇİM KAMPANYALARI!

 Parti logoları, aday fotoğrafları giydirilmiş, ses donanımlı araçlar sokaklarda, caddelerde, köylerde bangır bangır parti marşı, müziği, anonsu çığırıyorlar. Aynı mantık belediye başkanlarının seçildiğinde devam ediyor. Belediyeye ait araçlar başkanın ismi yazılarak fotoğrafları giydiriliyor. Yapacakları işe Temel atma töreni, yaptıkları işe açılış yapıyorlar.

Neden?
Bunun nasıl bir mantığı var?
Temel atma ve açılış yapma törenlerinin beldelere, kasabalara , şehirlere nasıl bir katkısı olur?
Bu kadar israf, zaman kayıbı, iş kayıbı, hengame…, niye?
Protokolde kimler var?
Törenlerde harcanan para kimin?
Törenler kimin kararı ile yapılıyor?
Gelişmiş ülkelerde örneği var mı?
Hala 100 yıl geri zaman tünelinden neden çıkılmıyor ?
Anons araçları
Sokaklarda, caddelerde, köylerde bangır bangır parti marşı, müziği, anonsu çığırıyorlar.
Cenazesi olan mı var?
Çocuğunu uyutmaya çalışan anne mi var?
Evinde yatan hasta mı var?
Gece vardiyasına gidecek işçi mi var?
Hayvan, kuş, insan…, doğasında nasıl bir tahribat yaratıyor?
… umursayan yok. Oy istediği seçmene, yaşadığı çevreye, doğaya saygı gösterilmeden çağ dışı kampanya yürütülüyor. İçinde bulunduğu çağın teknolojisini kullanmaktan, bilgi ve beceri, liyakattan uzaklar. Hala feodal kalıntılar ile güç gösterisini ön plana çıkararak seçmeni etkilemeye çalışıyorlar.
Bugün seçmenleri sermaye, makam, mevki, destek, oy potansiyeli, etnik köken, inanç…, gücü üzerinden etkileyerek oylarını alıp yönetime geliyorlar. Yönetici olduklarında aynı gücü oy aldıkları seçmenler üzerinde fillerin çimende tepindiği gibi tepinerek, korkutarak, yönetiyorlar. Oy isterken sokakta selam vermeyi bırakınız, sarılıp şappur, şupur öptüğü seçmeni yönetici olduktan sonra yanlarına yaklaştırmazlar.
Anons araçlarının mantığı ne?
‘Bu partinin seçim müziği çok iyiymiş’ diyerek etkilenip oy vereceği partiyi belirleyen seçmeni gören, duyan var mı?
Yok!
Bu kadar gürültü, araçların yarattığı hava kirliliği, yakıt israfı niye? Bilimsel olmayan, çağ dışı propaganda yürüterek nasıl çağdaş hizmet verilecek?
Bu türden seçim kampanyası yürüten yerel yönetici adayı seçildiğinde; doğa ve çevre duyarlılığı olan belediye başkanı olur mu?
Caddelere, sokaklara boydan boya asılan parti bayrakları
Siz hiç, “ X partinin bayrağı bizim mahalleyi boydan boya donatmış. Ben oyumu çok bayrak asan partiye vereceğim” diyen seçmen gördünüz mü?
Yok!
Peki, parti bayraklarını asarak görüntü kirliliğini, bu kadar kağıt, naylon, bez…, israfı neden yapılır?
Kağıdın, bezin, naylonun hammaddesi nedir?
Bilim dışı yöntem: Ülke ekonomisi, çevre kirliliği açısından nasıl bir tahribat yaratıyor?
Tüm bunları göz ardı edenler belediye başkanı seçildiklerinde belediyeleri hangi bilimsel çalışma, sosyolojik araştırma, çevre duyarlılığı, doğa sevgisi ile yönetecekler?
Araç konvoyları
Ahali caddeden geçen araç konvoylarına bakarak “ X partinin araç konvoyunda 100 tane son model cip saydım. Ben oyumu konvoyda cipleri çok olan partiden yana kullanacağım.” Diyen seçmen gördünüz mü?
Peki, bu kadar görüntü ve gürültü kirliliği niye?
Araç yakıtları israfı niye?
Çevre kirliliği niye?
Partiler araç konvoyları ile seçmeni nasıl etikileyecek?
Böylesine akıl tutulması içinde yürütülen kampanyanın adayı seçildiğinde belediyeyi hangi akıl ile yönetecekler?
Partizanlık!
Seçmenler “ ben partimin atadığı belediye başkan adayınının bu konuda yeterli olduğuna inanmıyorum. Ancak, mecburen partime oy vereceğim”
Neden?
Ne zorunluluğun var?
Üye olarak senin iradeni hiçe Sayan parti yönetiminin iradesine sen neden boyun eğiyorsun, kabulleniyor, teslim oluyordun?
Partinin projeleri, yürüttüğü kampanya, adayın yeterliliği; senin çözüm bekleyen sorunların, gelişim istediğin taleplerini karşılıyor mu?
Karşılamıyorsa parti senin partin olur mu? Üye iradesini yok eden partiler, seçmenleri çeperlerinde tutmak istifaları önlemek adına; ilkel, feodal yöntemler ile “ dönek, hain… yakıştırmaları kullanıyorlar.
Neyden dönme?
Neye hainlik?
İrade ve insiyatifinin kalmadığı, çeteleşmen yönetimi ile ele geçirilmiş bir partiden ayrılmak neden döneklik veya ihanet olsun?
Tam aksine; ihanete karşı durmak, çürümüşlüğün içinden çıkma kararlılığı gösterme, cesurca bir tutumdur.
Seçmende:
“ Benim kasabam, kentim, köyüm için X partinin seçim proğram ve projelerini uygun görüyorum. Ben bu projele oy vereceğim.” Bilinci oluşmadan ülke çağ dışı seçim kampanyalarından kurtulmaz.
Çağdaş dünyada çağ dışı kampanya
Partiler araç konvoyları yaparak şehir, kasaba, köy turlamasından vaz geçmeliler.
Partiler sokaklara, caddelere, alanlara boydan boya bayrak asmaktan vaz geçmeliler.
Partiler mahalle, köy, kasaba, şehirlerde anons araçları ile bağıra bağıra gezilmesinden vaz geçmeliler.
Dünya’da bu türden seçim çalışması örneği sadece ilkel kabilelerde kaldı. Bilimin gerisinde seçim kampanyası yürütenler, seçildiklerinde bilimsel çalışma yaparlar mı?
Bu türden kampanya yürüten partilerin adaylarından biri seçildiğinde:
Bilimsel çalışma yürütür mü?
Sosyolojik araştırma yapar mı?
Doğa sevgisi olur mu?
Çevre duyarlılığı olurlar mı?
İsrafdan kaçınabilir mi?
Milli değerleri bilimsel bakış açısıyla koruyabilir mi?
Ahaliye saygılı olabilir mi?
Hadi hayırlısı…

Ali Gültekin

MARKET ÇALIŞANLARI!

 Market çalışanları

Tekelci sermayenin marketler zinciri mahallelerde; bakkal, kırtasiye, nalburiye, hırdavat, züccaciye, tuhafiyecileri…, ortadan kaldırmaya devam ediyor.
Devlet yönetimi, sermaye, ülke halkları kuvvetler ayrılığını olarak ele aldığımızda:
Ülke halkları çalışıyor.
Kapitalist ekonomi ve yerli işbirlikçileri yoksul halkları çalıştırarak, ülkenin milli, yerli değerlerini yağmalayarak sermayelerini büyütüyorlar.
Ülke halkları örgütsüzse: Sermaye oluşturduğu devlet yönetimine siyasi parti yasaları ve kanunlar, bazen kanunsuzluklar üzerinden kendi temsilcilerini seçerek, kendi kanunlarını çıkarırlar.
Ülkelerde çalışan emekçilerin sosyal siyasal alanda meslek örgütleri ve sendikalar ile güç olursa: İnsan, çevre, doğa, doğal dokuları oluşur. Milli değerler korunarak, sosyal – siyasal haklar ile insanca yaşamı güçlendiren, yasaları uygulanır.
Halklar beyin ve beden gücü ile çalışarak kendi yaşamını sürdürürler. Çalışırken, hastalık, eğitimi, sosyal yaşamı…, devletin milli güvenliği, toplumsal refahı için vergi öderler. Sermaye yönetimi, bu birikimi kendi çıkarlarına kullanır, sağlığı, eğitimi, hizmeti yoksul halklara satarlar.
Market çalışanları!
Müşterilerin hizmet beklediği işçiler, sosyal siyasal haklarından yoksun kölelik koşullarında çalışıyorlar.
Hizmet bekliyorsunuz.
Güler yüz bekleniyorsunuz.
Saygı bekliyorsunuz
Sorumluluk bekliyordunuz…
İşçiler mesleki çalışma kurallarına göre iş yerinde çalışma koşulları kanunlar ile güvence altına alındığı yazılır.
Marketlere alışverişe giden : Hakim, Savıcı, Zabıta, …, bürokratlar market çalışanlarını; bir an kasada çalışırken, sonrasında rafta ürün dizerken, depodan ürün çıkarırken, temizlik yaparken…, görürler. Ancak, dikkate almaz, umursamazlar.
Elbette, mesleki sorumluluğunuzu unutur, kendinizi insani değerden soyutlanarak, sadece müşteri yerine koyarsanız bunlara karşı duyarsız kalır, görmezden gelirsiniz.
Çevrenizde çokça duyarsınız., “ Çalışana iş çok. İşçi bulunmuyor…”
Sosyal/siyasal haklardan yoksun, iş güvenliği ve iş güvencesi olmadan, kölelik koşullarından işçileri çalışmaya zorluyorlar.
“ Bir ekmek kapısı buldun. Allah’ından başka ne istiyorsun. Sabret murada erersin…”
Sermaye kendi ürettiği sözleri ata sözleri olarak yayarak, olağanlaştırarak, sosyal destek buluyor. İşsizlere yüklenen “ çalışmıyorlar” yaftası ile sermayenin çalışanları köleleştirmesi kamufile ediyorlar.
Evet, sermayenin istediği gibi: insanlığını, onurunu, gururunu ayaklar altına alarak, insanlıktan çıkarak, kölelik koşullarda çalışanlara iş var. Bu çalışma koşulları yoksulları daha çok yoksullaştırırken, sermaye sahiplerine daha çok zenginleştiriyor.
Şair:
Esas olan sadece yaşamak değil,
insana yakışır şekilde ve onurlu yaşamaktır. Teslim olmadan, boyun eğmeden, sürünmeden, el etek öpmeden yaşamaktır.
Nazım Hikmet Ran
Ne yapmalı?
Hak gasplarına karşı, insanlığını kaybetmemişler; üyesi oldukları STK’lar aracılığı ile, emekçilerin ekonomik, sosyal, siyasal hakları için mücadele etmeliler. Alışveriş boykotları yapmalılar. Kooperatifler, küçük üreticiler bu marketlere ürün vermemeli. Sendikalar çalışan işçileri ortak sorunlarının çözümü üzerinden örgütlemeliler.
Çalışanlara düşen görev!
Çalışanlar: İşverenler baskıları, sömürü çakları, işten atma tehditlerini … iş arkadaşları ile sendikalarda örgütlenerek geri püskürtebilirler.
Ahali!
İşçilerin hak ve özgürlükleri için çalışma ve yaşam alanlarında üyesi olduğu partiler, sendikalar, mesleki ve akademik odaları, STK’ları… harekete geçirerek destek vermeliler. İş ekmek özgürlük mücadelesine dayanışma göstermeliler.
Hadi hayırlısı…

KADINLAR ÖL-DÜ-RÜ-LÜ-YOR!

 Eski koca dan vahşet: Ayrıldığı eşini, baldızını ve kaynasını öldürdü.

Eski sevgili cinayeti: Genç kız iş yeri çıkışında bıçaklı saldırıyla öldürdü.
Aile cinayeti: Boşanma aşamasında olan koca çocuklarının gözü ölünde eşine kurşun yağdırdı.
Koca vahşeti: Çocukları ve eşinin yaşadığı evi ateşe verdi.
Kardeşden namus cinayeti: Kocasının baba evine getirip teslim ettiği genç kadın kardeşi tarafından ormana götürülerek öldürüldü.
Aile meclisi kararı: 14 yaşındaki çocuğa annesini öldürttüler…

Sadece kadınlar ölmüyor!

Eğitim öldürülüyor!
Bilim öldürülüyor.
Ahlak ölüyor.
Vicdan öldürülüyor.
Duyarlılık öldürülüyor.
Çevre duyarlılığı öldürülüyor.
Doğa bilinci öldürülüyor.
Sağlıklı yaşam öldürülüyor…
Örgütlenme, demokratik hak ve özgürlük mücadelesi verme bilinci öldürülüyor.
Vatan savunmasının, emek ve özgürlük mücadelesinin, en ön saflarında yer alan mücadelenin önderleri öldürülüyor.

Sadece kadın öldürülmüyor!

Vatansever, adaletli, hoşgörülü, duyarlı… çocuklar, gençleri yetiştiren ana ocağı söndürülüyor, insani değerler öldürülüyor.
Çocuklarının yaşam sevinci öldürülüyor.
Çocuksu duygular öldürülüyor.
Çocukların geleceği öldürülüyor.
Çocukların özgüveni öldürülüyor.
Çocukların toplumsal yaşamın içinde yer alması öldürülüyor.
Kadının ebeveynlerinin yaşamları ölüyor.
Yaşam evleri, ölü evlerine dönüşüyor.
Yaslı anneler, kardeşler, çocuklar, aileler… oluşuyor.
Kadınları öldürülen ülke yaratılıyor.

Kadınlar öldürülüyor!

Öksüz
Bitkin
Ezik bir yaşamın pençesinde sağlıksız bireyler oluşuyor.
Kadınları öldürerek:
Eğitimsiz, sağlıksız toplum kurgulanır.
Ülkenin yeraltı ve yer üstü milli kaynakları yabancı sermaye ve yerli işbirlikçilerine peşkeş çekilir.
Ekonomik ve siyasi olarak işgal edilmiş, insan haklarından mahrum, köleci toplum dizayn edilir.
Özerk bilimsel eğitim kaldırılır.
Bilim dışı ticari okullar türer.
Bilim dışı, ne idüğü belirsizlerce bilimsel olmayan eğitim verilir.
Bilimsel, parasız, özerk eğitimden uzak, işgal edilmiş, sömürge ülke modeli yaratılır.
Hadi hayırlısı…

ÇÖZÜMSÜZLÜĞE TESLİMİYET!

 Dünya’da 2023’de 100 ülke arasında yapılan IQ araştırmalarında Türkiye 89 IQ ile 48. sırasında yer aldığı açıklanmıştı. Bu oran, zeka geriliğinin ve/veya donuk zekanın sınırı olarak açıklanıyor.

Goril Koko’nun ise çeşitli testlerde 70-90 arası IQ seviyelerinde sonuç olduğu raporlarnmış ki bu insanlara oldukça yakın bir seviye.
Bu düşüşe; beslenme, eğitim veya farklı bir etken mi var? Bunlar ivedilikle araştırılıp aydınlatılmalı.
Çözümsüzlük!

İnsanlar kendi sorunlarının çözümünü öteleyerek, çözümsüzlüğe teslim oluyorlar. Kimi zaman biri yatır, kimi zaman Tanrı, kimi zaman inandıkları değerlerden çözüm dileğinde bulunuyorlar. Oysa çözüm kendisinde.
Deprem, tsunami, sellerde evleri, iş yerlerini yıkıp, insanları öldürürken :
Allah beterinden saklasın.
Tarım alanları, ormanlar, deniz sahilleri doldurup yapılaşmaya açanlara:
Allah’ından bulsunlar.
İş yerinde sosyal, siyasal, ekonomik haklardan yoksun, kölelik koşullarında çalışanlar:
Allah razı olsun, bir ekmek kapısı bulduk!
Eşit milli gelir dağılımdan faydalanmayan, sosyal devlet hizmetlerinden yoksun yaşayanlar:
Allah devletimimize zeval vermesin.
Trafikte, yaya yürürken, alış veriş yaparken, sokakta, aracını park ederken taciz eden magandalara, zehir tüccarlarına, çetelere :
Allah islah etsin!
Evde, sokakta, iş yerinde, mahalle aralarında, parkta; eşleri, babaları, oğulları, erkek arkadaşları… tarafından katledilen kadınların öldürülmelerini okuyup, duyup, izleyenler:
Allah bilir aralarında ne yaşadılar.
İşsiz, sosyal güvencesiz , çaresizce aç susuz yaşayanlar:
Allah yarattığı kulunun rızkını verir.
Okumak isteyen, ancak ailenin ekonomik koşullarından dolayı eğitimini sürdürmekten zorlanan, kapasitesinin altında üniversiteye gitmeye mahkum olan öğrenciler:
Allah beni bununla sınıyor!
Ticari, binek taşıtlarının bakımını yaptırmayanlar, araçlar trafiğe çıkamayacak standartlarda olanlar:
Araçlarının arkasına, önüne, Allah korusun yazarlar.
Haksızlığa, baskıya, ayrımcılığa, düşmanlaştırmaya, ötekileştirmeye, kamplaştırmaya, zulme, insanlık dışı uygulamalar karşı sesiz kalanlar:
Allah öbür dünyada zalimleriden hesap sorar!
Arka sokaklarında, kenar mahallerinde, köylerde; açlık, yoksulluk, işsizlik, barınma, beslenme sorunları yaşayan, devlet güvencesinden yoksun yaşam sürenler:
Allah canımızı bedende tutuyor,
bu günlerimize şükür.
Çözüm!
…. Peki, seni yarattığına inandığın Allah’a tüm sorunlarının çözümünü havale ediyorsun, insan olarak senin yaratıcıya karşı sorumluluğun ne?
Tanrı, seni diğer canlılardan ayırarak, akıl/fikir verip, insan sıfatı ile yarattı.Allah’ın verdiği aklı-fikri neden kullanmıyorsun?
Haksızlığın, hukuksuzluğun, baskıların, ayrımcılığın, sömürünün, zulmün… karşısında insani değerine sahip çıkmayarak, susarak:
“Allahım beni kötülüklerden” koru demek!
Tanrıya şilt koşmak olmaz mı?
Hadi hayırlısı…

KENDİNE MUHALEFET!

 Mecliste grubu bulunan muhalefet partileri ağız birliği etmişçesine “İktidar partisi yıllardır hükümet varlığını sürdürüyor, bir türlü muhalefete düşmüyorlar.” diye homurdanıyorlar.

Haksızlar mı?
Haklılar!
Hile yapıyorsunuz, sermaye sizin yanınızda yer aldı. Biz zayıfız kaldık, oyundan çekiliyoruz” küsüp oyundan çekilmen hakları var.
Onlarca yıldır iktidar olanlar.
Onlarca yıldır muhalefette kalanlar.
Dile kolay, onlarca yıl!
Onlarca yıldır, vicdan edip, bir defa olsun muhalefet partisine “ buyurunuz, bir dönem de siz iktidar olun. Biz muhalefette kalalım.” Demediler. İktidar olmak bu kadar mı vazgeçilmez?
İktidar olmak!

Muhalefet gece gündüz iktidar olmak için yanıp tutuştuğunu söylüyor. Ancak bacalarında duman gören yok. . İktidar hedeflenerek çıkılan yolculukta, dirlik olmayıp, birlik bozulunca iktidar olma yolunu bulunamıyorlar?
İktidar olma niyetlerini Allaha havale ediyorlar.
İktidar partisi içinde ayrışma olması, genel başkanının sağlık sorunundan ayrılıp partinin dağılması, her hangi bir gücün darbe yapması için dua ediyorlar.
İktidara, tek adam rejimi, anti demokratik yönetim suçlamasında bulunuyorlar. Diktatör diyenler bile çıkıyor.
İktidara sitem edenler!

Millet vekilleri, belediye başkanları:

Mecliste grupları bulunan muhalefet partilerinin 20 yıldır milletvekili, belediye başkanı olan mensupları var. Bir defa iktidar olmayı görüp bir daha aday olmayacaklarını söylüyorlar. Muhalefet partilerinde uzun yıllar milletvekilliği, belediye başkanlığı yapmalarının suçlusunun iktidar olduğunu beyan ediyorlar. Sakın bu tutumlarını, koltuk sevdası veya bencillik sanmayın. Partilerini iktidara taşıyıp gözleri açık gitmemeleri için kahır çekiyorlar.
Genel başkanlar:

Onlarca yıldır genel başkanlığı keyiflerinden mi yapıyorlar? “Partiden, dürüst, namuslu, haram yemeyen, adaletli biri çıksa, vallahi de, billâhi de, tallahi de genel başkanlığı ona bırakacağız” diyorlar.
Genel başkanların söyleminden yola çıktığımızda; partilerinde onca milletvekilinden bir tane; dürüst, adil, haram yemeyeni bulmakta zorlandıklarını görüyoruz.
Düşünsenize, onlarca milletvekili olan parti içinde genel başkan mercekle , namuslu, adaletli, haram yemeyen milletvekili arıyor, bulamıyor.
Bu nedenle, muhalefet partilerinde, namuslu, çalmayan, adaletli milletvekili bulup, genel başkan koltuğunu teslim etmek için “kuluçka dönemi” uzun olur.
Parti içi demokrasi mi?
Muhalefet parti genel başkanların parmak işareti ile Milletvekili, belediye başkanı adayı olacakları belirliyor. PM, MYK’ya girecekleri atamaları demokrasinin gereği mi oluyor?
Hayda!
Seçmenden gelen saçma soruya bak!
Genel başkan, onlarca milletvekili içinde namuslu, adaletli, haram yemeyen…, genel başkan olacak nitelikte milletvekili bulamadığını söylüyor. Bu niteliklere sahip olmayanların iradelerine partiyi nasıl teslim eder? Bunlarla uğraşmanın ne demek olduğunu bilen var mı?
Seçmece!
İş insanı, mevki sahibi, oy deposu milletvekilli, belediye başkan adayları.
Eş, dost, akraba milletvekilli, belediye başkanı adayları.
Sevgili ,metres, iman nikahlı hatun milletvekilli, belediye başkan adayları.
Kadrolu milletvekilli, belediye başkan adayları…
Parti yönetimi ne yapsın?
Eş, dost, akraba, sevgili, metreslerin…milletvekili, belediye başkan, PM, MYK adaylığı baş vurularını red mi etsinler?
Haksızlık, adaletsizlik, anti demokratik uygulama olmaz mı?
Olmaz olur mu?
Bal gibi olur!
Yaşasın parti içi demokrasi!
Neymiş: İşçilerin, emekçilerin, gençlerin, köylülerin, üreticilerin, mesleki ve akademik odalar…, temsilcilerini belediye başkan adayı gösteremiyor, TBMM’de temsilcileri yokmuş!
Adayları genel başkan ve parti kurmayları belirliyormuş. Partide tahsildarlar adaylardan Dolar, Euro üzerinden tarifeli bedel alıyorlarmış. Seçmen iradesi olmadan, para vererek milletvekili, belediye başkanı adayı olunmazmış!
Bin ah işitmek!

Ülken para biriminden almıyorlar, Dolar, Euro alıyorlar.
Parti seçmenine ne zararı var?
Parti yöneticilerinin, Avrupa, Amerika bankalarında Euro, Dolar hesaplarının, yatırımlarının olmadı kim için?
Kuşkusuz, partinin itibarı için!
Farzımuhal, partiye yabancı heyetler ziyarete geldiler. Parti yönetiminin itibarlı ekonomik gücü olmayınca halimiz nice olur?
Eurosuz, Dolarsız parti kurmayı olur mu?
Olmaz!
İtibara laf söylemek, sorgulamak, emekli, asgari ücretli, işsiz parti seçmenin haddine mi!
Seçmense seçmenliğini bilecek. Vatandaşlık görevi gereği oyunu kullanıp, kendi işlerine bakacaklar, biz de parti işine bakacağız.
Muhalefetin bir birini yemesininin kime ne zararı var?
Sitem,
Muhalefet seçmeni bir oy veriyor, bin tane laf söylüyor.
“Siz de iktidar seçmeni gibi olsanız, muhalefette kalmaz, şimdiye iktidar olurduk.
Aklımız yettiğinden bu güne muhalefet milletvekili olduk. Saçlarımız ağardı , hala muhalefet koltuklarında milletvekili olarak iktidar olmayı bekliyoruz.
Bu eziyete için katlanıyoruz?
Seçmen için!
Bizim seçmenimiz de iktidar partisi üyesi olmayı tatsın diye.
Hadi hayırlısı…

BU VATANA NASIL KIYIYORLAR?

 

ürkiye’de 6 Şubat 2024’de 11 şehirde deprem yaşadı. On binlerce ülke varandaşı depremde kaybetti. Yüz binlerce ev hasar aldı veya yıkıldı.

Yollar, köprüler, devlet kurum binaları, havaalanları tahrip oldu.
Yaralılar, ölenler, enkaz altından gelen çığlıklar, tırnağı ile toprağı kazanların çığlıklarına kavuştu.
Acılar!
Ağıtlar!
Öfkeler!
Çaresizlik!
Yaşama el uzatanlar, yaşama tutunamayanlar, yardım bekleyişiyle tükenen umutlar…

Enkazın acıları

  • Depremzedeler, yakınlarının ölüsünü veya dirisini bulma arayışlarını sürdürüyorlar.
  • Depremzedeler, barınma ve beslenme sorunlarına hala çözüm arıyorlar.
  • Depremzedeler, parasız özerk eğitim, sağlık, sosyal yaşam istiyor.
  • Depremzedeler, konteyner ve çadırlarda yaşam sürmek istemiyorlar…
Yaşamak direnmektir!
  • Depremzedeler iktidar ve muhalefet yanlısı olarak ayrıştırılmalarına isyan ediyorlar.
  • Depremzedeler, Alevi Sünni, Arap, Türk, Kürt yerleşim yerlerine yapılan hizmet ayrımcılığına öfke duyuyorlar.
  • Depremzedeler kayıplarını arıyorlar.
  • Ülkesi uğruna şehit olan depremzede aile oğullarının şehit olduğu haberini çadırında alıp, konteynere taşınıp yasını tutuyor.

Vatanın halleri!

O dönemin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum bu gün İstanbul büyük şehir belediye başkan adayı.
Depremde en çok Hatay yara aldı.
Hatay çöktü!
Medeniyet çöktü!
Kültür çöktü!
Tarih çöktü!
Arkeoloji çöktü!
Sosyoloji çöktü!
Siyaset çöktü!
Şehirlerin dokusuna bilim dışı müdehale anlayışı çöktü!
Ekonomi çökertildi!
Vicdan, merhamet, ahlak çöktü!
Siyaset, insanlık enkaz altında kaldı.
Enkazdan endam kazanmak!
Çöken evlerin enkazının yanında yan yatan, Lütfü Savaş,a…
İnilemelere, çığlıklara, ağıtlara kulak tıkayan Lütfü Savaş’a
  • Hatay Büyükşehir Belediye Başkan adayı yapılarak “deprem savar” nişanı verildi…
Ege’den Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan ülkenin bir köşesinde gece yaşanan depremi duyarak gün doğmadan öbür köşesine koşan İzmir Büyükşehir belediye başkanı Tunç Soyer’i İzmir Büyükşehir belediye başkan adayı yapılmadı.
Bu ne yaman çelişki?
Lütfü Savaş ile Tunç Soyer’i yan yana koyduğumuzda yaman çelişkiyi insan olan anlar mı?
Anlasınlar gari
Hadi hayırlısı…

BELEDİYELER ÖZNELERİNİ KAYBETTİLER!

 Belediyeler kendi öznesini kaybederek, hükümetlerin  görevini üstlenerek katkı sunar oldular.

Yoksullaştırılan, aç-açıkta bırakılan, işsiz, iş yeri güvencesi olmayan, sosyal siyasal haklardan, eşit milli gelir dağılımından  yoksun ahalinin can simidi oluyorlar. Ahalinin talepleri en asgari düzeyde karşılanarak, iş, ekmek, özgürlük istemi ile  hükümetlerin kapısına dayanacak toplumsal muhalefeti önleniyorlar.

Devlet şirketlerini özelleştirmesiyle kapitalist,

Belediyeler kamu şirketleri kurarak kominist mi?

Hükümetler, kamu şirketlerini özelleştirme adı altında, hediye edilir gibi dağıtılırken, ülke kaynaklarını; teşvik, hibe, destek olarak holdinglere, yardım adına cemaatlere, vakıflara… akarken!

Belediyeler; İnşaat, gıda, pazarlama, tarım, üretim… şirketleri kuruyorlar. Sosyal yardım fonları kuruyorlar.

Sosyal devlet olamamanın eksiğini, gediğini kapatıyorlar.

Bunlar ile neyi öteliyorsunuz?

Yoksullara et yardımı,

Çocuklara süt yardımı,

Yaşlı bakımı,

Cami, cemevi, cemaat yurtları bakımı ve temizliği.

Öğrencilere yemek yardımı,

Yoksullara gıda yardımı,

Analara Ana kart ,

Babalara baba kart,

Gençlere Wİ Fi hat…

  • Her geçen gün sokaklarda, evlerde, parklarda, iş yerlerinde, tarlada…, katledilen kadınlar ne olacak?
  • İş bulamadığı için, evinin kapısına kadar ağlayıp, gözlerini silerek mahçup hali ile evinin kapısından giren babalar ne olacak?
  • Beslenme, barınma sorununu çözemediği için üniversiteye gidemeyen öğrenciler ne olacak?
  • Ailesinin tüm imkanları ile üniversiteye gönderdiği çocuklarının yurt asansörlerinin düşüşü ile ölmeleri ne olacak?
  • Her geçen gün binlerce gencin yurtdışına kaçışı ne olacak?
  • İneği ithal, ineğe verilen otu ithal, eti ithal eden ülke, tarlaya serpeceği tohum ithal, gübreyi ithal eden  üretici… ne olacak?
  • Mazot alamadığı için tarlasını süremeyen köylü… ne olacak?

Bunları belediyeler çözebiliyorsa, hükümetler niye çözemiyor?

Belediyeler kendi kurumsal özüne neden dönmüyor?

Neden mi?

Yoksulluk olmasa, genel merkezce atanan belediye başkan adayları belediye seçimlerini kazanamaz. Biri, aç, açıkta, susuz, işsiz…, bırakırken, diğeri insanlara ayakta duracak kadar destek vererek, her ikisi de iktidarlarını sürdürüyorlar.

  • Eğitim çöküyor.
  • Sağlık çöküyor.
  • Tarım çöküyor.
  • Hayvancılık çöküyor.
  • Milli sanayi çöküyor.
  • Ekonomi çöküyor.
  • Demokrasi çöküyor.
  • Ahlak, vicdan, insani değerler… çö-kü-yor!

Diktatörlere taş çıkaracak  yöntemlerle; istediği kişileri milletvekili, belediye başkanı, parti yöneticisi yapan muhalefet parti genel başkanlarının  AK Parti genel başkanına “tek adam yönetimi” demeleri gülünç hale gelmesine ne demeli?

Arkadaş olan keçi ile koyun yol giderken, çukuru atlayarak geçen koyunun arkasından keçi kasılarak güldüğünü görünce niye güldüğünü sorar.

Keçi atladığında kuyruğun havaya kalkınca kıçın göründü ona güldüm.

Oysa keçi sürekli kıçı dışarıda yaşar.

Hadi hayırlısı…

HIRSIZLARA, BOZ ATLI HIZIR ÇAĞIRMAK

 İnsani dokusunu kaybetmeyen Anadolu insanı partisine bağlıdır. Kendisi ile partisini özdeş, hatta iki katman yukarıda tutar. Olanakları dahilinde partisine katkı sunmak için samimi olarak çaba harcar.

Parti tüzüğü nedir bilmez. Milletvekilleri, belediye başkanları nasıl seçilir ilgilenmez. Meclis üyeleri seçimi yöntemine ilgi duymaz. Genel başkan olma sürecini umursamaz.

Parti hukukunu, merkezi yönetim şemasını, parti içi demokrasiyi, irdelemez.

“Atalarım bu partiye oy verdi.” Der! Her koşulda partisini onur ve gururla savunur.

Parası, pulu, siyasi gücü olmadığından partisinin adaylarının kazanması için sadece dua eder.

Yatağına uzanıp uyumak istediğinde,

Sabah gözlerini açtığında,

Güneş doğarken,

Güneş batarken, başını gökyüzüne, iki elini havaya kaldırarak: Boz atlı hız sen yetiş! Bizi mahçup etme. Partimin adayını kazandır! Duasını ederek, partisinin adaylarının kazanmasına destek verir.

Tek bir talebi yok!

Tek bir kelamı yok!

Tek varlığı dua etmek!

Tek dileği partisinin kazanması!

Anadolu’nun güzel insanı bilmez ki, partisi eski parti değil. Anadolu insanı bilmez ki, parti yöneticileri eski yöneticiler değil. Anadolu insanı bilmez ki, parti kendi partisi değil. Anadolu insanı bilmez ki, partisinde eski adap kalmamış.

“Sol yanım dediği partin kadavraya dönüştürülmüş. Üstünde, itler, kurtlar, çakallar uluşuyorlar. Kuzgunlar, leş kargaları uçuşuyorlar.

Sermaye gücü olan aday

Siyasi güç olan aday

Mevki gücü olan aday

Parti yönetimine kan bağı olan, eş, akraba, dost herkes partilerden aday oluyor.

Hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, ahlaksızlık kokuları yayılıyor.

Anadolu insanı bilmez ki; evinin en korunaklı yerinde sakladığı 4 yumurtasını kırıp , çoçuklarını sokmadığı misafir odasında sofra kurduğu partidaşlarının çoğu özünü yitirmiş. Adayların çoğunun alınları kara, karınlarında haksız kazanç, beyinlerinde ihanet, ruhlarında hainlik var.

Anadolu’nun güzel insanları;

Kendi değerini koruyarak, kendi geleceğini inşa etmek için: İş yerinde sendikalı ol, senin iradenle oluşan partinde aktif üye ol. Yaşam alanlarında Sivil Toplum Kuruluşlarına, mesleki ve akademik adalara katıl.

İnsanlıktan çıkanlar, insan ilişkilerini sürdüremez, insan, doğa, çevre duyarlılıkları olmaz. Onurlarını satanlar ülkenin tüm değerlerini satarlar. Kendi insani değerlerini koruyamayanlar, insanlığın değerlerini koruyamaz, yaşatamazlar.

Saf temiz inancın üzerinden hırsızların kazanması için ettiğin duaların seni yaşamını değiştirmez. Hırsızların kazanması, daha acımasız hırsızlığa sürükler.

Kendi gücünü, kendinden bildiklerinin gücüne kat. Birleştirerek, birlikte iş-ekmek-özgürlüğü inşa et!

Hadi hayırlısı…

ASTRONOMİK FİYATLAR KARADA, ASTRONOT HAVADA

 Amerikalı SpaceX şirketi tarafından uzaya düzenlenen Dragon kapsülü yolculuğuna Türkiye Cumhuriyeti 55 milyon dolara bir tane bilet aldı. Dragon yolculuğuna Türkiye adına pilot Alper Gezeravcı dahil edildi.

NASA’nın Florida’daki Kennedy Uzay Merkezi’nden gönderilen SpaceX Falcon 9 roketi uzayda 14 gün kalacak.

Bu yolculuk Türkiye Cumhuriyetine 55 milyon dolara mal oldu.

55 Milyon Dolar:
Türkiye’de 165 bin 697 emekli maaşı karşılığı.

55 Milyon Dolar:
Yolculuk süresince Türkiye’ye 14 gün boyunca günlük maliyeti 118 milyon lira.

Ülke önceliği ne?

Elbette uzayda bilimsel araştırma yapmak ülkeler için önemli ve de gerekli. Türkiye, sanayi, tarım, hayvancılık, teknik- bilim alanlarında bilimsel parasız özerk eğitim temel alınarak her alanda bilimsel çalışmalarını geliştirmeli. Mühendis ve pilot olan Astronot Alper Gezeravcı’nın bilim misyonunun ayrıntıları nedir? Türkiye’de uzay bilimcisi yok mu? Varsa neden dahil edilmedi? Bu ayrıntılar kamuoyunda tartışılmıyor. Çalışmalar her yönü ile tartışıldığında, bilimsel içerik kazanarak güçlenir.
Gönül isterdi, Türkiye kendi uzay aracını inşa etsin. Kendi uzay üssünü , uzay bilimcileri olsun. Kendi uzay aracı ile yolculuk etsin. Bu türden çalışmaları hedeflesin. Hal böyle olunca ülkeler şartlarını değerlendirerek kendi önceliklerini temel almak zorundalar.
Türkiye’nin Amerika menşeli SpaceX şirketinin Dragon kapsülü yolculuğuna katılmasının zamanlaması doğru mu?
Türkiye’nin bu gün kazancı ne olacak?
Türkiye’nin gelecekte kazancı ne olacak?

Türkiye’de

BES-AR: ( Büro Emekçileri Sendikası) 4 kişilik bir memur ailesinin 2023 araştırması sonuçları:

Açlık sınırı: 18 bin 178 lira.
Yoksulluk sınırı:
53 bin 108 lira.

Bekar bir çalışanın aşam Maliyeti:
24 bin 541 lira

1 yıl önce dana eti 197 TL İdi, bugün 482 TL, aradaki fark % 143
Almanya, İngiltere, Amerika’ya kaçak giriş yapan ülke vatandaşları sıralamadında Türk vatandaşları ilk sıralara yükseldi. 2023 Ocak-Ekim ayları arasında Almanya’ya 45 bin 86 Türk vatandaşı iltica ederek birinci sıraya yükseldi.
Milli Eğitim Bakanlığı açıklamasına göre 2018-2023 yılları arasında 685 bin 257 öğrenci üniversiteden kaydını sildirmiştir. 14 bin 795 öğrenci ise kaydını dondurmuştur. Yani 700 bin 52 öğrencinin üniversite eğitimini sonlandırmıştır.
Özel okul fiyatları yemek dahil 750 bin lira ve üzerine yükseltirken, bu okulların çoğunluğunda öğretmenler asgari ücret ile çalışıyor.

AB’nin çöpleri Türkiye’de

Avrupa Birliği’nin (AB) resmi istatistik kurumu Eurostat, 2022 yılında ihraç edilen 32 milyon ton atığın en fazla Türkiye’ye gönderildiğini açıkladı. Avrupa kurumu, Türkiye’nin 12,4 milyon tonluk hacimle toplam atık ihracatının yüzde 39’unu aldığını kaydetti.

Bir tarafta çöp ihracı, diğer tarafta uzaya yolculuk!

Hadi hayırlısı…

YOKSUL HALK YIĞINLARI ÜZERİNDEN NEYİ KAŞIYORSUNUZ?

 Sadece filim yapımcıları, senaristler, yapımcı şirketler el değiştiriyor. Yüz yıllardır seyirciler aynı.

Kim mi?

Yoksul halklar!

Ortadoğu’ da kana doymayan kuzgunlar,  yeni kan deryası hazırlığı için farklı bölge, değişik ülke semalarında keşif uçuşları  yapıyorlar.

Yumuşak karınlar kaşınıyor!

Özünde Filistin’e destek gösterileri düzenlenirken, topluluklar içinde

“hilafet çağırıları”

yapılıyor. Türkiye gündemi oluşuyor. Akıllara 28 Şubat 1997 senaryoları geliyor.

Türkiye halkları ayrışmayacak! 

Emperyalist, kapitalistlerin iş birlikçi sermaye sahipleri üzerinden sürdürdükleri küresel kuşatma planı devam ediyor.  Ekonomik ve siyasi çıkmaza giren ülkelerde kendi çıkmazlarına yeni rota belirlemek için  yoksul halkları ayrıştırıp çatıştırarak planlarını kamufle  ediyorlar.

Küresel sermaye ve işbirlikçileri her ülkenin sosyolojik yapısına göre siyaset mühendisliği yaparlar.  Halkların dini, mezhebi, ulusu, milliyeti, dili, rengi üzerinden gever açarlar.  Ülkelerin yumuşak karnını kaşıyarak 12  Eylül 1980’de olduğu gibi ortamı olgunlaştırırlar. Yağma, yolsuzluk, hırsızlık…, üzerinden  ceplerine indirdikleri  cukkalarını güvenceye alırlar. Bunları açığa çıkarmaya çalışan yazar, çizer, siyasetçi, gazetecileri…  çıkardıkları yasalarla sansürler,  zindanlara atarak  gözdağı verirler.

Hak ve özgürlükleri askıya alırlar, yasaları yok sayarlar. Halkları  inanç ve ulus değerleri üzerinden karşı karşıya getirerek çatıştırırlar.

Bu çatışmalara karşı halklara birlik, kardeşlik, ortak sorunlarının ortak çözüm mücadelesi çağırısı  yapayanları “bölücü , terörist, vatan haini…” ilan ederler. Tüm baskılara rağmen insanca yaşama mücadelesi veren  işçi ve emekçilerin gösterilerine  gayriresmi elamanlarını yerleştirerek provakasyon sergileyerek emekçilerin haklı mücadelesini terör  ile eşleştirirler.

 Türkiye’de her senaryo denendi

12 Mart 1971

12 Eylül 1980

28 Şubat 1997

Bu tarihlere baktığınızda ülke ekonomik ve siyasi çıkmazların içinde.  Bu dönemlerin sonunda yeni bir siyasi yapılanma ortaya çıkar.

12 Mart  1971 sonrası  Adalet partisi

12 Eylül 1980 sonrası. ANAP

28 Şubat 1997 sonrası AK Parti’nin ortaya çıkarken ülkede köklü siyasal değişimlerin olduğunu görüyoruz.

Senaryosu yazılıp, oyuncu kadrosunu hazırlayıp, sahnesi medya yazıları ve görselleri ile süslenerek, yeni pleyboyların rolleri icra ettiği korsan filim gösterisine geçiliyor.

NATO ve Varşova paktının pazar paylaşımı dalaşmaları sürecinde  12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980  Türkiye halklarına bedel ödettirerek NATO aslan payını aldı.  Stratejik  üstünlük, yeni pazarlar yaratma, üst kurma hamlelerinin karanlığında Türkiye üzerinde filler tepişirken çimenler ezildi.

Yoksul halklar  tuzağa çekiliyor!

28 Şubat 1997’de ülkenin içinde bulunduğu ekonomik siyasi kriz Ali Kalkancı, Müslüm Gündüz, Fadime Şahin  gibi figüran oyuncuları sahneye sürerek  aşılmaya çalışıldı.  28 Şubat kaosu, ekonomik ve siyasi kriz 2000 yılları başına kadar sürdü. Televizyon programlarına servis edilen görüntüler ile  oyunlarına figüranlar topladılar. Ani refleksler ile Hizbullah ölüm evleri  ortaya çıkarıldı.  İnsanların katledilme yöntemleri haberlerin gündemi olup saatlerce gösterildi.

“ İrtica ile mücadele” adı altında tüm hücre evleri basılarak “ teröristler öldürüldü. Örgüt çökertildi.”  haberleri verildi.

28 Şubat 1997 ‘de sokaklarda  irticaya karşı tanklar yürüterek halkların dini duyguları üzerinden yeni bir ülke modeli formatladılar.

Ülke halkları çatışmadı, çatışmayacak, çatıştıramayacak, ayrıştıramayacaksınız!

Kürt-Türk çatışması yaratma hevesleri kursaklarında kaldı. Alevi-Sünni  vatandaşların Allahuekber diyerek bir birini boğazlama sahnelerini seyretme arzuları gerçekleşmedi.  Suriye, Afganistan vatandaşları ve Türkiye halkları arasında  YERLİ -YABANCI”  düşmanlığını “Suriyeliler gelmeseydi  siz işsiz olmayacaktınız. Afganistanlılar, Suriyeliler gelmeseydi onların açtığı iş yeri sizin olacaktı. Onlar olmasa hastanelere muayene ve ilaç parası ödemeyecek, sıraya girmeyecektiniz. Bunlar gelmese ekonomik kriz olmayacaktı.” propagandalarını körüklenerek YERLİ YABANCI düşmanlığı yaratılıyor.

Orta oyunu kurucuların viski bardakları ellerinde, ağızlarında pro, siyah gözlüklerinin arkasından vahşet seyretme hayalleri gerçekleşmedi.

Tuzağa düşmemeli

Bugünlerde Filistin’de katliam yapan siyonist İsrail vahşeti  üzerinden organize edilen yoksul halkları sokağa çekerek içlerine yerleştirilmiş gerici, ırkçı hazır kıtalara hilafet çağırıları yapmalarının tuzağına düşmeden,  sosyal, siyasal ve ekonomik ortak  sorunlar  üzerinde birlikte mücadele ederek oyun bozulmalı.

Açlığa, yoksulluğa, kapitalist kuşatmaya, işbirlikçi sermayeye karşı  Türkiye’nin ekonomik ve siyasal bağımsızlığı  için direnmelidirler. Halkları din, dil, ulus, mezhep, renk, milliyet olarak ayrıştıranlara karşı : İşçi, emekçiler olarak sınıf  sendikalarında, Sivil Toplum Kuruluşlarında,  Mesleki  ve Akademik Odalarda örgütlenerek birleşmelidirler. Sosyal- siyasal özgürlükleri temel alarak, farklılıklarına hoşgörü göstererek birlikte yaşamı savunmalılar.

“ Bölücüler ülke içinde  ayrı devlet kurmak istiyorlar, cihatçılar hilâfet devleti kuracaklar, ülke işgal edilecek, askeri darbe gelecek, kalkışma olacak…”

Bütün bu safsatalar yoksul halkları paranoyaklaştırma, korku yaratmaktan ibarettir.

Halklara dayatılan düşmanlaşma senaryoları:  Hak, hukuk, adalet, özgürlük, eşit milli gelir dağılımı ve doğa/çevre dokusu içinde insanca yaşam için; birlikte İŞ, EKMEK, ÖZGÜRLÜK mücadelesi  verilerek boşa çıkarılır.

Hadi hayırlısı…

GENCECİK BEDENLERE KURŞUN YAĞIYOR

 Kurşun işlerken gencecik bedenlere;

Borsa 10 puan yükseldi

Kurşun işlerken gencecik bedenlere;

Döviz kuru, Altın fiyatları zirve yaptı.

Kurşun işlerken gencecik bedenlere;

Tekeller petrole zam yaptı.

Kurşun işlerken gencecik bedenlere;

ABD, Rusya, AB, Çin yeni savaş silahlarını fuarlarda sergilediler.

Kurşun işlerken gencecik bedenlere;

12 yoksul evine bayrak asıldı

Kurşun işlerken gencecik bedenlere;

Hak, hukuk, iş güvencesi, iş güvenliği, sosyal- siyasal ve sendikal haklar için mücadele eden ÖZAK TEKSTİL işçilerinin işlerine patron son verdi. Güvenlik güçleri patronun fabrikası çevresine etten duvar örerek işçilerin direnişini dağıtıyor.

Kurşun işlerken gencecik bedenlere

Türkiye coğrafyasının her köşesine acı dağıldı. Yoksul evlerinde farklı dillerden aynı acılara ağıtlar, çığlıklar, zılgıtlar, öfkeler… yükseliyor.

Zagros dağının üzerine karabulutlar çöktü. Toroslar’a yayılan sis ay ışığını kapattı. Manisa’nın Spil dağından yükselen boran tüm olumsuzlukları önüne katarak Ankara Hızır dağı üzerinden TBMM duvarına vuruyor.

Acıları, ölümleri, düşmanlığı, ayrışmayı, kamplaşmayı, kara propagandayı , şiddeti, çatışmayı, terörü, savaşı, yoksulluğu, açlığı, sefaleti… dur-du-run.

Manisa

Ne kıyımlar yaşadı, ne çok yangınlar gördü. Yoksulluğun, bakımsızlığın, göçün, göçebe evlerinin mahallesi Horoz köy!

“Kenar mahalle, Kürt mahallesi, göçmen mahallesi…” Hoyratça söylenen, horlanan onlarca ad yakıştırılan

Ağrı’da Murat suyu kenarında pamuk , kamış yetişir. Horozköy’de kakmış, Manisa’da pamuk yetişir.

Ağrı’da vişne

Manisa’nın kiraz yetişir.

Ağrı’da Murat suyu akar. Manisa’nın ovasından salınarak akan Gediz Horozköy’ün yanı başında.

Murat suyu Gediz’e karışmasa da Ağrılılar Manisalılar birlikte yaşama karıştı.

Horozköy’de Kürtçe ağıtlar yükseliyor.

Enes diya te bimire!

Enes Anan öle!

Ağrı üzerinde Akbabalar uçuşurken acılara, ağıtlara dayanamayan güvercin barışa kanat çırpıp Ağrı’dan Spil’e uçmak için yükseldi. Akbabalar kan kokusuna uçuşuyorlar. Ağrı-Manisa 1.723.8 km.

Ülkede eşit gelir dağılımı olmayışından 1960 sonlarında Ağrı’dan Manisa’ya ekonomik ve siyasi göç başladı.

Şimdi 4. Kuşaktan torunlar yaşıyor.

Ağrı’dan kalkıp Manisa’ya uçan barış güvercini hızır dağı üzerinden geçerek Ankara semalarında kanat çırpıyor.

Güvercin hızır dağı üzerindeyken “ 40 yıldır kan, göz yaşını, ölümleri TBMM durduramadı. “Sen yetiş ya hızır” diyerek umuda tutundu

Enes Budak, yağız deli kanlı. Henüz yaşamının baharında. Enes Budak Sözleşmeli Piyade er.

Ağrı’dan Manisa’ya göç eden Kürt ailenin muhtemelen 4 kuşağı.

Manisa/ Horozköy’e Enes Budak ateşi düştü.

Ağıt sesleri Spil yamaçlarını topçu ateşi gibi döverek Manisa ovasında Gediz’e döküldü. Gediz nehri acıları Ege denizine taşıyor.

Ağrı’dan kalkan barış güvercini kana susayan, etten beslenen akbabalar arasında ölüme meydan okuyarak uçmaya devam ediyor. “Başaramazsam barış yolunda ölürüm” sesini doğaya yayarak kanat çırpıyor.

Ağrı’dan Manisa’ya uzanan ekonomik ve siyasi göçün kökleri; kırılan dallarının, düşen meyvesinin, açan çiçeğinin acısına, acısını katmak için Manisa’ya yürüyor.

Kürtçe, Türkçe, Arapça, Farsça Enes Budak’a ağıtlar, çığlıklar, zılgıtlar…

Ağrı – Manisa 1.723,8 km. Otobüsle 19 saat sürüyor. Fiyatı 1.200 Türk Lirası. En düşük emekli maaşı 7.500, Asgari ücret 11.402 Türk Lirası

“Özgür dışarı” provokasyonu!

Elbette Özgür Özel’in dünya görüşünden farklı görüşe sahip olabilirsiniz. Özgür Özel’i yuhlama yeri bir caminin avlusu cenaze merasimi olamaz, olmamalı. Bu ahlak, adab, inanç, vatan sevgisi değil. Daha önemlisi şehit sahiplenme tutumu hiç değil. Düpedüz provokasyon!

Özgür Özel kim?

Özgür Özel, Manisa’da doğup büyümüş, Manisa’nın acısında acı, sevincinde sevinç yaşamış. Akademisyen sağlıkçı, siyasetçi. Manisa’ya yıllarca katkı sunmuş. Ana muhalefet partisinin Manisalı Genel Başkanı.

Provokasyon yapanlar kim?

Seçkin mahallelerden, yeni nesil akıllı evlerinden lüks araçları ile cenaze namazı için camiye gelenler hacı kokusundan hoşnut olmazlar, parfüm kokuludurlar. İslam öğretisi, insan ahlakı, vatandaşlık bilincini gelişmemiş provokatörler “ Özgür dışarı” sloganı attıyorlar. Horozköy’e belkide ilk defa geldiler. Horozköy yaşamını bilmezler. Güneş gözlüklerinin arkasından Horozköy’de yaşamın sefaletini görmezler.

Göz göze gelip hasb-i hâl etmeyi bilmezler. Manisa’da muhafazakar, İzmir’de İslami değerlerden muafdırlar.

Acıları kutsamak niye?

Provokatörler ayrışmadan, çatışmadan, kandan beslenirler. Acılar, ağıtlar, ölümlerin durmasını, barış içinde yaşamı istemezler. Farklılıklarımıza hoşgörü göstererek birlikte kardeşçe yaşamın güçlendiği dönemlerde provokasyon yaparak toplumu ayrışma, kamplaşma zeminine çekerler.

Bunlar, ne acı yaşayanın acısını duyar, ne de insan ve İslam adabına uyarlar.

Hadi hayırlısı…

AVRUPA´DA IRKCI HAMLELER!

 ABD’nin 20 Mart 2003 Irak’ta başlayarak Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin işgal ve çatışmaları ile devam eden kaos sonrası Avrupa’ya göç dalgası başladı. Suriye savaşı ile yoğunluk kazandığında Avrupa ülkelerinde “göçmenlere” yönelik ırkçı kampanyalar başladı.

Almanya, Fransa, Avusturya, İtalya, Hollanda, Belçika’da “göçmen” karşıtlığı güçlendi.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinden Avrupa ülkelerine gelen göçmenlere karşı “göçmen” kimliği yerine inançları öne çıkarıldı. İslam karşıtı propaganda yürütülerek İslamofobi güçlendirildi.

Alman, Fransız, İtalyan Askerlerinin Ortadoğu’da, Kuzey Afrika ülkelerinde ne işi var? Denilenler, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinden gelen göçmenlere “Avrupa ülkelerinde ne işiniz var?” Diyerek göçmen düşmanlığı ırkçı gerici kampanyalara dönüştürülüyor.

Özellikle Almanya ‘da Türk göçmenlerin sayısı diğer ülke vatandaşlarından açık ara önde. Sadece savaşların, çatışmaların değil, ülke halkları yoksullaştığında ülkelerini terk ettiklerini görüyoruz.

Avrupa ülkeleri son 20 yıldır ekonomik ve siyasal çıkmazlarını “göçmenler” üzerinden bertaraf ediyorlar. STK örgütlülüğünün güçlendiği, sendikaların hükümetler ile göz göze geldiği anda, göçmen sorunu gündeme alınarak, halklara korku yayarak, gerici ırkçı partiler iktidara taşınıyor.

Irkçılık güçlendiğinde sol sosyalist partiler iktidara taşınarak kendi çıkmazlarında suyu bulandırarak yeni hamleler için nefes alıyorlar.

Avrupa ülkelerinde yaşanılan işsizliğin, hayat pahalılığının, hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasının sebebi basın yayın yolu ile sürekli gündemde tutularak göçmenler gösterilmekte.

Hak ve özgürlüklerin budanarak işçilerin zor koşullar altında düşük ücrete çalıştırmalarına karşı gelişen mücadeleye “yabancı işçi” getirtilerek yerli işçilerin mücadelesi başarısızlığa uğratılıyor.

Ucuz iş gücü, emek sömürüsü üzerinden getirilen” yabancı” işçiler ile ülkelerin işsiz halkları karşı karşıya getiriliyor.

Hadi hayırlısı…