Sadece filim yapımcıları, senaristler, yapımcı şirketler el değiştiriyor. Yüz yıllardır seyirciler aynı.
Kim mi?
Yoksul halklar!
Ortadoğu’ da kana doymayan kuzgunlar, yeni kan deryası hazırlığı için farklı bölge, değişik ülke semalarında keşif uçuşları yapıyorlar.
Yumuşak karınlar kaşınıyor!
Özünde Filistin’e destek gösterileri düzenlenirken, topluluklar içinde
“hilafet çağırıları”
yapılıyor. Türkiye gündemi oluşuyor. Akıllara 28 Şubat 1997 senaryoları geliyor.
Türkiye halkları ayrışmayacak!
Emperyalist, kapitalistlerin iş birlikçi sermaye sahipleri üzerinden sürdürdükleri küresel kuşatma planı devam ediyor. Ekonomik ve siyasi çıkmaza giren ülkelerde kendi çıkmazlarına yeni rota belirlemek için yoksul halkları ayrıştırıp çatıştırarak planlarını kamufle ediyorlar.
Küresel sermaye ve işbirlikçileri her ülkenin sosyolojik yapısına göre siyaset mühendisliği yaparlar. Halkların dini, mezhebi, ulusu, milliyeti, dili, rengi üzerinden gever açarlar. Ülkelerin yumuşak karnını kaşıyarak 12 Eylül 1980’de olduğu gibi ortamı olgunlaştırırlar. Yağma, yolsuzluk, hırsızlık…, üzerinden ceplerine indirdikleri cukkalarını güvenceye alırlar. Bunları açığa çıkarmaya çalışan yazar, çizer, siyasetçi, gazetecileri… çıkardıkları yasalarla sansürler, zindanlara atarak gözdağı verirler.
Hak ve özgürlükleri askıya alırlar, yasaları yok sayarlar. Halkları inanç ve ulus değerleri üzerinden karşı karşıya getirerek çatıştırırlar.
Bu çatışmalara karşı halklara birlik, kardeşlik, ortak sorunlarının ortak çözüm mücadelesi çağırısı yapayanları “bölücü , terörist, vatan haini…” ilan ederler. Tüm baskılara rağmen insanca yaşama mücadelesi veren işçi ve emekçilerin gösterilerine gayriresmi elamanlarını yerleştirerek provakasyon sergileyerek emekçilerin haklı mücadelesini terör ile eşleştirirler.
Türkiye’de her senaryo denendi
12 Mart 1971
12 Eylül 1980
28 Şubat 1997
Bu tarihlere baktığınızda ülke ekonomik ve siyasi çıkmazların içinde. Bu dönemlerin sonunda yeni bir siyasi yapılanma ortaya çıkar.
12 Mart 1971 sonrası Adalet partisi
12 Eylül 1980 sonrası. ANAP
28 Şubat 1997 sonrası AK Parti’nin ortaya çıkarken ülkede köklü siyasal değişimlerin olduğunu görüyoruz.
Senaryosu yazılıp, oyuncu kadrosunu hazırlayıp, sahnesi medya yazıları ve görselleri ile süslenerek, yeni pleyboyların rolleri icra ettiği korsan filim gösterisine geçiliyor.
NATO ve Varşova paktının pazar paylaşımı dalaşmaları sürecinde 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 Türkiye halklarına bedel ödettirerek NATO aslan payını aldı. Stratejik üstünlük, yeni pazarlar yaratma, üst kurma hamlelerinin karanlığında Türkiye üzerinde filler tepişirken çimenler ezildi.
Yoksul halklar tuzağa çekiliyor!
28 Şubat 1997’de ülkenin içinde bulunduğu ekonomik siyasi kriz Ali Kalkancı, Müslüm Gündüz, Fadime Şahin gibi figüran oyuncuları sahneye sürerek aşılmaya çalışıldı. 28 Şubat kaosu, ekonomik ve siyasi kriz 2000 yılları başına kadar sürdü. Televizyon programlarına servis edilen görüntüler ile oyunlarına figüranlar topladılar. Ani refleksler ile Hizbullah ölüm evleri ortaya çıkarıldı. İnsanların katledilme yöntemleri haberlerin gündemi olup saatlerce gösterildi.
“ İrtica ile mücadele” adı altında tüm hücre evleri basılarak “ teröristler öldürüldü. Örgüt çökertildi.” haberleri verildi.
28 Şubat 1997 ‘de sokaklarda irticaya karşı tanklar yürüterek halkların dini duyguları üzerinden yeni bir ülke modeli formatladılar.
Ülke halkları çatışmadı, çatışmayacak, çatıştıramayacak, ayrıştıramayacaksınız!
Kürt-Türk çatışması yaratma hevesleri kursaklarında kaldı. Alevi-Sünni vatandaşların Allahuekber diyerek bir birini boğazlama sahnelerini seyretme arzuları gerçekleşmedi. Suriye, Afganistan vatandaşları ve Türkiye halkları arasında YERLİ -YABANCI” düşmanlığını “Suriyeliler gelmeseydi siz işsiz olmayacaktınız. Afganistanlılar, Suriyeliler gelmeseydi onların açtığı iş yeri sizin olacaktı. Onlar olmasa hastanelere muayene ve ilaç parası ödemeyecek, sıraya girmeyecektiniz. Bunlar gelmese ekonomik kriz olmayacaktı.” propagandalarını körüklenerek YERLİ YABANCI düşmanlığı yaratılıyor.
Orta oyunu kurucuların viski bardakları ellerinde, ağızlarında pro, siyah gözlüklerinin arkasından vahşet seyretme hayalleri gerçekleşmedi.
Tuzağa düşmemeli
Bugünlerde Filistin’de katliam yapan siyonist İsrail vahşeti üzerinden organize edilen yoksul halkları sokağa çekerek içlerine yerleştirilmiş gerici, ırkçı hazır kıtalara hilafet çağırıları yapmalarının tuzağına düşmeden, sosyal, siyasal ve ekonomik ortak sorunlar üzerinde birlikte mücadele ederek oyun bozulmalı.
Açlığa, yoksulluğa, kapitalist kuşatmaya, işbirlikçi sermayeye karşı Türkiye’nin ekonomik ve siyasal bağımsızlığı için direnmelidirler. Halkları din, dil, ulus, mezhep, renk, milliyet olarak ayrıştıranlara karşı : İşçi, emekçiler olarak sınıf sendikalarında, Sivil Toplum Kuruluşlarında, Mesleki ve Akademik Odalarda örgütlenerek birleşmelidirler. Sosyal- siyasal özgürlükleri temel alarak, farklılıklarına hoşgörü göstererek birlikte yaşamı savunmalılar.
“ Bölücüler ülke içinde ayrı devlet kurmak istiyorlar, cihatçılar hilâfet devleti kuracaklar, ülke işgal edilecek, askeri darbe gelecek, kalkışma olacak…”
Bütün bu safsatalar yoksul halkları paranoyaklaştırma, korku yaratmaktan ibarettir.
Halklara dayatılan düşmanlaşma senaryoları: Hak, hukuk, adalet, özgürlük, eşit milli gelir dağılımı ve doğa/çevre dokusu içinde insanca yaşam için; birlikte İŞ, EKMEK, ÖZGÜRLÜK mücadelesi verilerek boşa çıkarılır.
Hadi hayırlısı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder