Manisa Avdal Köyü gün batımı. Kerim Bakkal'ın
önünde biri bitmeden diğer sigarasını yakan Halil yedinci çocuğunu
beklediğinden üflediği duman Osmancalı Köyü semalarında bulut oluyor. Kerim
Bakkal: Başbakan üç çocuk istiyor. İşsiz olmana bakmadan her yıl bir tane çocuk
yaparak yedi 'ye çıktın. Halil: Kerim emmi, Kaderin önüne geçilmiyor. Allah
veriyor. Canı veren Alla rızkını verir elbette.
Halil'e telefon ile hayırlı Haber'i alarak
hızlı adımlar ile evine geldi. Eşi 'ne "geçmiş olsun" dedi. Kırmızı
mendil ile örtülü bebeğin yüzünü açıp gülümseyerek baktı. Evin büyük kızı
aileyi salonda kurulan sofraya çağırdı. Yemek sonrası, "yeni misafir"
ile anne hariç aile fertleri tek, tek uykuya daldılar.
Nazlı,
(Halil'i n kızı) bu gün ilkokula başlıyor.
Halil: Öğretmenini iyi dinle. Öğretmenin
söylediklerini karşı gelme...
Mustafa, (Halil'in oğlu) ilkokulu bitirdi
Marangoz çırağı olarak bugün işe başlayacak.
Halil: Oğlum, Etin ustanın kemiğin benim.
Meslek öğrenirken azar işitir, toka yersin, biz de böyle öğrendik...
Sebahat. (Halil'in kızı) Bu gün 9.sınıfa
başlayacak.
Halil: Kızım okul 'da elin etlisine,
sütlüsüne karışma. Kuran kursuna gittiğinden kimseye bahsetme...
Melisa,(Halil'in komşu kızı) Bu gün 9.sınıfa
başlayacak.
Melisa'nın anne 'si: Kızım kimseye Kürt
olduğunu söyleme. Kimseye dost diye güvenme...
Ayşe, (Halil'in komşu kızı) bu gün 9.sınıfa
başlayacak.
Ayşe'nin Anne 'si: Gidip gelirken kafanı
yerden kaldırma. Alevi olduğunu ulu orta konuşma...
Diğer çocuklara başarı dileyerek, Erdal'ı
takip edelim.
Erdal, (Halil'in oğlu) bu yıl İstanbul'da
üniversiteye başlayacak.
Halil: Oğlum okul ‘da anarşik olaylardan,
bölücülerden uzak dur. Soranlara ekmek partisindenim de. Memleketi kurtarmak
sana mı kadı?..
Tüm çocuklarını gönderen Halil buğulu
gözlerini Spil dağına çevirerek: Ey kurban olduğum Allah bana sağlıklı yedi
çocuk verdin. Kısmetlerini eksik etme yarabbi.
Ailelerin öğütlerine dikkat ederek, Erdal'ı
takip edelim istiyorum.
İstanbul'da Üniversite'ye gelen Erdal
öğrenciden çok; Asker, Özel tim, Polis, sivil görevli, özel birlik, keskin
nişancılar gördü.
Korumalar eşliğinde kürsüye gelen Rektör: YÖK
yasası gereği herkes yönetmeliğe uyacak. Kılık kıyafetiniz siyasi çağrışım
yapmayacak. Görevlilerimiz, yasak kitap, filim, müzik, gazete, dergi, internet
siteleri... Listesini dağıtacaklar. Burası eğitim kurumu. Kuzu, kuzu dersinizi
dinleyeceksiniz. Bölücülük, siyaset, örgüt, dernek, gösteri, basın açıklaması,
pankart açma, boykot etmeye kalkışları kurbanlık koyun gibi emniyet
mensuplarının önüne katarım. Benim vazifem vatana hayırlı evlatları
yetiştirmek. Filozof, bilim insani kabul ettiğiniz gâvur yaratıkların
fikirlerine, fitnelerine itibar ederek hocalar ile tartışmaya kalkıp,
müfredattın dışına çıkmayın.
Bu şartları ağır bulanlar TBMM 18 yaşını
doldurmuş genç vekiller arıyor. Gidersiniz; Hakan Şükrü ile top koşturur, Kamer
Genç ile çiçek sularsınız.
Rektör: Oğul'un içi, dışı her santimi
kameralar ile gözetleniyor. Biraz sonra arama noktalarından geçerek içeri
gireceksiniz. Son güvenlik noktamızda bu güne kadar tutulan sicil dosyanız var.
Beyaz dosyası olan öğrencileri sınıflarına alacağız. Yeşil - irtica, kırmızı -
siyasi, üç - renkli bölücü dosyası olanları güvenliğe teslim edeceğiz.
Güvenlik, bacağınızdan asar mı? Kesim zamanınız gelene kadar kurbanlık koyun
gibi besler mi? Bilemem! Gazanız mübarek olsun.
Adli suçu olup, 18 yaşından gün alanlara yeni
yasaya göre TBMM'de vekil olmalarında bir mani yok. Orada cürümlerinizle hoş
sohbetler ile millete vekillik edersiniz. Yolunuz açık olsun.
Anne, babalar okula gönderdikleri çocuklarına
savaşa gönderir gibi korku, endişe, güvensizlik üzerine kurulu tembihlerini
dikkate alalım. Bu çocuklarda nasıl bir ruh hali ile kişilik ve öz güven
oluşur? Avrupa'da 18 yaşında gençlerin seçilme haklarının olduğunu referans
gösterenler doğru. Türkiye'de olumsuzlukları dış güçlere havale edilir. Kendi
doğrularını onaylatmak için Avrupa'yı referansı verilir. Türkiye ve Avrupa'da
çocukların 18 yaşına nasıl geldiklerini analiz edilmez. Devlet, toplum, aile,
eğitim, ekonomi, kültür olarak farklılıklarımızın tespitini yapılmaz. Avrupa'ya
insan hakları gökten zembille inmedi. Orta çağın en barbar toplumu olan
Avrupalı mücadele ederek, yanlışlarından dersler çıkararak, bedeller ödeyerek
insanca yaşam haklarını kazandılar.
Biz; zaaflarımıza ayak direyerek toplumu
deprem riski olan fay hatana çekiyoruz. En küçük sarsıntıda çöken tavana Avrupa
menşeli direk arıyoruz. Asıl sorun; Demiri tavında nasıl dövülür, Çeliğe su
nasıl verilir onu bilmek gerek.
"Bizim" Rektör'ün konuşmasını
dinledik. Bakalım, Cemil'in Rektör'ü neler anlatacak?
Cemil, (Türk kökenli Almanya'da yaşıyor.)
Cemil, Polis, Asker, özel güvenliğin
olmadığı, bildiri dağıtan, pankartların arkasında kümelenmiş soluğan atan
öğrencilerin... Bayram yerine çevirdiği Köln Üniversitesine geldi.
Rektör: ...Üniversiteler; insanlığa, doğaya,
yaşama, bilime hizmet ederler. Dünya filozoflarını, bilim insanlarını
inceleyin. Sizleri sadece Almanya'ya hizmet etmek için değil, Dünya halklarına
hizmet etmek için hazırlayacağız...
Her iki konuşmadan kim ne çıkarır bilemem.
Türkiye ve Avrupa toplumu içerisinde yaşıyor olmam dolaysı ile iki toplumu
tanıma şansına sahibim. Bizim çok güzel yönlerimizi es geçtiğim sanılmasın.
Bana göre farklılıklarımıza dikkat çekmek istedim. Eleştiri yapma kültürümüz
olgunlaşmadı. Öz eleştiri ile güçlenip, eleştiri ile hücre yenilenmesi yapma bilincimiz
oluşmalı. Kendi parti işleyişlerinde demokrasinin olmadığını bilen. Partiler ve
seçim yasasında insan haklarına aykırılığı gören. Bilim insanı, Profesör
vekillerimizin makam uğruna diz çöktüğü TBMM'sine kendilerini temsil edebilme
beceri ve bilgisine güvenmeyerek handikap içinde yetiştirdiğimiz 18 yaşında
çocuklarımızı vekillerimiz olarak gönderdiğimizde TBMM'de ne değişecek?
Hadi hayırlısı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder