Ali Gültekin

16 Ekim 2020 Cuma

YILMAZ ÖZDİL- UĞUR DÜNDAR VE ATATÜRKÇÜLÜK


Televizyon kanallarında, gazete manşetlerinde, sosyal medya sayfalarında Yılmaz Özdil ve Uğur Dündar’ın Cumhuriyet ve Atatürk konulu kitaplarının rekor satışlara imza attıkları söylenip yazılıyor.

Şüphesiz,  Atatürk’ün önderliğinde emperyalist kuşatmaya karşı verilen bağımsızlık mücadelesi yazılmalı, konuşulmalı, anlatılmalı.

 Laik Demokratik Cumhuriyetin kazanımları; korunup, kollanıp, geliştirilip, yaşatılmalı. Anlatılmalı,  yazılmalı.

Elbette: Atatürk yazılmalı, okunmalı. 

Elbette: Cumhuriyet yazılmalı, okunmalı. 

Mustafa Kemal Atatürk’e saygı mitingi, Anayasaya bağlılık mitingi yaparken saldırıya uğrayıp katledilen gençleri desteklemeyenlerin, yazamayanların Atatürk’ü yazması Atatürkçülük olur mu?

Cumhuriyetin başlattığı tarım, hayvancılık, sanayi, eğitim, sağlık… Atılımlarını destekleyen işçilerin, emekçilerin, aydınların mücadelesini desteklemeden, yazmadan Cumhuriyetçi olunur mu?

YALANDAN KİM ÖLMÜŞ? 

Sendika üyesi olmak istediği için işten atılan işçiyi, grevleri saldırıya uğrayan, yasaklanan sendikaları ne zaman yazdınız? İş güvenliği ve güvencesi olmayan emekçileri, toplu işten atılan işçileri, aç susuz yaşayan işsizleri ne zaman ziyaret ettiniz?Ekmek bulamayan yoksulları, paralı eğitim ve barınma hakkı isteyen öğrencileri, yoksul köylüleri, meslek yeri bulamayan gençlerin yanında ne zaman oldunuz? Bütün bunlara duyarsız kalınarak: CUMHURİYETÇİ,  ATATÜRKÇÜ,  ADAM mesleki olarak gazeteci-yazar olunur mu?

İYİ UYKULAR SAYIN SEYİRCİLER DEMEK! 

Cumhuriyetin ilk yıllarında başlayan sanayi, tarım ve hayvancılık, milli üretim daha sonra iş birlikçi sermayenin desteği ile durma noktasına geldi. Milli üretim gerilerken, küresel sermayenin ürünleri ülkemizin en ücra köşelerine kadar girerken…

Eğitim, sağlık, kültürel değerler çökerken…

Cumhuriyetçiler neredeydi?

Atatürkçüler neredeydi?

VAH ÜLKEM VAH! 

Bütün bunlara seyirci kalanların, umursamayanların  İzmir marşı söylemeleri Türkiye halklarının kurtuluş savaşı ruhunu taşır mı?

Bütün bunlar gerçekleşmesini duyarsızca seyredenlerin Anıtkabire Ata’ya şikâyet yürüyüşü düzenlemeleri Atatürkçülük olur mu?

“O HALDE BİZ ANLATALIM “ 

Sayın Uğur Dündar

Askeri darbe ile Türkiye 12 Eylül karanlığına sürüklenirken ne söylediniz, ne yazdınız?

Anayasa yok sayılırken siz ne söylediniz, ne yazdınız?

12 Eylül döneminde insanlarımız işkence tezgâhlarında haktan hukuktan, ahlaktan, insan olmadan yoksun cellâtlar elinde sorgulanırken ne yazdın?

Gençler idam edilirken ne yazdın?

İnsanlar yargısız infazlar ile kurşuna dizilirken ne yazdın?

Sivil Toplum Kuruluşları kapatılırken, ceza evleri sadece hak ve özgürlük isteyen insanlar ile doldurulurken…  Ne yazdınız?

Bütün bunları görmezden gelerek önceliğiniz lokantalarda, fırınlarda pastanelerde böcek aramak, Soğukoluk’da fuhuş yapanları kovalamak olmadı mı? O dönemin koşullarında üstlendiğiniz görev ve önceliğinizi düşündüğünüzde:

Cumhuriyetçilik bu mu?

Atatürkçülük bu mu?

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma, Atatürkçü gazeteci-yazar olma önceliği bu mu?

Sonrası mı? 

Karanlık günlerde bir adım öne çıkmayanlar,  gökyüzü ağarırken yaşanmışlıkların izini sürme cesareti gösteremezler.

GÜNEŞ UFUKTAN ŞİMDİ DOGAR 

Sayın Yılmaz Özdil, işçilerin emekçilerin iş, ekmek, özgürlük talepleri için verdikleri emek mücadelesine ne katkı sundunuz? Öğrencilerin; Parasız, bilimsel özerk eğitim taleplerini için ne yazdınız?   Madencilerin sendikal mücadelelerini, grevlerini, örgütlülüklerini, çalışma koşullarını… Ne zaman kaleme aldınız? Ta ki,  301 madencinin ölümü gerçekleştiğinde faciayı kendinize has benim de ( yazdığınız konulardan bağımsız) sevdiğim üslubunuz ile yazdınız.

Sayın Yılmaz Özdil,  Gazetecilik bu mu?

Sayın Yılmaz Özdil, Atatürkçülük bu mu?

Sayın Uğur Dündar, Cumhuriyetçi tutum  bu mu?

Sayın Özdil, SON CÜRET kitabınızın satışları rekorlar kırıyormuş. Hayırlı olsun olmasına da benim kafa takılan neden öncesinde, ortalarında, içinde fiziksel olarak, yazılarınız ile söylemleriniz ile, çalışmalarınız ile yer almayarak, gündeme taşımayarak… Sürekli sonlarda ortaya çıkarak sonuç yazıyorsunuz?

Aklıma; Evren’in “Darbe için olgunlaşmasını bekledik” demesi veya bugün yükselen döviz kurlarının zirve yapmasını bekleyerek satış yapıp kazanmayı bekleyenleri getirdi.

Sayın Özdil, neden cüret edenleri engellemek, teşhir etmek, açığa çıkarmak, cüret ettikleri girişimleri başaramamaları için çaba harcamak… Yerine neden finali yazıyorsunuz?

Yoksa birileri kalkar: SEN KİMSİN derler diye mi düşünüyorsunuz?

Bu gün mü? 

Atatürk’ü anlamadan, Cumhuriyetin değerlerini korumadan sloganlaştırılanın ATATÜRK ve CUMHURİYET ajitasyonu Türkiye’ye ne kazandırıyor?

YA ATATÜRK YAŞASAYDI 

Ne yazacaktınız?

Hadi hayırlısı…

29 Mart 2020 Pazar

GÖREV VE GÜVEN



Coronaviris salgınına karşı mücadele etmenin sorumluluğu kimin? Sorunun cevabı: Cumhurbaşkanı, Hükümet, Bakanlar Kurulu, Sağlık Bakanı, Valilerin… Buraya kadar siyaset üzeride bir sorumluluk olduğunun görüyoruz. Bu istediğimiz bir cevap mı? Normal şartlarda yasalar gereği evet. İçinde bulunduğumuz Coronavirüs sağlını döneminde çoğunluğun beklediği bir cevap olmadığını düşünüyorum.
Bugün, siyasetin asil görevi Türkiye halklarını moral ve motivasyon içinde bütünleştirmektir. Siyasi Partiler, Bilim İnsanları, Sivil Toplum Kuruluşları… Mevcut Coronavirüs yayılmasının önlenmesi, ikinci aşama olarak ortadan kaldırma çalışmalarının içinde yer almalıdırlar.
NELER OLUYOR?
Bugün yürütülen çalışma toplumun her kesime güven veriyor mu? Siyasi Partilerin, Sivil Toplum Kuruluşlarının çalışmanın içinde aktif yer almaması insanları kaygılandırıyor mu? Toplumda tüm Siyasi Partilerin, Sivil Toplum kuruluşlarının birlikte coronavirüs illeti ile mücadele ederek Türkiye’yi bütünleştirme talebi yükseliyor mu? ...
Bu sorular farklı cevaplar verilir. Bugün, kimin ne cevap verdiği veya vereceği üzerinde durmamalıyız.
Öncelik, Coronavirüs yayılmasına karşı toplumsal seferberliği başlatmak, bilgi, deneyim, birikim, katkı sunacak kesimleri bütünleştirmek olmalı.
Toplumsal görev alma yöntemi şüphesiz, güven yaratarak, kaygıları ortadan kaldırır.
KARARLAR VE KAYGILAR
Sağlık Bakanı’nın başkanlık yaptığı Bilim Kurulu çalışmaları Türkiye’de coronavirüs sürecini yönetiyor. Çalışmaları günlük olarak Sağlık Bakanı kamuoyu ile paylaşıyor. Bu çalışmaları: Yetersiz bulanlar, kaygı duyanlar, önerileri olanlar, katkı sunmak isteyenler var mı? Muhalefetin, Sivil Toplum Kuruluşlarının, Basının, sosyal medya açıklamalarına bakınca var olduğu görülüyor.
KAYGILAR NEDİR?
-Salgının yayılmasının gerçekliliği nedir?
-Vaka sayılarının gerçekliği nedir?
-Yoğun bakımda olan hastaların sayılarının gerçekliği nedir?
-Vefat edenlerin sayılarının gerçekliği nedir?
-Hastalığı atlatarak taburcu edilenlerin sayılarının gerçekliği nedir?
-Sağlıkçıların çalışırken kendi sağlıklarını tehlikeye attıklarının, çalışma koşullarının iş güvenliklerinin gerçekliği nedir?
-Sağlıkçıların kullandığı araç ve gereçlerinin eksikliği gerçekliliği nedir?
-Hastaların tedavi edildiği ortamlarının donanım, hijyen olarak gerçekliliği nedir?
-Evde kal mesajının Sokağa çıkmama kararına dönüştürülmemesi gerçekliliği nedir?
- Günlük test yapma, maske, eldiven, tulum, dezenfekte… Malzeme mevcudu ve ihtiyaç gerçekliği nedir?
 -Barınma, gıda ve ekonomik sorunların çözümü gerçekliliği nedir?
- Topluma doğru bilgi akışının sağlanması… Gerçekliği nedir?
Bu türden kaygıları başta muhalefet, STK’lar açıklıyorlar. Kaygıları ortadan kaldırmanın çözümü: Toplumsal bütünleşme ile olur. Bütünleşmek, Anayasa’da yazan Laik Sosyal Hukuk Devleti olmanın gereğidir.  
NE YAPMALI?
Hükümet bu süreçte tüm siyasi partileri ile birlikte tek parti gibi çalışmalı. Siyasi partilerin vereceği üyeler ile TBMM içinde özerk Coronaviris Mücadele Birimi (değişik isimler verilebilinir) kurmalı.  Bu oluşum: Sağlık ve Sosyal çalışa yürüten Sivil Toplum Kuruluşlarının Oda Başkanlarının, Bilim İnsanlarının içinde yer alacağı oluşum ile ortaya çıkacak özerk Bilim Kurulunu izlemeli. Bilim Kurulunun önerileri doğrultusunda siyasi kararları Bakanlık, Hükümet, Cumhurbaşkanı ile koordineli çalışarak hayata geçirilmeli.
Bütün bunlar olduğunda güvensizlik olur mu?
Bütün bunların olduğunda kaygı olur mu?
Bütün bunlar olduğunda muhalefet olur mu?
 Bütün bunlar olduğunda kime ne zararı olur?
Muhalif kesimlerin dışarıda olmadığı bir bütünleşme hükümeti rahatlatır.  Çalışmaları güçlendirir. Topluma güven verir. Kaygıları ortadan kaldırır. Heyecan, moral yaratır. Türkiye siyasetini, halkları bütünleştirir.
Bugün inşaat işçilerini can siper çalıştırarak gökdelen dikmeye çalışan patronların yakasına inşaat bitmeden coronavirüs yapışarak “kireç kuyusuna” gömebilir?
Kaçak eldiven, maske, dezenfekte, tulum, ilaç üretenler. Karaborsacılar, halkı çarpan vurguncular: Coronavirüse çarpıldığınızda ganimetlerinizi yemeye fırsatınızın olmayacağını bilesiniz.
Tüm Türkiye sorunları çözen yetkililerin:  “Evde kal, temas etme, sosyal mesafeyi koru…” bilgilendirmelerine homurdanarak burunlarından soluyanlar… Coronavirüs kulağınızdan girebilir.
Hadi hayırlısı…

“CORONAVİRÜS SOSYAL DEVLET DEDİ”


20:04 - 25/03/2020
Devlet halk için mi?
Halk devlet için mi?
 “Devletler ticaret yapmaz” diyerek özelleştirmeyi özendiren, gerçekleştiren; Başbakanlar, Bakanlar, Milletvekilleri, Sendikacılar, Bürokratlar,  bu görüşü destekleyenler… Coronavirüs dünya ülkelerine yayıldığı şu günlerde ne kadar yanıldığınızı gördünüz mü?
Ahali, para ödeyerek eğitim hizmeti alacaksa, para ödeyerek sağlık hizmeti alacaksa, para ödeyerek yollardan geçecekse, para ödeyerek köprüden geçecekse, para ödeyerek ilaç alacaksa, işsiz kaldığında sosyal güvencesi olmadan kaderine bırakılacaksa… Temel gıda ve barınma sorunu olduğunda başımızın çaresine bakacaksa…  Devletler vergileri ne için toplarlar? Devletler ne amaç ile vaklarlıklarını sürdürürler?
Bugün dünya devletlerinin sahip oldukları; ordular, silahlar, servetler, makamlar, şanlar, şöhretler…  coronavirüs illetinden insanları koruyabiliyor mu?
NE YAPMALI?
Kim koruyor: Sağlıkçılar, bilim insanları, bilimsel tanılar, sağlık ekipmanları… Koruyor.
Ordulara  değil, sağlıkçılara, sağlık ekipmanlarına, araştırmalara yatırım.
Silahlanmaya değil,  Bilim araştırmalarına yatırım.
Gösterişe, ihtiyaç fazlası ibadet merkezlerine, din insanlarına, personellerine değil, Okula, hastaneye, öğrencilere, öğretmenlere yatırım.
Yayılmacı, işgalci, savaşçı, sömürgeci, küresel güç devletler olmak değil, Sosyal devlet olmaya yatırım.
NASIL YAPMALI?
Sorumluluk almadan sokağa çıkmamayı tavsiye etmek, Devletlerin sorumluluğu olur mu? Bu dönemin atlatıldığında ahaliden “sokağa çıkmama yasağı uygulandığı için çalışamadım. Borcumu ödeyemedim. Ben sokağa çıkmama yasağı olduğu için işimi kaybettim. İşsizim… Çalışamıyorum, sosyal güvencem yok. Barınma yerim yok, temel gıdalarımı temin edemiyorum… Sosyal güvencem yok. Borcumu ödeyemiyorum…” Dediklerinde kurum ve kuruluşlar, özel şirketler sorumluluğu almadan “bana ne”  demek için sorumluluktan kaçınmak için olur. Devlet sorumluluğu olmaz.
Devletlerin sorumluluğu: Ülkesinde yaşayan tüm ahalinin temel ihtiyaçlarını karşılamak, sağlık, gıda, barınma, korunma, eğitim sorunlarını üstlenerek çözüm üretmektir. Devletlerin sorumluluğu: Ahaliyi büyük bir aile olarak şefkat içinde kucaklamasıdır.  Devletlerin sorumluluğu: Ahlaki, vicdani insani tutumudur. Bilim öneriyor ise ülke ve dünya insanlarının sağlığını korumak, coronavirüs salgınından kurtulmak için, sokağa çıkma yasağı ilan etmelidirler.
Devletlerin sorumluluğu:  Bu büyük aile ile ayrım yapmadan herkese güven vermektir. Bütünleşmek, aileyi sevmek, korumak, kollamak, güven içinde yaşatmak… Sosyal devlet olmak, devletin halk için olmasıdır.

ÖZELLEŞTİRMELER OLMASAYDI:
Özelleştirme yapılan, İtalya, İspanya, Türkiye… Diğer ülkelerde caronavirüs için daha “hazırlıksız” yakalandıklarının, önlem için kararları daha geç aldıkları tartışılıyor.
Sümerbank satılmasaydı: Tulum, maske… Üretecekti
SEKA satılmasaydı:  Kâğıt havlular, tuvalet kâğıtları… Üretecekti
Tariş, Tekel satılmasaydı: Kolonya, dezenfekte ilaçları… Üretecekti
ET- Balık Kurumu satılmasaydı:  Tüm Türkiye’de karantina uygulanır ihtiyaç sahiplerine gıda dağıtımı yaparlardı.
Elektrik santralleri satılmasaydı: Karantina sürecinde ihtiyaç sahiplerine devlet bedava hizmet verirdi.
Özerk üniversiteler özerk olsaydı: Her üniversite araştırmaları ile bugün kendi bünyelerinde uzman kadroları ile katkı sunacaklardı.
Hastaneler Özelleştirilmeseydi: Devlet kendi vatandaşını “kendi evinde” tedavi edecekti
Bilim çalışmaları özerk olsaydı: Bilim kurulları, vakıfları, bilim insanları… Araştırmaları ile hazırlıklı olacak, bilimsel önlemler alınmış olacaktı.  (Örneği olan ülkelerin önlemlerini görüyoruz)
 SSK Eczaneleri satılmasaydı: İhtiyaç sahiplerine devlet eli ile ilaçlar dağıtılacaktı.
Devletler üretse, önlem alsa; kolonya, maske, dezenfekte alkol… Bir liradan beş liraya fırlamazdı. Ürünlerde, testlerde… Karaborsa oluşmazdı.
Ahalinin milyarlarca vergi paraları devletlerin aracılığı ile işverenlere kimseler duymadan verilirken bunun adı teşvik oluyor. İşveren, üç kuruşlarını tüm basın, yayın aracılığı ile gösterişe, şatafata dönüştürülmek verilirken onlar hayırsever halk hayra muhtaç ilan edilmekte. Halktan aldıkları milyarlarda birini halka geri yardım için veriyorlar. Gerçekte, halkın parası ile servetlerine servet katarak, aynı zamanda ”yardım sever” unvanı alıyorlar.
TÜM DÜNYA GERÇEĞİ GÖRDÜ
Devletlerin parasız, özerk eğitim olmayınca: Ülkelerin ne hale geldiğini gördünüz mü?
Devletlerin parasız sağlık hizmeti olmayınca: Ülkelerin ne hale geldiğini gördünüz mü?
Devletler doğayı talan ederek, kirleterek korumayınca: Dünyanın ne hale geldiğini gördünüz mü?
“CORONAVİRÜS ÖĞRETTİ”
Hadi, yüreğiniz yetiyorsa tüm dünyanın şahitlik ettiği gerçeğe itiraz ediniz.
Güçlü devletler olmak: Silahlara, ordulara, topraklara, fabrikalara, gökdelenlere… Sahip olmakla olunmuyor. Gücü burada görenlere, anlatılanlara inanmayanlara Coronavirüs salgını ne kadar yanıldıklarını öğretti.  Bunlar, çaresiz kaldıkları anlarda sosyal devlet olamamanın acısını ne kadar hissettiler bilemem. Fakat bundan böyle, dünya halkları ülkelerini sosyal devlet olmaya zorlayacakları çok açık ve nettir.
Sosyal devlet: Milli sanayi, milli tarım, milli hayvancılık, milli üretim ile olur.
Sosyal devlet: Eğitim, bilim, sağlık, çevre, sosyal yaşam alanları ile oluyor.
Sosyal devlet: Sosyal devlet hizmeti ile oluyor.
Sosyal devlet: Sosyal- siyasal, ekonomik eşit haklar ile oluyor.
Yatlar denizlerde, yalılar sahillerde, milyon dolarlık araçlar garajlarda, paraları harcayacak yer olmadan zengin- fakir corovavirüs karşısında eşitleşerek pijamalarını giyerek evde sosyal mesafeyi koruyarak oturuyorlar.
SONUÇ OLARAK:
EVDE KAL!
Sosyal mesafe ile yaşam eve sığıyor.
Sağlık çalışanlarını selamlayarak!
Hadi hayırlısı…

SARAYLAR, SALTANATLAR, İNANÇLAR VE CORONAVİRÜS

Mesele ne mi?
Hani, devletlerinizin, krallıklarınız, saraylarınızın, saltanatlarınızın, makamlarınızın, ordularınızın…  Gücü nerede?
Hani, yatlarınızın, yalılarınızın, sermayenizin, arabalarınızın, bankalarınızın, özel korumalarınızın, kaleden duvarlar ile çevrili malikânelerinizin, gökdelenlerinizin gücü nerede?
Hani, kendi dininizi, mezhebinizi diğerlerinden üstün görerek uğruna savaştığınız inançlarınızın gücü nerede? (ayrıca, hiçbir din savaşmayı emretmiyor)
Hani, birinizin diğerinden üstün ulus, milliyet olarak gördüğünüz “saf kan” gücünüz nerede? (Tüm insanlığı Allah’ın yarattığına inanarak, insanlar arasında ayrım yapılıyor olması bir kenara…)
Hani, Kiliselerinizin, Camileriniz, Tapınaklarınızın, Sinagoglarınızın… Gücü nerede? (İnanmadığınız halde yoksul halka inanmalarını istediğiniz…)
Hani, İmamların, Papazların, Rahiplerin, Budaların Hahamların…  Gücü nerede?
Asıl Mesele ne mi?
Sistemler, sermaye sahipleri, güç sahipleri din ve ulus değerlerinden farklı yaşarlar. İnsanların din ve inanç duygularını kullanarak toplumları ayrıştırarak kendi saltanatlarını korurlar.
Kapitalizm, daha çok kar için, yoksul halkları sosyal, siyasal, güvenceden mahrum çalıştırıyor.   Kapitalsizim, Din adamları, ısmarlama yazarları, basın ve yayınları aracılığı ile yoksullara dualar ederek, şükür ederek, mutlu, sağlıklı yaşam vaat ediyorlar.
Küresel sermaye, yoksul ülkelerin yer altı yer üstü zenginliklerini talan etmek için aralarında savaşlar çıkarlar.
Ulus ve milliyet söylemleri ile tellallarını meydanlara göndererek vatan savunması nutukları attırarak savaşçı toplarlar. Savaşlarda yoksullar vatan için savaştıklarını sanarak ölürler. Savaştan sonra zenginler petrol, maden, elektrik santralleri, yol yapımı inşası… İşlerini alarak zenginliklerine zenginlik katarlar. Ülkelerin en dindar, en milliyetçi efendileri ve asil insanları olarak lansa edilirler. Yoksul evlerinden savaşta kaybettikleri çocuklarının mezarlarına giden analar feryatlar ederek, ağıt yakarak yoksulluklarından bir şey değişmeden yaşarlar.
Dünya bu hale nasıl mı geldi?
Güç savaşları veren kapitalistlerin atom bombası denemelerinden bu hale gelmedi mi?
Termik, Nükleer, Hidroelektrik santralleri, Fabrika atıkları, ilaçları, asit ile doğada maden yıkama… Doğamızı kirlettikleri için bu hale gelmedi mi?
Fabrikaların, katı ve sıvı atıklarını yaşam alanlarımıza dağıtarak çevre kirliliği yarattıklarından bu hale gelmedi mi?
Besin maddelerimizde tatlandırıcı ile damak tadı yaratma, raf ömrü uzatma, katkı maddeleri koyarak hızlı büyüme ve gelişmeden daha fazla kar etmek için sağlığımızla oynadıkları için bu hale gelmedi mi?
Moda adı altında reklamlar ile sağlıksız giysi, oyuncak, temel ihtiyaç maddelerinden daha çok kar elde etmek hırsıyla daha kalitesiz kanserolojik maddeler kullandıkları için bu hale gelmedi mi?
Şehirlerde, köylerde yeşil alanları yok edip insanlar beton yığınları içinde yaşamaya zorladıkları için bu hale gelmedi mi?
Halkları milli üretimden, geleneksel beslenmeden kopararak, besin değeri olmayan “zehirleri” yiyecek içecekler ile çocukları reklamlar büyütüp fesfood yemek alışkanlığı kazandırdıkları için bu hale gelmedi mi?
Eğitime, sağlığa, beslenmeye, temizliğe…  Kaynak ayırmayarak, iktidarlarını sürdürmek için kiliselere, camilere, sinagoglara, tapınaklara yatırım yaptıkları için bu hele gelmedi mi?
Öğretmenden, Doktordan çok din insanı yetiştirilmedi mi? Okullardan, hastanelerden çok ihtiyaç duyulmadığı halde inanç merkezleri yaptıkları için bu hale gelmedi mi?
Neler oluyor?
Corona virüsü; inanç, ulus, milliyet, ülke tanımadan öldürdüğünü görüyoruz.
Dünyanın en güçlü devletleri, en güçlü sermayeleri, en güçlü orduları, en görkemli ibadet merkezleri, en alim din adamları, yatırlar… Corona virüsüne karşı koyamadığını görüyoruz.
Saraylar, kaleler, saltanatlar, makamlar, yalılar, paralar, uçaklar, fabrikalar, arabalar, yatlar, malikâneler, kiliseler, camiler, sinagoglar corona virüsünden insanları koruyamadığını görüyoruz.

NE GÖRDÜK?

Corona virüsü ile bilim mücadele ediyor. Devletler; Bilim insanlarını yetiştirmek için eğitime, bilimsel araştırma yapmak için özerk üniversitelere kaynak ayırmaları gerektiğini gördünüz mü?
Bütün bunlar için parasız eğitimin ve sağlığın şart olduğunu, sosyal devletin gerekliliğini gördük mü?
Corona virüsüne yakalananları Camilerde İmamlar, Kiliselerde Papazlar, Sinagoglarda Haham’ların, Tapınaklarda Rahiplerin tedavi edemediklerini gördünüz mü?
Corona virüsüne taşıyanların sadece hastanelerde tedavi edildiklerini gördünüz mü?
Corone virüsü yayıldığında sözde iman gücü olanların, sözde vatansever, milliyetçi olanların ibadet merkezleri yerine hastanelere tedavi için koştuklarını, marketlere hücum ederek besin stokları yaptıklarını gördünüz mü?
O nedenle yeterli inanç merkezleri varken yenilerini yapmaya değil, okullara, hastanelere, sağlık ocaklarına daha çok ihtiyaç olduğunu gördünüz mü?

SONUÇ OLARAK:

Herkes; parasız eğitim ve sağlık hakkına sahip olmalı. Devletler, tüm vatandaşlarını sosyal devlet güvencesi ile beslenme ve barınma güvencesi sağlamalı.
Eşit sosyal siyasal haklar ile farklılıklarına hoş görü göstererek halklar din, dil, milliyet, renk, sınıf ayrımı yapılmadan özgürce kendilerini ifade edebilecekleri yaşamı hayata geçirilmeli.
Doğa, İnsan ve hayvanların ortak yaşam alanı olan bu gezegende herkes kendi doğal akışı içinde yaşam sürmeli.
Bunlar gerçekleştiğinde insanların, hayvanların, bitkilerin virüs tehlikesinde bilimsel mücadele ile salgına dönüşmeden önlenmesi daha kolay olacak.
Bugün biz insanlara düşen: Yetkililerin uyarılarına uygun yaşayarak, corona illetinden dünya insanları olarak kurtulmak olmalı.
Hadi hayırlısı…

ÖLÜM KORKUSU


22:42 - 14/03/2020
Küresel sermayenin içerisinde sürdürülen pazar çatışması biyolojik tehdit ile dünya insanlarını ölüme sürüklüyor. Binlerce insanın ölümü, dünya ülkelerinde yaşanan panik devam ediyor.  Son günlerde küresel güçler arasında anlaşma olması muhtemel ki, ard arda “corona virüsü ilacı bulundu” açıklamaları geliyor. Kapitalistler açısından sermayenin insandan daha çok değerli olduğu biliniyor. Peki, İnsanlığa bulaşan kapitalist eğitim, kültür, ahlak… virüsü ne olacak?
Elim sanata düşer usta
Dilim küfre, yüreğim acıya
Ölüm hep bana
Bana mı düşer usta?

Ölüm varsa
Bir tarafta yağma var usta
Ölüm varsa
Bir tarafta stok var usta
Ölüm varsa
Bir tarafta zam var usta
Ölüm varsa
Dolandırıcılık var
Ölüm varsa
Bir tarafta aldatma/aldatılma var usta
Ölüm varsa
Bir tarafta yalan var usta
Ölüm varsa
Bir tarafta ahlaksızlık var usta
Ölüm varsa
Bir tarafta dini inançlar yok oluyor usta
Ölüm varsa
Bir tarafta insanlık yok oluyor usta
Ölüm varsa
Bir tarafta ulusal değerler yok oluyor usta
Ölüm varsa
Bir tarafta Milli değerler yok oluyor be  usta
Tüm insanlığın ihtiyaç duydukları ürünleri kendini kurtarmak, korumak için ihtiyacından fazlasını alıp stok etmek nedir?
Tüm insanlığın ihtiyaç duydukları ürünlere anında fırsatçılık yaparak % 300 zam yapmak nedir?  Bu zamları; hangi güç, yetki, hak… Dahilinde yapıyorlar? Milletin oyları ile seçilen yetkililer, millettin vergileri ile maaş alan memurlar nerede?   Yasaları uygulayanlar, millettin hakkını savunması gerekenler neden görmezden geliyor?
Böyle insanlık olur mu?
Böyle toplum olur mu?
Böyle yönetim olur mu?
Böyle devlet olur mu?
Aylardır dünya insanlarını şaşkına çeviren corona virüsü dünya ülkelerinde duyulduğunda Türkiye’de sabun, kolonya, maske… Fiyatları üçe beşe katlandı. Corona virüsü Türkiye’de 1 vaka olarak resmi kaynaklardan duyurulduğunda tezgahlarda colonya, maske, dezenfekte ilaçlar, makarna vs yiyecekler… Yağma edilerek, komşularına, arkadaşlarına kalmaması için evlerinde depolandı.

SONUÇ OLARAK

Bu gibi durumlarda insan kanına girerek şekil değiştiren bahaneci, duygusuz, duyarsız bencil insanlık virüsü corona virüsünden daha çok öldürücü değil mi?
Düşünsenize, 83 Milyonluk Türkiye’de tüm ürünleri 13 milyon evlerine depoladı.  Bu yağmacı bencil 13 milyon 70 milyonu ölüme terk etmiş olmuyor mu?  Bencillik insan içine girerek insanı insanlıktan çıkaran bencillik virüsü, corona virüsünden daha ölümcül bir virüs değil mi?
Hani din kardeşliği?
Hani milliyetçilik?
Hani Türklük?
Hani vatanseverlik?
Hani ahlak, görgü, kültür…?
İnsanlığı, birlik, dayanışma, paylaşma, duyarlılık, yardımlaşma yüceltir. İnsanlığı asıl bencilleşerek insanlıktan çıkan virüs öldürür.
Hadi hayırlısı…