Ali Gültekin

7 Mayıs 2013 Salı

Bizim Anarşistlerimiz!

Tıpkı Bizim anarşistlerimiz olduğu gibi;  Diktatör, Kral, Askeri, Komünist, sosyalist, demokrasi ve en katı rejimler ile yönetilen ülkelerin anarşistleri var.
Anarşimiz Nedir?
Anarşizm ;  Pierre-Joseph Proudhon, 1851'de "artık ne kilise ‘de ne de devlet içinde, ne toprakta ne de parada da otorite olmalıdır. İstenilen de özgürlüktür "  diye tarif eder. Bir başka açıdan; Anarşistler, “siyasete katılmama” biçiminde idealist şablonlar yaratmış işçi sınıfından uzak düşmüşlerdir. Anarşimiz gençliğin hızlı kan dolaşımıdır. Gençliklerinde dünyaca ünlü birçok anarşist ileriki yaşlarında ülkelerinde önemli Bakanlar, bürokratlar olarak yaşamlarına devam etmişlerdir.  
Ne yapmalı?
Toplayıp sınır dışına mı sürelim?
Toplayıp kodese mi tıkalım?
Toplayıp imha mı edelim?
Nerede bizim demokrasimiz
Nerede bizim insan haklarımız?
Nerede bizim adaletimiz?
Nerede bizim hak- hukukumuz?
 Korku ile sindirip, diz mi çöktürelim?
Nerede bizim devlet olma sorumluluğumuz?
Bu kavga niye?
Evlerimizde anarşist çocuklarımız yok mu?
Mahallemizin anarşist gençlerimiz yok mu?
Takımlarımızın anarşist taraftarları yok mu?
Ankara, İzmir, Malatya, Diyarbakır, Rize,  Kırşehir, Konya… Kutlanan 1mayısında anarşistler yok muydu? Bütün bu şehirlerde 1 Mayıs coşku içinde geçmedi mi?
Bir orta oyunumu var?
Arabaları,  iş yerlerini, yakmanın, camlarini kirmanin adi: İşçi ve Emekçilerin 1Mayıs kutlamak olamaz.  Bu olsa olsa işçi ve emekçilerin bayramını sabote etmek olur.  
Büfesinin camları kırılan, masaları sandalyeleri yakılan esnaf ne yaptı? Simit tezgâhı barikat ateşine atılan seyyar satıcı evine nasıl ekmek götürdü? Tekellerin; yazılı, görsel medyasının kameraları 2013 1 Mayısında sosyal-siyasal talepleri ile meydana çıkan, milyonlarca işçi ve emekçiyi görmedi. İleri geri sararak; yakma, yıkma, parçalama, saldırma görüntülerini savaş muhabirleri gibi veren, tekel medyası işçi ve emekçileri  „sokak çeteleri” gibi teşhir ederkentekeller ve temsil ettikleri sermaye 2013 1 Mayısında bir kez daha karlı çıktı.
Yüzlerce Polisin ortasında DİSK’in binasına nazır küfür eden cengâver kim?  Bu cengâverlerden İstanbul’un diğer meydanlarında varmaydı?  Kafasından kan akan Polis emekçi değil mi? Gözüne gaz sıkılan öğretmen emekçi değil mi?  Ya! Sırtına copla vurulan Polis babası işçiye ne demeli? 17 yaşında Meral Dönmez `in duyarlılık göstererek memur babası ile 1Mayıs’a gelmesi insani değil mi?
Kafalarını nişan alıp gaz bombası atmak, ayaklar altında ezmek, saçlarından tutup sürümek güvelik önlemi mi? Polisin bugün sahip olduğu sosyal hakları, Dünya işçi ve emekçileri uğruna ölerek almadı mı?1 Mayıs bu kazanımların korunması için mücadele ile bu günlere taşınmadı mı?Kim kime karşı vuruştu?
Neyin restleşmesi?
Bu çocuklar; uyuşturucu, hırsızlık, kumar, fuhuş çetelerinin içinden toplamıyoruz. Bu çocuklar kendi düşlerinin 1 Mayısını istiyorlar. Biz, Taksimi 1 Mayıs gösterilerine kapatarak 1977 katliamını unutturamayız. Biz, Taksimi 1 Mayısa açarak 1977 1 Mayısını katliamının bir daha yaşanmaması için lanetleyebiliriz. Almanya, İtalya, Polonya… Ülkelerinde yaşanılan katliamları, ırkçı Nazilerce yakılan Türk vatandaşlarını i okul müfredatında öğrencilerine okutuyorlar. Biz, yanlışlarımızdan arınarak güvenli gelecekler yaratabiliriz.
Keşke!
 İzmir, Ankara, Maraş, Antep, Urfa’da tahsis ettiğimiz meydanlar gibi Taksim’i verebilseydik. İzmir, Ankara, Diyarbakır, Hakkâri ve geçen yıl İstanbul’da olan 1Mayıs bayramında anarşistler vardı.  Neden zarar vermediler? Bunlar dün vardı, yarında olacaklar. Dünya’nın her ülkesinde bu türden gösteriler olur. Anarşistler benzer olaylar çıkarırlar. Ama demokrasinin olduğu ülkelerde güvenlik kuvvetlerinden aynı tepkiyi almazlar.  Baskı ve korku ile sindirmeden sürekli “isyan” çıkar. Adalet, hak, hukuk kuralları içinde demokrasi ile evlatlarımızı kucaklayarak öz güvenlerini kazandıralım. Yüreklerinde insan sevgisi, vatan sevgisi yeşerterek, geleceğimizi gençlerimize emanet edelim.
Başka kimimiz var?
Hadi hayırlısı…

1 Mayıs

Teorisyen edası ile 1 Mayıs’ı tekrar tahlil etmeye gerek var mı? 1Mayıs’ı günümüze taşıyanlar tarihçesini özüne uygun yazıyorlar.
Türkiye’de 1Mayıs
1Maysı ülkemizde kendi özüne uygun yaşatmayı hala başaramadık. 1Mayısın işçi ve emekçilerin bayramı olmasını hala bazı çevrelerce özümsenmedi.  
İşçisiz 1 Mayıs
İşçi bayramını, işçilerin, emekçilerin mücadele geleneğinden kopararak dev asa örgüt pankartları gölgesinde tutmaya çalışıyorlar. Binlerce işçiyi kendi iş yerlerinde sendikasızlaştıran Milletvekilleri, işçilerin örgütlenme haklarını gasp eden Belediye Başkanları, iş yaşamında anlı terlememiş gençler kürsüye çıkarak işçiler, emekçiler adına konuşmalar yapıyorlar. Kendilerini yoksul halkların öncüsü ilan ediyorlar.
 “Sol” 1 Mayıs hastalığı
Emek ve sermaye arasındaki çelişkiyi ortaya çıkaran filozoflar, Dünya işçi ve emekçileri 1 Mayıs Bayramı ilanı öncesi ve sonrası mücadele süreci 1Mayıs`ı tanımlıyor. Bu tanımlamayı kavrayamayanlar Dünya işçi önderlerinin teorilerini kuşdiline çevirip, dev asa resimlerini  meydanlarda taşımakla kendilerini işçilerin yerine koyarak 1Mayısa sahip çıktıklarını sanıyorlar.
1 Mayıs bayram mı? Mücadele günü mü?
İşçi ve emekçilerin sosyal-siyasal haklarını aldığı, 1 Mayısı özüne uygun kutlanacağı ortamların olduğu ülkelerde ne ile mücadele edecek?  Elbette bayram coşkusu ile kutlanacak. 1 Mayısın yasak olduğu ülkelerde elbette emekten gelen gücünü kullanarak, sosyal siyasal haklarını almak için mücadele edecek. Bunda anlaşılmaz olan nedir?
1 Mayıs kazanımları ve “sağcı” bakış
. Sendika, grev, 8 saatlik çalışma, sosyal haklar, çalışma koşulları… Bütün bu hakların Dünya genelinde mücadele ile bedeller ödenerek alındı. Bunları hiçe sayarak kazanılan bütün haklardan faydalanırlar. 1 Mayısı komünistlerin, sosyalistlerin bayramı olarak tanımlayıp karşı çıkarlar “Bu hakları komünistler, sosyalistler, solcular kazanmış. Ben bu haklardan faydalanmak istemiyorum. 1 Mayıstan önceki düzen koşullarında çalışmak istiyorum” diyen “sağcı işçi” var mı? Peki, ayrışma noktası neresi? “Sağcı, solcu işçi” olarak ayrışacaklarına, ortak sorunlarına neden ortak çözüm aramak için birlik olmazlar? 
İşveren kuruluşları!
Sağcı solcu işveren kuruluşları var mı? “Sağcı-solcu” isçiler için ayrı çıkan bordo var mı? “Sağcı-solcu”  isçiler için ayrılmış ayrı iş yerleri var mı?  Bırakın ülke içinde işverenlerin birliğini dünya üzerinde tek çatı örgütleri kapitalizmdir. Bunlar ayrışmaz birlik olurken, işçiler ve emekçiler arasında ayrışma olabildiğince körüklenerek birlikte mücadelenin önü kesilir.
Sendikal hareketlerin güçsüz olduğu ülkeler
İşçi ve emekçi sendikalarının güçsüz olduğu ülkelerde işçiler ve emekçiler din, milliyet, renk üzerinden ayrıştırılır.  At izi ile it izinin bir birine karıştığı bu ortam işçi ve emekçi hareketi zayıflatır. İşçi ve emekçi hareketinden kopuk çevreler işçi ve emekçi bayramını anarşist eyleme dönüştürürler.  Dükkân, araba camları kırılır. Trafik levhaları sökülür. Arabalar, duraklar ateşe verilir. Parktaki çiçekleri ellerindeki sopa ile tırpanlanır. Nerede bunların işçiliği? İşçi ve emekçiler ürettikleri değerlere karşı düşmancasına saldırır mı? İşçiler ve emekçiler milli değerlerini yok etmek ister mi? Bunları yapanlar işçi, emekçi olur mu?
Bu gidişatı kapitalistlerin işine yarar. Sahip oldukları basın ve yayın kuruluşları tıpkı 1 Mayıs 1977 de olduğu gibi topluma 1Mayısı  “anarşist sol gurupların bir biri ile kavgaları” olarak manşetlerden verirler.  
Sendikal hareketlerin güçlü olduğu ülkeler.
Sendikaların güçlü olduğu ülkelerde işçi bayramı işçilerin öncülüğünde özüne uygun kutlanır. Bu ülkelerde iktidar varlığını sürdürme ve iktidardan düşme hesaplarını, başarı veya başarısızlığını 1Mayısta işçi ve emekçilerin öne çıkan talepleri üzerinden belirlerler.
Emekçiler neden birlik olamıyor?
İşçi ve emekçilerin; inançları, dilleri, renkleri, ülkeleri ayrı olabilir. Ortak yönleri işçi ve emekçi daha önemlisi insan olmalarıdır. Bu ortak değer üzerinde neden birlik sağlayamayız?
 “Emeğine sahip çıkma” diyen inanç var mı? Ulus var mı?
“Sömürülmene göz yum köle ol” diyen inanç var mı? Ulus var mı?
“ Ortak sorunlarınıza ortak çözüm için bir araya gelmeyiniz” diyen inanç var mı? Ulus var mı?
“İnsanlık onurunu hiçe say” diyen inanç var mı? Ulus var mı? Peki, biz neyin üzerinden ayrışıyoruz?
Birlik olmak!
Ağaç dal vermeli, güneşten güç almak için. Bedeninin su almalı topraktan, dik durması için.
Bedeni çürükse, böcekler üşüşerek delik deşik ederler. İçine yuva yaparak ağacın özünü yiyerek kendilerine yaşam alanları yaratırlar. Gün gelir koca beden çürüyerek küt diye devrilir. İstila eden böcekler için bir şey değişmez. Yeni bir yaşam alanı bulmak için zayıf bedenler ararlar.
Birlik olmalıyız ki, dirliğimiz olsun.

Hadi hayırlısı…

(Ç)özüm

 Şüphesiz; Barış ve çözüm kelimelerinin doku zenginliği, her iki kelimenin de içinde insanları var eden temel kuralları ifade ediyor olmasındandır.
Barış içinde birlikte yaşamak insan olmanın temel kuralıdır. Barış içinde birlikte yaşamak için; tüm insanların eşit sosyal siyasal haklardan yararlanmaları gerek. Barışın hayata geçirilmesi için sorunları tespit edecek bilgi çözecek bilinç gerek. Ç harfini parantez içerisine alarak özümyazısını boşta bırakma nedenim çözümü özümsememiz ve özümüzden istememizin gerekliliğindendir. Bunun için sadece; popülist,  duygusal yaklaşımların, samimiyetin ortaya çıkması yetmiyor. Bilimsel bilgi ışığında toplumun ihtiyaçlarından yola çıkılarak sosyal-siyasal eşitlik temelinde kalıcı barışı inşa etmek zorundayız.
Barıştan ne anlıyoruz?
Çözüm, ağa toprakları üzerinde yeşertilecekse toplumsal bir barış olur mu?
Çözüm, çocuk gelinleri görmezse toplumsal barış olur mu?
Çözüm, okula gönderilmeyip çalıştırılan çocuk işçileri görmezden gelirse toplumsal barış olur mu?
Çözüm, işsizliğe, yoksulluğa, topraksız köylüye umut olmazsa toplumsal barış olur mu?
Çözüm, ulus, inanç, dünya görüşünü özgürce ifade etme olanağı yaratmazsa toplumsal barış olur mu?
 Çözüm, farklılıklarımıza hoşgörü ile yaklaşıp; Din, dil, renk, ulus farkı gözetmeksizin ortak değerlerimizi güçlendirmeden toplumsal barış olur mu?
Bu sorunları çözmeden insanların taleplerini Kürtçe veya Türkçe dile getiriyor olması yaşamlarında neyi değiştirecek?
 Barış neyin barışı olacak?
Hepimiz bir ağızdan bu bölgede yaşanan sorunların eğitim ve yoksulluktan kaynaklandığını söylemedik mi?
Barış süreci hayata geçtiğinde, bölgede sanayileşmenin, tarımın ve hayvancılığın gelişeceğini biliyoruz. Bu barış;  köy ağaları ve sanayicilerin fırsata dönüştürdüğü barış olmamalı. Bu barış, Berfin ve Remo’nun kaderini değiştirecek çözümler ortaya koymalı. İşsizliği, yoksulluğu ortadan kaldırmalı. Parasız çağdaş eğitimi hayata geçirmeli.
Barışı neresinden tartışıyoruz?
Bu sürecin çalışmaları seyirci desteğini almak için türbinlere oynayarak yapılmamalı. Barış süreci tüm sosyal, siyasal yönleri ile ele alınarak yürütülmeli.  Barışı; Ahmet’i üzmeyelim, Ayşe küsmesin, Yusuf bize katılsın diye sağından solundan çekerek, eğerek, büzerek yirmi yamalıktan bohça olarak ortaya çıkardığımızda üç günde telise döner. Çözüm sürecinde toplumsal sorunları çözdüğümüzde toplumsal mutabakat sağlanarak barış hayata geçer. Bu gün bu koşullar mevcut. Süreci kendi doğasında doğru analiz ederek iyi yönetmek gerekiyor.
Barışın doku uyumu
Kan akan damarları bir birine bağlayarak kanı durdurmak için doku uyumuna dikkat etmek zorundayız. Barış şarkısını üst perdeden çalarak, müziğin ritmine eşlik ederek, alkış tutmamız bizi barışa götürmez.
-10 Bin gerilla
-50 Bin köy koruyucusu
-Üç Bin uzman çavuş
Özel kuvvetler ve Mahmur kampında yaşayan sayıları 11 bin 500 olan mültecilerin ve tüm Türkiye’nin barış içinde birlikte yaşamasını nasıl sağlayacağız?
Bu konuda Pedagoglar, Psikologlar ve uzman kişilerden oluşan Rehabilitasyon merkezi kurabildik mi? Akil insanlar içinde bu konuda uzmanlarımız var mı?  Hangi bölgelere Rehabilitasyon merkezleri kuruldu? Bu merkezlerden toplumsal yaşama adapte edilmesi için kimler yararlanacak? Kaç uzman çalışacak. Türkçe kendini ifade edemeyenler için kaç Kürtçe bilen uzmanımız var?

Bütün bunları gereksiz görerek silahları susturduğumuzda bu psikoloji ile köyden bir birinin yakınını öldürmüş köy koruyucuları ve gerillaların barış içinde birlikte yaşayacaklarını garanti edebilir miyiz?
Mahmur kampının kurulduğu 1994 yılında dünyaya gelen 19 yaşındaki gencin ülkemiz ile uyum sorununu nasıl çözeceğiz?  
Rehabilitasyon merkezleri kurulmadan, uzman yardımı alınmadan siyasi, duygusal söylemler ile her gün çocuklarının mezarını ziyarete giden Asker ailelerini barış ve çözüm sürecine nasıl dâhil edeceğiz?
Sorunu sadece silahların susması ile çözmüş olamayız. Asıl sorun; Düşmanlığın, önyargıların, ayrışmanın beyinlerde bitirilmesi.
İşsizlere iş alanları açarak, boşaltılan köylere geri dönüşü sağlamak için yaşanıla bilir evler yaparak, işleyeceği toprağı tahsis ederek, besleyeceği hayvan temin ederek, parasız eğitim kurumları açarak barışı kalıcı olarak çözmüş oluruz.
Hadi hayırlısı...

TC. Algısı

TC.  Algısı
TC.  Sembollü, sürüp gelen vatan, millet bayrak tartışmalarının içine çekildi. Az gelişmiş ülkelerde; ürün üzerine dini, millî semboller konularak ticaret, ulus ve inanç üzerinden söylemler ile politika yapılır. Bu değerler üzerinden ayrışmalar körüklenir.  Bireyler kendi görevini, topluluklar kendi sorumluluklarını, ülkeler kendi dinamik gücünü ortaya koyamadığında vatan, ulus ve bayrak öne çıkartarak üzerinde fırtınalar koparılır.
Neden! Kutsal değerler kullanılıyor?
Ürün üzerine; Öz Türk, Hakiki Türk, Tam Türk yazarak ve bu türden semboller koyarak ticaret yapanlara soralım:
Sahte Türk var mı?
Yarım Türk var mı?
Üvey Türk var mı?
Ürünlere % 100 helal yazanlara, dini, milli semboller koyanlara soralım: Ürünlerin karışımlarını, üretim ve son kullanma tarihini doğru yazmak, yasal zorunluluk ve ticari ahlak değil mi?
Helalin % 70’i, 80’i var mı?
Ya helal, ya haram olmaz mı?
Ticareti, inancı ve vatandaşlık sorumluluklarını kendi kuralları içinde yapmak gerekmez mi?
Bayrak nerede dalgalanmalı?
Dünya’nın hiçbir yerinde olmadığı kadar ülkemizin sınırları içinde daha büyük, daha yüksek bayrak asma yarışına girdik. Bir ulus için sembolü olan Bayrak elbette çok değerli ve kutsaldır. Resmi dairelerde, millî günlerde, uluslararası temsilciliklerde, uluslararası kazanılan yarışmalarda göklere çekilir. Savaşlarda kazanılan mevzilere dikilir. Şehitlerin üzerine örtülür.
Bayrağı bu alanlardan kopararak; Başarısızlıkları örtme, çıkarları koruma amaçlı kullanıldığında ulusların üzerinde görkemle dalgalanır mı?
Neden korkuyoruz?
Çok büyük bayrak açmakla vatansever, çok ibadet yeri inşa etmekle inançlı, her yere ulusal önderlerin büstünü yapmak, resmi asmakla ulusa bağlılık, kazak üzerine atkı atarak entel, gazetelerde yazma, televizyonlarda konuşmakla aydın, birilerinin işareti ile atanarak siyasetçi olunmuyor.
Bulunduğumuz yerden geriye bakarak değil, durduğumuz yerden ileriye bakmalıyız.  Beraberce hedef belirleyip, birlikte başarıp, eşit paylaşım ve birlikte yaşamın üzerinde bayrak coşku ile dalgalanır.
Sorumluluk!
İşimizde itina, mesleğimizde başarı, sorumluluk alanlarımızda görevlerimizi, yönetim kademelerinde kendi yeteneksizliklerimizi görmezden gelerek başarısızlığımızı, beceriksizliğimizi, bilgisizliğimizi, ilgisizliğimizi, kendi çıkarlarımızı milli, dini söylemler ile gizleyemeyiz. Bayrağımızın bir tarafından çekiştirerek bunların üzerini örtemeyiz...
Duyarlılık!
Bu güzel ülkenin dağının yamaçlarında açan küçük bir kır çiçeğini değerli bulup paylaşmayanlar; Dünya görüşü, ulus, inanç olarak ayrışıyorlarsa öz güven yetersizliğinin, bilgisizliğin, beceriksizlik ve çaresizlik içindeki zavallıca yaşamlarındandır.
Her birey bir ulusun vatandaşıdır. Ortak özelliğimiz önce insanız…
Her bireyin bir inancı vardır. Ortak özelliğimiz önce insanız…
Hadi hayırlısı…